Uzun yıllar boyunca akademisyen, bürokrat ve siyasetçi olarak ekonomiyle ilgilenen Ekrem Pakdemirli, küresel krizin serbest piyasa mantığının abartılarak ekonominin tamamen denetimsiz bırakılmasından kaynaklandığını düşünüyor.

Özellikle ABD'de halka açık şirketlerde görev yapan CEO'ların yıllık 600 milyon dolar gibi paralar kazandığına dikkat çeken Pakdemirli, "Bir kişinin tek başına 600 milyon dolar kazanabileceği bir iş kolu yok" diyor. Kontrolsüzlüğün hayali ürünlerin yaratılmasına da yol açtığını söyleyen Pakdemirli, serbest piyasa ekonomisinin uygulanmaya devam edeceğini, ama bundan sonraki dönemde artık gerekli denetimlerin de yapılacağını söylüyor. Denetimsiz olarak büyüyen bir ekonomiyi, kontrolsüz olarak gelişen bir tümöre benzeten Pakdemirli, "Tümörü kontrol etmezsen abuk sabuk gelişir. Ama kontrol altında tutarsan çok güzel bir şekil alır" diyor. Geçiş dönemi sırasında resmen adı konmasa da sermaye koymak, yönetimi devralmak şeklinde devletçi bir döneme girildiğini belirten Pakdemirli, ekonominin mümkün olan en kısa zamanda eski haline döneceğini ifade ediyor.

Yıllarca Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) bürokrat olarak çalışmasına rağmen Ekrem Pakdemirli, devletin ekonominin içerisinde müdahaleci ve planlamacı olarak bulunmasını onaylamıyor.

Pakdemirli, "Ekonomimizin Sayısal Görünümü 1923'ten Günümüze" adlı kitabını hazırlarken elde ettiği bulguların DPT kurulmadan Önceki dönemde elde edilen büyüme hızının, kalkınma planlarının uygulandığı dönemlerde yakalanan büyüme hızından yüzde 30 fazla olduğuna işaret ettiğine dikkat çekiyor. Merkezden planlanan ekonomilerde kaynakların etkin bir şekilde dağıtılmasının mümkün olmadığını söyleyen Pakdemirli, DPT'de müsteşar yardımcısı olarak görev yaptığı dönemde bunu bizzat gözlemlediğini ifade ediyor.

"Rahatlama 2011'den önce olmaz"

Ekrem Pakdemirli, geçmiş tecrübelerine dayanarak güncel ekonomik krizin ancak 2011 yılında tam olarak atlatılacağını öngörüyor. Pakdemirli'ye göre kriz bu yıl biraz daha derinleşecek. 2010'un ikinci yarısından itibaren ise yukarıya dönüş başlayacak. Türkiye'de krizin aslında 2OO8'in başında hissedilmeye başladığım belirten Pakdemirli, küresel krizin etkisini artırmasıyla yerel krizin ağırlaştığını söylüyor. Krizden tam olarak 2011'de çıkılacağını iddia etmesine dayanak olarak da daha önceki kriz tecrübelerini gösteriyor. Türkiye'nin bundan önce 1958, 1970, 1980, 1994, 1998 ve 2OOl'de ekonomik kriz yaşadığına değinen tecrübeli siyasetçi, her krizden sonra kriz öncesindeki milli gelir seviyesinin ancak 3-4 yıl sonra yakalandığına dikkat çekiyor.

Krize yönelik önlem almadığı için yoğun bir şekilde eleştirilen hükümetin yaklaşımı konusundaki düşüncelerini sorduğumuzda Pakdemirli, "hoş görüyorum" diyor. Kamuoyuna yapılan açıklamalara bakılarak hükümetin eleştiril memesi gerektiğini düşünen ve Türkiye ekonomisinin batılı ekonomiler gibi kurumsallaşmış olmadığına dikkat çeken Pakdemirli, başbakanın batılı meslektaşları gibi, "Kriz geliyor. Ekonomimizi çok olumsuz etkileyecek" şeklinde konuşamayacağını belirtiyor. Hükümetin bu şekilde bir açıklama yapması durumunda ekonominin kaosa sürükleneceğini ifade eden eski bakan, Türkiye ekonomisinin böyle bir panik havasının altından kalkamayacağını belirtiyor.

