İmralı'da bulunan terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın 23 Haziran İstanbul seçimlerine yönelik çağrısı gündemin ilk konusu.
18 Haziran'da yazıldığını öğrendiğimiz mektupta Öcalan bölgesel ve küresel dengelerin altını çiziyor. 31 Mart seçimlerinde CHP'nin adayı Ekrem İmamoğlu'nu desteklediklerini açıklayan HDP'nin içinde olduğu örgütüne "tarafsızlık" çağrısı yapıyor.
Öcalan 20 yıldır cezaevinde olsa da hâlâ örgütün bir numarası.
Örgütün illegal (PKK) ve legal (HDP) kanatlarının gündelik politikalarında- eylemlerinde etkili olmasa da genel çizginin belirlenmesinde sözlerinin ağırlığı var.
Dolayısıyla bu çıkışı geçtiğimiz seçimlerde neredeyse blok halinde İmamoğlu'na oy veren yüz binlerce HDP'li seçmenin reflekslerinde kırılmaya neden olabilir. Görüşlerini aldığım Kürt kanaat önderleri ve siyasetçiler de bu tespitimi doğruluyor.
İstanbul seçimlerinin 31 Mart'ta bindelik farkla (10 bin civarında) ortada kaldığı düşünülürse mektubun tabanda küçük bir kıpırdanma yaratması bile 23 Haziran'da ortaya çıkacak tabloyu etkileyebilir.

Ancak tartışmanın 23 Haziran seçimleri haricinde işaret ettiği daha önemli bir nokta var. O da Öcalan'ın cezaevine girmesiyle birlikte başlayan örgüt içindeki iktidar mücadelesinin vardığı nokta.
Bu kavga, çözüm sürecinde, Öcalan'ın örgüte yaptığı "silah bırakma" çağrısının HDP yönetimince üstünün örtülmesiyle kendisi bariz şekilde hissettirmişti.
Kandil ve HDP yönetimi, örgütün bir numarasına karşı bu cüreti, yalnız başlarına gösteremezlerdi elbette.
Güvendikleri yerin kim olduğunu da hepimiz biliyoruz. Öcalan döneminde bölgesel aktörlerden destek bulan örgütün yeni hamisi ABD ve Avrupa olmuştu artık.
Devamında da Kandil ve HDP ikilisi, ağızlarına çalınan "Suriye'nin kuzeyinde bağımsız devlet" balıyla Türkiye'deki çözüm sürecini sabote etmeye başladılar.
Başardılar da.

HDP-Kandil hattı, tıpkı 2015 Nevruz'unda Öcalan'ın silah bırakma çağrısına yaptıkları gibi, dün de İmralı'dan gelen tarafsızlık çağrısını gargaraya getirip karartmaya çalıştılar.
Bu tutumları bize, Öcalan'ın 18 Mayıs'ta yazdığı mektubun, eğer sızdırılmasaydı belki HDP tarafından hiç açıklanmayacağını düşündürüyor.
Bakalım, Türk solundan devşirilen isimlerle Brüksel'de başka hesaplar peşinde koşan HDP ve Kandil, tabanda güçlü bir karşılığı olan Öcalan'ı tamamen tasfiye edip örgütü vekâleten yönetmek üzere sahipleri adına ele geçirebilecekler mi?
Asıl soru bence budur.