Kahramanmaraş Milli Mücadelesi’nde ‘Bu din bahsidir. Gardaşımın bağrına tokmağımı vuramam’ diyerek işgalci kuvvetler için ilk tepkiyi gösteren Abdal Halil Ağa’nın hayatını anlatan “Beyaz Sessizlik” adlı kitabın tanıtımı yoğun bir ilgiye sahne olurken, salonda zaman zaman duygulu anlar yaşandı.

Kahramanmaraş Yenişehir Devlet Hastanesi’nin genç pratisyen doktorlarından Gökhan Gökşen’in kaleme aldığı “Abdal Halil Ağa: Beyaz Sessizlik” kitabı, Saray Yayınevi tarafından okuyucuyla buluşturuldu. Kitabın tanıtımı için 17 Şubat 2008 Pazar akşamı, Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi’nde Sebat Eğitimciler ve Yazarlar Derneği (SEYDER) organizesi ile bir tanıtım kokteyli düzenlendi. Tanıtım kokteyline Kahramanmaraş İl Müdürü Necdet Çelikbilek, Yenişehir Devlet Hastanesi Baştabibi Dr. Nedim Şerefoğlu, Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi Baştabibi Sıtkı Güvenç, Milliyetçi Hareket Partisi Merkez İlçe Başkanı Ömer Özkan, Kültür Sanat Derneği Başkanı Abdulhakim Eren, Gökşen’in babası emekli öğretmen Ahmet Gökşen, tarihçi Yrd. Doç. Yalçın Özalp, SEYDER üyesi eğitimciler ve kalabalık bir davetli topluluğu katıldı.

Milli Mücadelemizin sembollerinden olan Abdal Halil Ağa’nın kızı Yeter Davulcubaşı, torunları Emrullah Davulcubaşı, Doğan Gül, Ökkeş Şençalar ve Battal Deniz’in de katıldığı tanıtım kokteyli öncesinde bir konferans düzenlendi. Şehitler anısına saygı duruşu yapılması ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından SEYDER’in çalışmalarını anlatan bir sinevizyon gösterisi sunuldu. Daha sonra konuşan SEYDER Başkanı Mesut Karakoç, SEYDER’in 2006 Ekim ayında Kahramanmaraş’ın kültür eğitim ve irfan hayatına katkı sağlamak, okumayı, yazmayı sevmek ve sevdirmek amacıyla bir grup gönüllü öğretmenler tarafından kurulduğunu söyledi. Kahramanmaraş’ın kurtuluşunda önemli yere sahip olan ve çok fazla bilinmeyen Abdal Halil Ağanın tanıtılması için Dr. Gökhan Gökşen tarafından hazırlanan kitabın tanıtımı için Abdal Halil Ağa ve Beyaz Sessizlik konulu konferansı düzenlediklerini söyleyen Karakoç, Abdal Halil Ağa’nın bilinen ve bilinmeyen yönlerinin bu kitapta yer aldığını söyledi.

Fatih İlköğretim Okulu 6’ncı sınıf öğrencilerinden Zeliha Güldemir’in eski milletvekillerinden Ahmet Tevfik Paksu’nun “Selam Maraşlım” şiiri ise salonda farklı bir duygu seli oluşturdu. Minik öğrencinin şiiri büyük alkış alırken; Abdal Halil Ağa Olayı’nın 29 Ekim 1919’da yaşandığını anlatan ve olayın sadece tarih kitaplarında yazdığı şekliyle bilindiğini söyleyen Dr. Gökhan Gökşen de, konuşmasında “Abdal Halil Ağa olayı 1919 yılında Maraş’ın Fransız ordusu tarafında işgali sırasında olmuştur. Bu olay Maraş tarihine ve şehrin ruhunda derin bir iz bırakmıştır. Her Maraşlı gibi gururla anlattığım bu olay hakkında daha fazla bilgi toplama merakıyla araştırmalar yapmaya başladım. Araştırdıkça bilmediğim o kadar ilginç konuyla karşılaştım ki “Nasıl olar da bunları bilmiyorum?” demekten kendimi alamadım. Oysa çok değil, 90 yıl önce olan, dünya tarihinde güncel denebilecek kadar yeni olaylardı bunlar” diyerek, şunları söyledi:

