Obama’dan bizim liderlere, Erdoğan’a kadar ‘çevre’ meselesi....
Lider ve çevre... Etrafına yalnız ‘evet efendimcileri’ ya da eski deyişle kendisine sadece ‘biat edenleri’ toplayandan iyi lider olabilir mi?
Olur diyene pek rastlanmaz.
Hatta lider konumunda olanın kendisine de sorsanız farklı yanıt çıkmaz.
Ama hayatın içinde, özellikle siyasal liderlerde ‘çatlak sesler’in duyulmayacağı bir çevre oluşturmak eğilimi çoğu zaman ağır basar.
Bugünlerde lider ve çevre tartışması Washington’da da yaşanıyor. 20 Ocak’ta Beyaz Saray’a taşınacak olan Başkan Obama’nın iyi bir lider olma yolunda adımlar attığını savunanlar, bu bakımdan çevre konusuna da işaret ediyorlar(*).
Şöyle bir özet yapılabilir:
Obama kendine güveniyor.
Entelektüel derinliğinin farkında.
Onun için de çevresine entelektüel açıdan hafif değil ağır sıkletleri topluyor.
Aykırı, farklı düşüncelere kulak verebileceğini gösteriyor.
Kendisiyle daha bu yakınlarda, seçim kampanyası sırasında çok sıkı siyasi kavgaya girmiş olanları da dışlamıyor Obama...
Bu bir özgüven işareti.
Sıradan lider olmak istemiyor.
Bu nedenle de, kendi uzmanlık alanlarında ciddi olarak bir fikri olan ve bu fikri Amerikan Başkanı’yla da çatır çatır tartışacak, gerektiğinde elini masaya vurabilecek, hayır diyebilecek kişilerin Obama tarafından hem Beyaz Saray’a hem kabineye toplandığına dikkat çekiliyor.
Verilen örneklere gelince:
Ekonomide bir numaralı danışman olarak seçtiği eski Hazine Bakanı Larry Summers... Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’na getirdiği, eski NATO Başkomutanı ve Amerikan Deniz Piyadelerinin Komutanı James Jones... Savunma Bakanlığı’na seçtiği, bugün de Başkan Bush kabinesinde aynı görevde olan Robert Gates... Ya da daha düne kadar kendisiyle dişe diş mücadele vermiş ve Beyaz Saray’da ‘first lady’ olarak sekiz yıl yüksek siyasetin tam göbeğinde bulunmuş olan Hillary Clinton’ın Dışişleri Bakanlığı...
Başka örnekler de veriliyor.
Geçmişte Lincoln’ün, Roosevelt’in, Reagan’ın kendi yakın çevrelerine ‘güçlü’ kişileri herhangi bir kompleks duymadan topladıkları ve onlarla uyum içinde çalışabildikleri için ‘güçlü başkan’ oldukları belirtiliyor.
Senatör olarak beş Amerikan Başkanı’yla çalışan ve son olarak Reagan’ın Beyaz Saray Danışmanlığı’nı yapan Howard Baker şöyle demiş:
“Benim güçlü ve iyi Başkan tarifim, yakın çevresinde güçlü kişilerin bulunmasından rahatsızlık duymayan veya kendisiyle her konuda mutabık olmayan kişilerle birlikte çalışabilen başkandır.”
İsterseniz, bu tarifin penceresinden bizim siyaseti ve liderlerimizi şöyle bir anımsayın.
Bırakın ‘aykırı’ olanı bir yana, farklı düşüncelere hangi liderimiz yakın çevresinde tahammül etmiştir?
Kendisiyle çatır çatır tartışan kişileri hangi liderimiz yanında istemiştir?
Kendisine hayır diyebilen, farklı düşündüğünü yüzüne karşı söyleyebilen danışmanları hangi liderimiz yanında taşıyabilmiştir?
Entelektüel yanı ağır basan kişileri hangi liderimiz yakın çevresinde nereye kadar görmek istemiştir?
Örnekler çok azdır.
Ve süreleri çok kısadır.
Rahmetli Ecevit herhalde yükseliş döneminde ‘Mülkiye Cuntası’na tahammül göstermiş, ancak 1974 Kıbrıs Fatihliği ile birlikte siyasi liderliği, gitgide yalnızlaşmak ve entelektüel açıdan yoksullaşmakla eşanlamlı saymıştır.
Demirel’in yakın çevre konusunda farklı ve aykırı olana, entelektüel olana, liderlik açısından pek öyle ilgi duyduğu söylenemezdi.
Rahmetli Özal’a gelince...
Dış politikada, ekonomide bir dönem güçlü ve genç kadrolarla çalıştı. Farklı olana kulak verdi. Türkiye’nin ekonomide dünyaya açılımı, Avrupa Birliği atılımı, Kürt meselesine değişik yaklaşımlar, Özal’ın bu tutumu sayesinde mümkün olabilmişti.
Ama aynı Özal, zamanla kulağını eleştirel görüşlere tıkadığı için, kendi kendisiyle dolu, eski deyişle meşbu hale geldiği için büyük yanlışlar yaptı. Mesela 12 Eylül’ün siyaset yasağını savundu, eşinin siyasete girmesine izin verdi, ekonomide yapısal reformları savsakladı.
Çiller’in, Erbakan Hoca’nın veya Yılmaz’ın çevre ve lider konusunu pek öyle önemsediklerini gösteren örnekleri ise anımsamıyorum.
Tayyip Erdoğan’a gelince...
O da iyi yolda değil.
‘Evet efendimci’ bir etrafın gittikçe ağır bastığı dikkati çekiyor. İktidarda ‘ikinci dönem’ rahatsızlıkları, hataları nüksetmeye, gözle görülür hale gelmeye başladı.
Anlaşılan Erdoğan da ancak kendi sesini duyarak güçlü ve iyi bir lider olabileceği sanısına kaptırmakta kendisini...
——————————————-
* Albert R. Hunt, Letter from Washington, A heavyweight team for Obama’s presidency, I. Herald Tribune, 24.11.08, sayfa 2.
Hasan Cemal
h.cemal@milliyet.com.tr