Tarihçi ve araştırmacı yazar Yalçın Özalp tarafından hazırlanan "Dost Dediğiniz, Dost Bildiğiniz Devletler ve Ermeni Soykırım Yalanı" kitabı gerçekleri su yüzüne çıkarıyor.


52 sayfadan oluşan "Büyük Anadolu Şair Alpagutlar Derneği" tarafından bastırılan "Dost Dediğiniz, Dost Bildiğiniz Devletler ve Ermeni Soykırım Yalanı" kitabı Tarihçi Yalçın Özalp, tarafından vesika ve arşivlerden yararlanarak Ermenilerin gerçek yüzlerini ve yaptıkları mezalimleri tek tek anlatıyor.


Özalp kitabında şu ifadeleri kullanmış:


"Ana vatanım olan bu Kahramanlar yatağı şehrimiz hakkında çocukluğumdan beri hep bir şeyler derledim. Anam rahmetlik sesleri algılamaya başladığından beri, babası Ali Kavas Zâde Kâmil Efendi ile amcası Bedevi Ahmed Efendi'nin Fındıcak'ta Ermeniler tarafından şehit edilmelerini ağlayarak anlatırdı. Rahmetli anamın sübyan iken kaybettiği babası hakkında yaktığı, ağlayarak söylediği destanları üniversitede okurken inceleme imkânı bulduğum Yıldız Arşivi'nde vesika olarak karşıma çıktılar. İncelemelerim 1969 yılında Anavatanım Kahramanmaraş'a gelinceye ve günümüze kadar devam etti ve çok şükür halen devam ediyor.


Dost dediğiniz, dost bildiğiniz devletler bütün tarih boyunca her fırsatta yerli, çoğu zaman yersiz müdahaleleri ile karşımıza çıkmışlardır... Arşiv vesikaları neşredildikçe daha da açıklık kazanan bu hususlara birçok misâller verebiliriz;


Mesela "ingiliz gizli belgelerinden 31 Temmuz 1908 tarih ve 2004 no'lu vesikada Sir E. Grey'den, Sir G. Lowther'e yazdan mektupta (Ozet-Şayet Türkler tam olarak Anayasayı ayakta tutar ve kendileri de kuvvetlenirse bunun sonuçları bizim şimdi göremeyeceğimiz kadar uzaklara gidebilir. Bu hareketin Mısırdaki tesiri inanılmayacak kadar büyük olacaktır. Hindistan 'da da hissedilecektir.


Biz şimdiye kadar idaremiz altında bulunan İslâmlara kendi dinlerinin başkanı olan kötü bir despot tarafından idare edildiğini söylüyorduk. Hâlbuki biz idare ettiğimiz İslâmlar için iyi bir despottuk ve bizim idaremiz altında daha mesuttular, zira bu insanlar mukayese imkânına sahip değillerdi, dolayısıyla farkın kendi lehlerine olduğunu kabule hazırdılar.


Fakat şimdi Türkiye bir Anayasa yapar ise bizim bu kuvvete karşı koymamız çok güç olacaktır. Şayet Türkiye de Anayasa iyi işler ve Türkiye'de işler iyi giderse Mısır'da ayaklanmalar olacaktır, bu vaziyette bizim durumumuz çok garip kaçacaktır.


Biz asla ne Mısır halkıyla ve ne de Türk hükümeti ile mücadeleye girmeyeceğiz. Bizim mücadelemiz Türk halkının hisleriyle olacaktır. Bunu yakın ve uzakta çok dikkatle ele alınacak bir konu olarak veriyorum.


Bu hususun haricinde bütün reform hareketlerini tutuyor görünün ve bana bilgi verin." derken 4 Ağustos 1908 tarih ve 205 no'lu vesikada Sir G. Lowther'den Sir E. Grey'eyazılan mektupta; Meşrutiyetin ilan edildiği günü anlatırken "SULTANIN BUGÜN KALABALIK ARASINDA SEVEN BİR BABA GİBİ HAREKET ETTİĞİNİ GÖRÜNCE ÇOK GÜLDÜM VE ONUN YAŞAYAN KOMEDYENLERİN EN BÜYÜĞÜ OLDUĞUNU ANLADIM." diyor.


Bu devlet adamı Meşrutiyetin ilân edilmesini anlaşma maddelerine koyan, bunun için diplomatik baskdar yapan (bösböyük?) bir devletin temsilcisidir. Bu alçakça yapılan işlerin anlaşılması bizim kıstaslarımız dâhilinde imkânsızdır.


Komedyen dediği de bizim ak Sultan Abdülhamit Han-i Sani'dir.


Ne dersiniz?


Islahat hareketlerimize engel olmak, dünya devletlerinin politikasıdır. Günümüzde de dünya milletlerinin politikasında her hangi bir değişiklik olmamıştır. Çünkü Kanunî Sultan Süleyman Han devrindeki haşmetine kavuşmuş bir Türkiye'min, Viyana kapılarından Türkistan'a, Rusya steplerinden Hindistan'a uzanmayacağını kimse garanti edemeyeceğine göre... Dünyadaki askerî, iktisadî, siyasî ve jeopolitik rolü çok büyük olan (Orta Doğu)'nun en şahsiyetli ve (tek) lideri Türk'ün...


Bizim "Ermeni patırtısı" dediğimiz onların Ermeni Meselesi bu politikanın bir parçasıdır. "Ermeni patırtısı" diye bir "şey"in olup olmadığına karar dahi vermiş değiliz.


Dedelerimiz bu "şey"e Ermeni patırtısı deyip geçmişlerdir. Patırtı etmenin anlamını lügatler "gürültü etmek veya çıkarmak" diye açıklıyorlar. Malûmunuz gürültüyü "çol çocuk" yapar ve göz ağartılınca da kesilir.


 Bizler göz ağartılınca kesilmeyen bu gürültüyü bir baba şefkati içinde "azarlamak" ile halletmeye çalışmışız, bu hüsn-ü niyetimiz o gün ve bugün oluk oluk kanlarımızın akmasına sebep olmuştur. Ama bu iş bizce yine de patırtıdan başka bir şey değildir.


Atalarımızın Milet-i Sadıka unvanını verdiği bir kavmin dedelerimizin patırtı dediği bu çol çocuk işini yapmalarına dünde kızmadık bugünde "şimdilik" kızmıyoruz. Fakat arkalarındaki milletler, hani o dost dediğiniz milletler, o milletlerin menfaatleri Misak-ı Millî sınırlarına ciddi bir tecavüz temayülü göstermeye başlamıştır.


Gayri vatan mevzu bahistir. Vatan mevzu bahis olunca da Ermeni'nin arkasındaki dayısı, ayısı, sam amcası her kim olursa olsun bilmeli ki Türk'ün ayranı kabarmak üzeredir."