“Araştırmalarım beni Abdal Halil Ağa’nın kızına ve torunlarına ulaştırdığına daha büyük şaşkınlıklar yaşadım. Konuştukları bazı olaylar 1000 yıl öncesine dayanmaktaydı. Tarih kitaplarının sayfalarında yazan gerçekleri hala yaşayan ümmi insanlardı bunlar. Abdal Halil Ağa olayının yansımaları ve olayın oluş şekli, Abdal Halil Ağa’nın yaşam tarzı, hayatında bilinmeyenleri tarihe not etmek için bu çalışmalarımı yazma ihtiyacı hissettim. Abdal Halil Ağayı; sıradan bir insandan, kahramanlaşan bir destana dönüştüren sebepleri kendimce çözümlemeye çalıştım. Bu çalışmaları Abdal Halil Ağa’nın bir milletin onurunu kurtarmasının gönül borcunu ödeyebilmek, benden sonraki araştırmacılara rehber olması için yazmak istedim.

Hızla değişen yaşam tarzımızın, kendi kültürümüz zenginlikleriyle tanışması, bizi “bir” yapan insanların gönülleriyle buluşması ve tüm insanların Abdal Halil Ağayı anlaması için çalışma notlarımı paylaşmak istedim. Abdal Halil Ağa’nın sıradan yaşamının ayrıntılarında Anadolu’nun yazılı olmayan müzikleri, kayıtlara geçmemiş duruşu, Osmanlı arşivlerinin soğukluğunda değil hayatın en sıcak imtihanlarından kayıtlı bir kültürün özü gizliydi.Bu kültürün bugün çözülmeye çalışılan pek çok sosyal, siyasal sorunun da çözümü olduğuna inanmaktayım. Abdal Halil Ağa’nın giydi beyaz kıyafetler Alparslan’ın 1071 Malazgirt’te giydiği beyaz kereni gibiydi. Etkileşimlerde oluşan Anadolu Türk İslam sentezinin 1900’lü yıllarda yaşayan en canlı örneğiydi Halil Ağa.”

Kahramanmaraş’ın kurtuluş tarihini ve şehrin tanıtımının yapılması için bu kitabın yazıldığını söyleyen Dr. Gökhan Gökşen, Abdal Halil Ağa’nın hayatı ve destansı sözleri ilk kez bu çalışmayla kitaplaştırıldığını söyledi. Kahramanmaraş’ta faaliyet gösteren FA Ajans aracılığıyla Saray Yayınevi tarafından piyasaya çıkan kitap, 130 sayfadan oluşuyor. Kitabın YİMPAŞ ve Akmansoy Marketlerin kitap reyonunda satışa sunulduğu belirtilirken, Dr. Gökşen 23 Şubat 2008 günü saat 14:00’de YİMPAŞ’ta ve 24 Şubat 2008 günü saat 15:00’de ise Akmansoy Market Kitap Reyonu’nda kitabı için imza günü düzenleyecek.

Öte yandan, geceye katılan Abdal Halil Ağa’nın 70 yaşındaki kızı Yeter Davulcubaşı da, babasının tarihe geçen sözlerini söylediği günü annesinden dinlediğini belirterek, olayı yerel bir dille anlattı. Davulcubaşı, devletin ve yöneticilerin kendilerini beslemesini beklemediklerini belirterek, elleri ile göğüslerine vurarak beklentisini üç kez “Babamın heykelini istiyorum” dile getirdi. Abdal Halil Ağa’nın kızının bu feryadı, salonda bulunanları duygulandırırken, SEYDER tarafından kitabın yazarı Gökşen ile Davulcubaşı’na birer şükran plaketi sunuldu. Gecede ayrıca Gökşen tarafından kitabın dizgisinde emeği geçen eğitimci Mehmet Köşk ile kitabın tashihini edebi yönle gerçekleştiren edebiyat öğretmeni Ahmet Yüzeroğlu’na birer teşekkür belgesi verildi.

Bu arada, konferansın sonunda SEYDER tarafından bir kokteyl sunulurken, Gökşen de kitabını imzaladı.

“BUNLARI YAZMA İHTİYACI HİSSETTİM”

“Abdal Halil Ağa: Beyaz Sessizlik” kitabının yazarı Dr. Gökhan Gökşen, “Abdal Halil Ağa Olayı, 1919 yılında Mondros Ateşkes antlaşması bahane edilerek Maraş’ın Fransız ordusu tarafından işgali sırasında olmuştur. Bu olay Maraş tarihine ve şehrin ruhunda derin bir iz bırakmıştır. Her Maraşlı gibi gururla anlattığım bu olay hakkında daha fazla bilgi toplama merakıyla araştırmalar yapmaya başladım. Araştırdıkça bilmediğim o kadar ilginç konuyla karşılaştım ki, “ Nasıl olur da bunları bilmiyorum?” demekten kendimi alamadım. Oysa çok değil; 90 yıl önce olan, dünya tarihinde güncel denebilecek kadar yeni olaylardı bunlar. Araştırmalarım beni Abdal Halil Ağanın kızına ve torunlarına ulaştırdığına daha büyük şaşkınlıklar yaşadım. Konuştukları bazı olaylar 1000 yıl öncesine dayanmaktaydı. Tarih kitaplarının sayfalarında yazan gerçekleri hâlâ yaşayan ümmi insanlardı bunlar” diye başladığı kitabın önsözünde şu ifadelere yer veriyor:

“Abdal Halil Ağa olayının yansımaları ve olayın oluş şekli, Abdal Halil Ağanın yaşam tarzı, hayatında bilinmeyenleri tarihe not etmek için bu çalışmalarımı yazma ihtiyacı hissettim. Abdal Halil Ağayı; sıradan bir insandan, kahramanlaşan bir destana dönüştüren sebepleri kendimce çözümlemeye çalıştım. Bu çalışmaları Abdal Halil Ağa’nın; bir milletin onurunu kurtarmasının gönül borcunu ödeyebilmek, benden sonraki araştırmacılara rehber olması için yazmak istedim. Hızla değişen yaşam tarzımızın, kendi kültürümüzün zenginlikleriyle tanışması, bizi ‘bir’ yapan insanların gönülleriyle buluşması ve tüm insanların Abdal Halil Ağa’yı anlaması için çalışma notlarımı paylaşmak istedim. Abdal Halil Ağa’nın sıradan yaşamının ayrıntılarında Anadolu’nun yazılı olmayan müzikleri, kayıtlara geçmemiş duruşu, Osmanlı arşivlerinin soğukluğunda değil hayatın en sıcak imtihanlarında kayıtlı bir kültürün özü gizliydi.

Bu kültürün; bugün çözülmeye çalışılan pek çok sosyal, siyasal sorunun da çözümü olduğuna inanmaktayım. Abdal Halil Ağa’nın giydiği beyaz kıyafetler Alparslan’ın 1071 Malazgirt’te giydiği beyaz kefeni gibiydi. Etkileşimlerle oluşan Anadolu Türk-İslam sentezinin 1900’lü yıllarda yaşayan en canlı örneğiydi Halil Ağa. 1919 yılının karanlık işgal günlerinde Abdal Halil Ağa olayı şehirde kulaktan kulağa yayılmıştı. Maraşlının mücadelesinin simgelerinden biri olmuştu. Fransızlarla mücadeleyi bu sözle işgalden bir gün önce başlatmış oldu. 3 gün sonra Sütçü İmam hamamdan çıkan iki Türk kadınına sarkıntılık eden Fransız üniformalı Ermenileri öldürecek ve silahlı mücadele başlayacaktı.

