1960’ların sonları. Kısa adı AP olan Adalet Partisi tek başına iktidarda, Demirel de Başbakanlık koltuğunda oturuyor.
1968 yılı olabilir.
AP’nin Ankara İl Kongresi Gölbaşı sinemasında toplanmış durumda. Demirel de izliyor kongreyi.
Kürsüde bir delege:
“Başbakanımız her şeyin en iyisini yapmak istiyor ama tay’lar bırakmıyor ki!”
“Nedir ki bu tay’lar?..”
“Danıştay, Yargıtay, Sayıştay...”
Demirel başlıyor gülmeye ve bu benzetmeyi arada bir kendi konuşmalarında kullanıyor.
Bunu Yavuz Donat’tan dinledim, kendisiyle dün sabah HSYK seçimlerini konuşurken...
Bu ülkede yüksek yargı her zaman seçimle gelen hükümetlerin alanını, siyasetin alanını daraltmaya çalıştı. Başarılı da oldu. Çünkü bunu askerle paslaşma içinde yaptı.
Özellikle 1960’daki 27 Mayıs, 1971’deki 12 Mart, 1980’de 12 Eylül darbeleriyle yüksek yargı kendi alanını halk oyuyla seçilen organların aleyhine genişletti, elini her seferinde güçlendirdi.
Bir yanda Tay’lar, HSYK ve Anayasa Mahkemesi, diğer yanda asker ağırlıklı Milli Güvenlik Kurulu, parlamentoların, hükümetlerin tepesinde Demokles’in Kılıcı gibi yıllar yılı sallandı durdu.
Tam bu satırları yazarken, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açıklaması patladı. Partileri açıkça tehdit eden, siyasete karışan, başörtüsü yasağına sakın ola dokunmayın yakarım diyen bir açıklama.
Ve bu açıklamasını 12 Mart darbe döneminde Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bir karara dayandırıyordu.
El insaf!
Ne hukukla, ne demokrasiyle bağdaşan bir tavır. 2008’de Ak Parti’ye yönelik olarak sonuçsuz kalan ‘yargısal darbe’yi andıran bir çıkış...
Bu konuyu yarına bırakıp yazıma devam edeyim.
Yargıtay ve Danıştay yıllar boyu HSYK’yı seçti, buna karşılık HSYK da onları... Böylesine bir al gülüm ver gülüm sistemiyle, askerle de paslaşarak kapalı bir kast sistemi oluşturuldu.
Askeri darbelerin ürünü olan, askerle bir ittifak çerçevesinde çalışan bu elitist ya da oligarşik sistem, demokratik hukuk devletinin kuruluşunu geciktirirken, aynı zamanda hem siyaset alanında, hem de yargı camiasında tepkilerin birikmesine yol açtı.
İşte 12 Eylül referandumu ve Anayasa Mahkemesi’yle HSYK’ya ilişkin seçim sistemlerinin değiştirilmesinin temelinde büyük ölçüde bu tepki birikimi yatıyor.
Son HSYK seçimini bu tepkiyi gözardı ederek değerlendirmek yanlış olur.
Birinci nokta bu.
Seçimlerde tepkinin, ‘tepki oyları’nın duygusal bir boyutu da vardır. Bu boyut bir uçtan öbür uca savrulma riskini de taşır.
Sanıyorum, HSYK seçiminde şu ya da bu ölçüde bir savrulma da yaşanmıştır.
İkinci nokta bu.
Üçüncü noktaya gelince...
11 bin 900 hakim ve savcı oy kullanıyor. Tercihlerini bir zarfa koyup sandığa atıyorlar, yani oylama gizli. Ve seçim yargı denetiminde, Yüksek Seçim Kurulu’nun gözetiminde yapılıyor. Seçime hile karıştığını öne süren de yok.
11 bin küsur oyun kullanıldığı seçimde, 200 küsur aday arasından yeni HSYK’ya adli ve idari yargıdan toplam 16 asil ve yedek seçilmiş oluyor.
(Bu arada 3 üye Yargıtay’dan, 2 üye Danıştay’dan, 1 üye Yüksek Adalet Akademisi’nden, 4 üye Cumhurbaşkanı’ndan geliyor. Adalet Bakanı’yla Bakanlık Müsteşarı da bundan önce olduğu gibi HSYK üyeleri arasında yer alıyor)
Böyle bir seçime, nasıl bir mekanizmayla hakim olunur ve tulum liste çıkarılır bundan?..
Pek kolay değil.
Ancak, bununla bağlantılı dördüncü bir nokta da aşağıdaki soruda özetlenebilir:
Yeni HSYK şimdi de Ak Parti hükümetinin ‘arka bahçesi’ mi oluyor?
Bu soru işaretinde yer alan eleştiri ve kaygılar elbette gözardı edilemez, edilmemeli... Seçimlerde, Adalet Bakanlığı müsteşarlığı düzeyinde ‘iktidar gücü’nün kullanıldığına dair bazı sinyaller alınıyor çünkü...
Demin de belirttiğim gibi, ‘eski düzen’e yönelik tepkiler seçim sandığına yansıyarak, bir uçtan öbürüne savrulmanın kaçınılmaz izlerini taşıyor.
Şimdi burada yeni HSYK’yı beklemek lazım. Uygulamanın çok yakın takipte tutulması gerekiyor. Sonrasını görmeden, yeni olanı şimdiden peşin hükümle mahkum etmek hata olur diye düşünüyorum.
Gerçek ne bir uçta, ne öbür uçta... Gerçek ortalarda bir yerde...
Demokratik hukuk devletinin taşlarının yerli yerine oturması zaman alıyor. Sabır ve mücadele gerektiriyor. Yargı bağımsızlığı ve yargı tarafsızlığının gerçekten oturması çetin bir iş...
Ak Parti ve hükümetinin eksikleri, kusurları, demokrasi adına yanlışları elbette var, mutlaka eleştirilmesi gereken... Yeni HSYK konusu da bu bakımdan farklı sayılmaz.
Ancak, eski HSYK’ya kıyasla bugün daha iyi bir noktadayız.

Son söz:
Bekleyip görelim.

Hasan Cemal
Milliyet