Ankara yeniden sorun biriktirmeye başladı!

Abone Ol
Türkiye gerçek gündemine sahip mi? (2)....Tehlike çanları: Ankara yeniden sorun biriktirmeye başladı!

PARİS- Türkiye gerçek gündemine sahip mi?.. Yoksa seçim sonrası yine savrulmaya mı başladık?..

Bu soruları düşünürken, Berlin’deki Türkiye panelinde Alman meslektaşım Kai Strittmatter’in sözleri takılıyor aklıma yine:
“Bir söz vardır Çin’de, ‘Yarın her şey daha iyi olacak’ derler.

Türkiye de öyle, 2005’de geldim, hâlâ bekliyoruz. Türkiye ebedi ya da sonsuz bir bekleme odası gibi... 2007’de demokratik reformlar için, hele bu seçimler bitsin denirdi. Seçimler bitti, hele şu kapatma davası bitsin demeye başladılar. O da bitti, bu sefer hele şu yerel seçimler bitsin dendi. Bu da bitti. Acaba Erdoğan ders aldı mı? Reformları yapar mı? Ben kötümserim.”

Ben de iyimser değilim.

İyimser olabilmek için öncelikle Türkiye’nin kendi gerçek gündemine sahip olduğunu görmek lazım.

Nedir gündem?

Ekonomik kriz ve IMF...

Kürt sorunu ve PKK...

DTP ve siyaset...

Ermeni meselesi ve Ermenistan’la normalleşme...

Demokratikleşme...

Ergenekon davası ve hukuk...

AB süreci...

Ve Kıbrıs...

Gündem bu ve bu gündeme ne kadar sahip bir Türkiye var karşımızda?..

Şimdi duyuyorum o sesleri.

Diyorsunuz ki:

“Bütün sorunları yaratan Türkiye değil ki. Yalnız biz sorumlu değiliz ki bu meselelerden... Ne diye her şey Türkiye’den bekleniyor.”

Klasik bir yanıt bu.

Çok uzak olmayan bir geçmişte, 1990’larda çok dinledik bu sözleri. Zamanın siyaset kadroları, Türkiye’nin birçok önemli sorununda ipe un sererken, hep böyle bahaneler bulur, çözümsüzlüklere kulp takarlardı.

Kayıp yıllar böyle yaşandı. Sorunlar çözülmedi, tersine yılan hikayesine döndü hepsi.

Ankara özellikle 1990’larda sorun çözmek yerine sorun biriktirdi. Alman meslektaşım Kai Berlin panelinde ‘tehlike çanları’nı şu sözle çaldı geçen hafta sonu:

“AKP Ankara’lılaşıyor!”

Çünkü sorunlar yeniden birikmeye başladı Ankara’da.

Çözülmüyor, birikiyor!

Olumlu işaretler var mı?

Kürt sorununda ya da Ermenistan’la normalleşmede var mı?

Ekonomi ne oluyor? IMF neden gecikiyor? Peki ya Kıbrıs...

PKK’yı dağdan indirme... AB ile ilişkiler...

Daha çok belirsizlik var.

Soru işaretleri ağır basıyor.

Seçim öncesi ve seçim sonrası hep aynı şeyden, Türkiye’nin önündeki iki kapıdan söz ettim:

İstikrar kapısı...

İstikrasızlık kapısı...

Acaba hangisini açacak Başbakan Erdoğan diye sordum. Bu soru hâlâ güncelliğini koruyor.

Türkiye’de siyaset ve toplum maalesef yeniden bölünmüşlüğe, parçalanmışlığa yatırım yapmaya başladı.

Gitgide kutuplaşıyor toplum.

Türkler, Kürtler...

Aleviler, Sünniler...

Laikler, Müslümanlar...

Demokratlar, milliyetçiler...

Liberaller, muhafazakârlar...

Cemaatler, tarikatlar...

Asker, sivil...

Siyaset, bütün bu bölünmüşlük ve parçalanmışlık üzerinden, bütün bu kutuplaşma ve çelişkiler üzerinden yapılıyor.

Diyalog reddediliyor.

Hoşgörü, tahammül reddediliyor.

Uzlaşma reddediliyor.

Herkesin burun delikleri öfkeyle gerildikçe geriliyor. Kimse birbiriyle konuşamıyor. Farklı görüşleri dinlemeye kimselerin tahammülü yok gibi...

Kimse kazanmaz bu gerginlikten. Toplum da kazançlı çıkmaz, siyaset de... Sinyaller iyi değil.

Erdoğan tehlikenin farkında mı?

Çin’de derlermiş ki:

“Yarın daha iyi olacak!”

Diyebiliyor musunuz?.. Alman meslektaşımın dediği gibi:
Türkiye sonsuz bir bekleme odası!

İyi şeyler için ille de yarınları beklemek zorunda mıyız? İyi şeyleri biraz da yaşarken göremeyecek miyiz? Hep o hiç bitmeyen geçiş dönemi hikayesinde mi yaşayacak Türkiye?..

Ne yazık!

Belki de bir gün gelecek, Amin Maalouf’un Doğu’nun Limanları isimli romanının bir yerinde babanın kızına itirafı gibi söyleneceğiz:

“Beklediğim yarınlar dünde kaldı, hiç gelmediler.”

HASAN CEMAL
MİLLİYET
———————————
İZİN DUYURUSU


Yıllık iznimden iki gün kullanmak istiyorum. Hafta sonu için kısa bir tatil sonrası, salı günü tekrar bu köşede buluşmak üzere, HC.



{ "vars": { "account": "G-V2K9QJTT0J" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }