ABD ile işbirliği yapılabilir mi!
Sevgili dostlar, bu tespit ve “Aslında öyle değildir” diyen “soru şeklindeki” karşı fikir, net bir gerçeği yansıtıyor; Amerika’nın, Türkiye’de kendini asla anlatamadığını ve Obama’nın gezisi ne kadar olumlu algılansa bile aslında “Türkiye’de yanlış bir strateji” kullandığını!
Bu “tepki ve soru şeklindeki tespite” ilişkin düşündüklerime gelince...
Haklısınız; eldeki örnekler ile veya bugüne kadar ortaya çıkan sonuçlara göre; “yabancı kaynaklı” istekler Türkiye için “olumlu” olmamıştır! Ve yine haklısınız; “ABD, bizim stratejik ortağımızdır, AB değil ama ABD’den gelen her şey kötü değildir”!
Sevgili dostlar, daha önce “Obama’ya açık mektup” ve “AB ipoteği olmadan ABD-Türkiye ilişkisi” başlıklı yazılarımda ele aldığım bir konuya döneceğim... ABD ile “yeni kurulan dünya düzeninde işbirliği” yapılabilir ama “bunun şartı ABD’nin değişen Türkiye’yi anlaması, saygı duyması, gerçek ortak olarak görmesi” ve “doğru adamlar ile ilişkiye girmesinden” geçer! Daha açık yazayım; Hasan Cemal, Karayılandan topu alır orta yapar, Cengiz Çandar topu göğsünde yumuşatır ve 1980’lerin “kahramanı”, 1980 öncesinin Washington’da görevli “hariciyecisi” İlter Türkmen şutu çekerse; Türk kamuoyu yemez!
Bu noktada ABD’ye bir cümlelik bir mektup daha yazmak istiyorum; Türkiye’de bir şeyler tartışılsın, samimi olarak sonuç alınsın istiyorsanız; kamuoyunun “Bu adam söylerse bir hinlik yoktur” dediği isimler ile “samimi ve dürüst gerekçelerle” ikna ederek yola çıkın! Türkiye stratejiniz yanlış ve ne kadar iyi niyetli olursanız olun, sonuç alamazsınız!
Sevgili dostlar, ABD’nin “hatası” çok ama çok eskiye kadar gidiyor... 1950’li yıllardan sonra “netleşen” Amerika-Türkiye ilişkisi “Marshall yardımının” miktarı dahil, Avrupa “ipoteği” altına girdi. Fransa-İtalya-İngiltere’ye 2-3 milyar dolar arasında yardım yapılırken, Avrupa’nın baskısı sonucu “ABD, Türkiye’ye gönderdiği parayı 300 milyon dolar olarak söz vermesine rağmen” 195 milyon dolarda kesti...
Menderes’in “Avrupa baskısıyla ABD’den para alamayıp, Rusya’ya yönelmesi” bu süreçte başladı ve 1960 darbesinin arkasında “İngiltere vardı” tespitlerini hatırlarsanız, bu süreç daha anlamlı bir hale gelebilir... 1960’lardan sonra ABD, Türkiye’yi her zaman “Avrupa ipoteği” altında “algıladı” ve “tam üyelik balonu” uçurulduktan sonra, ABD’nin Türkiye söylemi “Batı ile entegre, Avrupa üyesi Türkiye” cümlesi üzerinde şekillendi. Bu “aslı astarı” olmayan ve Türkiye’ye “hiçbir getirisi olmayan” bir söylemdi... Bush ve Clinton da “aynı yoldan” gittiler ve Türkiye’yi “kendi dinamiklerini anlamadan” kolaycı, ezbere bir söylem ve anlayış ile “bu denklem içinde” gördüler! Bütün bunlar olurken ABD maalesef Türkiye’de hep “insansız hava araçları” ile yani “arkasında kamuoyu desteği” olmayan “kişilerle” iş tutmaya çalıştı!
Sonuç: Türkiye, tek başına “süper bir güçtür”! Gerektiğinde ABD ve diğer küresel oyuncularla “yeni işbirliği” modelleri geliştirebilir! Bugüne kadar öyle algılanmıştır, ABD’den gelen her şey “kötü” değildir! ABD “iyi niyetle bile” yola çıksa, stratejisi doğru olmadığı için “istediklerini” Türk insanına asla anlatamaz!!
Son söz: Sevgili ABD, bir planın varsa, gel kamuoyunda dürüstçe tartışalım ama bir kural var: İnan, saygı duy, doğru adamlar ile tartışmaya aç ve Tam Bağımsız Türkiye’yi içine sindir! Gör bak “daha net sonuçlar” alacaksın!
Yiğit Bulut
ybulut@gazetevatan.com
Vatan