Artık Ak değil mi?
Hemen şunu belirteyim, The Economist çok saygın bir yayın organıdır; AK Parti'ye liberal gerekçelerle sempatik bakar üstelik; kapatma davasını da şiddetle eleştirmişti. Yani ne "muhalif"tir ne de bir "çıkar"ı vardır!
AKP hakkındaki bu kuşku dünyanın ekonomi ve siyaset merkezlerinde de yerleşirse, sermaye hareketlerinde bile güven sarsılır. Yolsuzlukla mücadele, şeffaflık, ihale yasası gibi konular AB için de fevkalade önemlidir.
The Economist'e bakarak, Başbakan nasıl bir izlenim vermeye başladığını iyi düşünmelidir.
Neden önemli?
Konu iki bakımdan fevkalade önemlidir:
Siyasi bakımdan önemlidir. Çünkü Deniz Feneri çevresi, AKP'ye en azından dünya görüşü olarak yakındır. İslami kesimin önemli düşünürlerinden Ali Bulaç da bu yolsuzluğun "muhafazakâr kesimde travma yarattığını" söyledi zaten.
AKP siyasi bir sınavla karşı karşıyadır: Böyle 'yakın' çevrede yolsuzluk söz konusu olduğunda AK Parti ne tepki veriyor? "AK" mı, yoksa "yeterince AK değil" mi?
Sosyal bakımdan önemlidir. Çünkü dünyanın her yerinde sosyal yardımlaşmada dinin rolü büyüktür. 'Sevap' duygusuyla yapılan yardımların doğru kullanılması kişilerin vicdanına bırakılamaz. Şeffaflık olmalı, kayıt ve kontrol düzeni olmalı, bunlar denetlenmelidir; ahirete kalmadan, "Bir gün hukuk hesap sorar" korkusu olmalıdır. Hem yolsuzluk yollarını tıkamak için hem kitlelerde uyanan güvensizliğin toplumdaki yardımlaşma duygusunu tahrip etmesine meydan vermemek için, hükümet bu işi sıkı tutmalıdır. Mali, idari ve adli bütün denetim ve soruşturma mekanizmalarını devreye sokmalıdır. Gönüllü kuruluşlarda ve ihalelerde yolsuzluğu önlemek için dünya ne yapıyorsa bizde de o düzenlemeler ve işlemler yapılmalıdır.
Bahçeyi temizlemek
VAKİT gazetesinde bir yazar, Deniz Feneri yolsuzluğunu niye eleştirmediğini " Belki kendim ısırırım Müslüman kardeşimi. Lakin köpeklerin yalamasına dahi müsaade etmem" diye iğrenç ifadelerle anlattı! "Suçlama Müslüman’a yönelmişse ‘iftira olduğu önyargısından’ hareketle çıkarım yola..." diye yazdı!
Bunun adı bilim dilinde ilkel kabileciliktir, "Benim hırsızım, benim tecavüzcüm iyidir"den tutun da "Benim teröristim iyidir"e kadar uzanır bu iğrençlik!
Bu kafa "açık toplum, kayıt, denetim, şeffaflık" gibi modern mekanizmaları geliştiremez; istemez bile! Bu mekanizmaları kanun kurmalıdır, uymayanı kulağından tutup adalete teslim etmelidir.
Bu iğrenç zihniyeti muhafazakârların da açıkça eleştirmesi, şeffaflık ve kayıt düzeni gibi modern mekanizmaları savunması fevkalade önemlidir. Ali Bulaç ve Hüseyin Gülerce'nin Deniz Feneri konusundaki tavırları alkışlanmaya değer.
Başbakan yazılanlara öfkeleneceğine, bu duyguyla da yolsuzluk ve kayırma iddialarının üzerine gitmelidir; bir tür bahçeyi temizlemek duygusuyla...
Yoksa "Artık ak değil mi?" soruları çok daha artacaktır elbette.