Bu sözle yüreğinin işgale karşı koyacağını anlatan Maraşlı, önce kaleye kendi bayraklarını çeken Fransızlardan korkmadan onu indirip, kendi bayraklarını çekecek sonra Mustafa Kemal Paşa’nın henüz hazırlıklar tamamlanmadığı için sivillerin ölmemesi için (halkı sakinleştirin) mesajına rağmen savaşa başlayacak ve şehrin ileri gelenlerinin (artık yenildik teslim olmalıyız) dedikleri günlerde zafere ulaşacaklardır. Bu zaferin sırrı; Abdal Halil Ağa’nın sözlerinde, duruşunda, mertliğinde, tuz- ekmek hakkı bilişinde gizlidir. Maraşlı; sıradan insanların gücüyle millet olunmasıyla bu savaşı kazanmıştır. Bu gücün zafer kazanacağını; İngilizler, İstanbul’a gemilerini demirlediğinde “Geldikleri gibi giderler” diyerek, bir insan dile getirmişti. Anadolu Halkının gücünü bilen bu insan; bazen hor görülen, ticareti bilmeyen, eğitimi düşük, fakir, savaştan savaşa koşan, bu halkı çok iyi tanıyan Mustafa Kemal’dir. ‘Kuvva-i Milliye’ olarak adlandırılacak bu gücü Cihan Harbi’nin cephelerinde tanımıştır. Bu güçle kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin, saf Anadolu Halkının Cumhuriyet sonrası yazdığı destanlar da ortadadır. İnşallah onların kitabını da yazmayı Allah bana nasip eder.”

ABDAL HALİL AĞA OLAYI

1914-18 yılları arasındaki Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi taksim projesine göre; Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Maraş, Antep ve Çukurova Bölgesi Fransız işgal alanı olarak kabul edilmişti.

Musul petrol bölgesi de İngilizlere verilecekti. Bu sebeple İngilizler kendilerine ait olmayan bu topraklarda herhangi bir kötü durum oluşturmamak istemişler ve Maraş’ta İngiliz işgali sırasında önemli bir olay olmamıştı. Ermeniler ileri gelenlerinin yaptıkları teklif yetkili makamlarca da olumlu karşılandığından Maraş’taki İngilizlerle Fransızlar birlikleri yer değişeceklerdi. Bu değişikliğe mani olmak için Maraş Halkı’nın Osmanlı Hükümeti’ne yaptıkları müracaat da hükümetin zayıf gücü nedeniyle gereken ilgiyi göremeyince; 29 Ekim 1919 Çarşamba günü akşam vakti felaketli günler başladı. Yüzbaşı Julie komutasındaki Fransız birlikleri Şeyh Adil mevkiinden şehre girdiler.
Maraş Ermenilerinden Agop Hırlakyan, Abdal Halil’den birkaç davulcu daha bularak Fransız askerlerinin karşılanması için davul çalınması istemiş; ne kadar para isterse de vereceğini söylemiş.
Abdal Halil Ağa: “Bu din bahsidir beyim, aha şu davulumun kasnağını altın ile doldursan bu çomak bu davula vurmaz... Ben gardaşlarımın bağrına çomak sokamam...” diyerek Hırlakyan’ın bol para teklifini red edip Fransızların karşılanmasında davul–zurna çalmamıştır. Günlerden beri Fransız birliklerini büyük bir sabırsızlıkla bekleyen Ermeniler ise, Fransız birliklerinin şehre girişlerini büyük coşkunluklar ve taşkınlıklarla karşıladılar.

Bu birlikler Fransız işgal kuvvetlerinin öncü kuvvetlerinden bir gün sonra da De Fontzine komutasında 2000 kişilik gönüllü Fransız ljyoneri Ermeniler, Fransız ve Cezayirli askerlerden müteşekkil Fransız birlikleri yine Ermeni kadınlarının muhabbetli tezahüratları ve çılgınlıları ile Maraş’a girdiler. Şimdiki Ticaret Lisesi'nin bulunduğu Amerikan Koleji civarına yerleştiler. Ertesi gün yerli Ermeniler, Fransız askerleri ile şehri gezmeye çıktılar, hükümet önündeki nöbetçiden umumhaneyi sordular, bir posta müvezzini haksız yere dövdüler...Sonrası ise malum....Uzunoluk olayı, Sütçü İmam'ın sıktığı ilk kurşun ve savaş....7'den 70'e tüm Maraş halkı binbir yokluk içerisinde ama sırt sırta vererek, kendisinden çok üstün düşmanı iman gücü ile sökerek yurdundan atmıştır.

(HABER: AKİF ARSLAN - AKŞAM POSTASI GAZETESİ - 18.02.2008,

FOTOĞRAFLAR: KAAN ŞİRİN - (www.kanal46.tv)