O "düşük faiz, yüksek kur lobisi"nden

Ekrem Pakdemirli, krizden çıkmak için uygulanacak formülün de Türkiye ekonomisinin yapısı gereği batık ekonomilerden farklı olması gerektiğine dikkat çekiyor. Cari açık olmasa krizden çıkmanın reçetesinin tüketimin arttırılması olacağını söyleyen Pakdemirli, şu durumda tüketimi ve üretimi canlandırırken cari açığı da azaltacak bir çözüm yolu bulunması gerektiğinin altını çiziyor. Pakdemirli, cari açığın düşürülmesi için uygulanması gereken formülün faizleri düşürerek dövİ2 kurunu yükseltmek olduğunu söylüyor. "Faizler düşünce yurtdışından sermaye akışı yavaşlayacak, dolayısıyla iç piyasada döviz arzı düşecek. Döviz arzının düşmesi de belli bir döviz talebi hacmi içerisinde dövizin değer kazanmasını ve kurun yükselmesini sağlayacak. Kurun yükselmesi de Türk lirasının değer kaybetmesine neden olacağı için ithalat azalacak. Yerli üreticilerin maliyetlerinin düşmesi nedeniyle artan rekabet gücü de ihracatı arttıracak. Bu şekilde de cari açık kapanmaya başlayacak."

Merkez Bankası'nın son dönemde izlediği faiz indirimi politikalarını bu bağlamda olumlu bulan Pakdemirli, bu konuda da acele edilmemesi gerektiğinin altını çiziyor. Kurdaki hızlı dalgalanmanın iflasları tetikleyerek servetin el değiştirmesi sonucunu doğuracağına dikkat çeken Pakdemirli faiz indirimlerinin cari açığın dengeleneceği noktaya kadar sürdürülmesi gerektiğini düşünüyor.

Eski bakana göre, Türk lirası değer kaybetmesine rağmen hala aşın değerli. 2001'de kriz çıkmadan önce kurun 0,68 lira olduğunu söyleyen Pakdemirli, doların 1,68 liraya yükselmesini dikkate almadan enflasyonu göz önünde bulundurarak bir hesaplama yapıldığında doların bugün 2 lira civarında olması gerektiğini düşünüyor. Krize karşı hükümetin alması gereken önlemler konusunda genişletici politikaları öneren Pakdemirli, yapılması gerekenleri bir solukta şöyle sıralıyor: "Cari açığın düşürülmesinin yanında bir de krizden çıkmak için tüketimin arttırılması gerekiyor. Bunun için de piyasaya para enjekte edilmesi, borçların ertelenmesi, bankaların desteklenmesi, büyük firmalara bazı ödünlerin verilmesi gibi bir dizi önlemin alınması gerekir. Türkiye bu türden iki ayrı reçete uygulayarak krizin etkilerini asgariye indirebilir."

"IMF anlaşması kasko sigortamız"

IMF ile hükümet arasında yaşanan sıkıntının bu iki reçetenin bir araya getirilemem es inden kaynaklandığına dikkat çeken Pakdemirli, bu iki çözüm yolunun aynı anda uygulanması gerektiğini özellikle vurguluyor. Pakdemirli'ye göre, Merkez Bankası bir taraftan faiz indirimlerine devam ederek IMF'nin hassasiyetle yaklaştığı cari açığın azaltılmasını sağlayabilir, hükümet ise iç talebi yerli ürünlere yönlendirerek ithalat artışına neden olmadan ekonomiyi canlandırabilir. Yerli ürünlerin tüketiminin teşvik edilmesinin uluslararası ticaret anlaşmaları nedeniyle doğrudan gerçekleştirilemeyeceğine de değinen Pakdemirli, İngilizlerin ithalatı mümkün olmayan yumurtanın tüketimini artırmak için kampanya düzenlemeleri gibi akılcı çözümlerin geliştirilebileceğine dikkat çekiyor.

IMF anlaşmasını ise kasko sigortasına benzeten Pakdemirli, kredi kullanılmasına gerek olmaması durumunda dahi hem mali disiplini sağlamak hem de uluslararası piyasada Türkiye'nin risk primini düşürmek için anlaşmanın yapılması gerektiğini düşünüyor. Bu krizle birlikte yurt dışındaki bankaların da kredi musluklarını yavaş yavaş kapatacağına dikkat çeken Pakdemirli, IMF ile anlaşan bir Türkiye'ye yeşil ışığın yanacağına ve ülkenin IMF kaskosuyla güvenli bir şekilde gelişme yolunda yürümeye devam edeceğine inanıyor.

(Kaynak:Turkishtime Dergisi )