Oy avcılığı ve siyasi rekabet
Baksanıza daha şimdiden, yani parti içindeki ilk diklenmelerle birlikte yok başlarını örtüyorlarmış ama duvarlarında Atatürk resmi varmış; yok kendi başları örtülüymüş ama kızlarını kapatmıyorlarmış gibi her biri birbirinden vahim ve rencide edici açıklamaları sıralamaya başladı. Zaten sonunda bunun bir açılım olarak algılanmaması gerektiğini de bizzat kendisi söyledi.
Doğrusu ben baştan itibaren bu olaya öyle büyük anlamlar yükleyenlerden değildim. Baykal'ın bundan önce yine böyle bir seçim arifesinde türbanla ilgili şaşırtıcı bir demecini hatırlıyorum. Sonra o demeci tevil edeceğim diye nasıl uğraştığını da... Aslında bu olayın asıl ibret verici yanı, bu vesileyle CHP örgütünün kemikleşmiş yapısının bütün korkunçluğuyla bir kez daha ortaya çıkışı oldu.
Ne kadar garip, başkanları başı örtülü birini partiye üye yaptı diye "CHP elden gidiyor" vaveylası koparan partililer on yıllardır bu partiye üye olan, oy veren, mitinglerine katılan milyonlarca başörtülü olduğunu bile hatırlamıyorlar.
Özellikle, CHP tarihinde en övündükleri dönem olan Karaoğlan'ın şahlandığı dönemde parti mitinglerinin en ön safında yer alan başörtülü kadınları unutuyorlar. Kadınların üçte ikisinin başları örtülü olan bir ülkede kitle partisi olma iddiasında bir partinin başörtülüleri dışlamasının siyaset literatürüne geçecek kadar absürd bir durum olduğunu anlamıyorlar. Neyse, bu onların sorunu...
Benim üzerinde durmak istediğim şey başka. Ben asıl, Baykal'ın açılım zannedilen bu jestinin "oy avcılığı yapıyor" diye eleştirilmesi üzerinde durmak istiyorum. Keşke oy avcılığı yapsaydı... Nice zamandır CHP'nin temel sorunu oy avcılığı yapması değil, yapmaması...
CHP oy avcılığı yapma gereği duymuyor, çünkü sırtını kitlelere değil devlet içinde kimi odaklara dayıyor, onların yedek gücü olarak iktidardan pay kapmayı umuyor. Aslında bir siyasi partiyi oy avcılığı yapıyor diye eleştirmek kadar yanlış bir şey olamaz.
Tam tersine, eğer oy avcılığı yapmıyorsa, asıl o zaman korkacaksınız. Çünkü o zaman sırtını seçmenlere değil başka güçlere dayamış demektir.
Halkın oylarıyla değil, başka yollarla, darbeyle, iç ya da dış kimi güç odaklarına dayanarak iktidara gelmeyi planlıyor demektir ki demokrasi için asıl tehlikeli olan budur. Emin olun ki, siyasi partiler daha çok oy avcılığı yaptıkları, halkın taleplerine sahip çıkma konusunda birbirleriyle daha çok rekabet ettikleri zaman daha olgun bir demokrasimiz olacak.
Biz bu ülkede siyasi partilerin gözlerini devletin kırmızı çizgilerine dikmelerine, attıkları her adımı devlet katından gelen sinyallere göre atmalarına o kadar alıştık ki, halkın taleplerine kulak vermeyi, hadi daha provokatif bir tarzda söyleyelim, halkın nabzına göre şerbet vermeyi opontünistlik zannetmeye başladık.
Evet, oy avcılığı ve siyasi rekabet... Demokrasiyi diğer rejimlerden daha iyi bir rejim yapan budur. Şu anda bunun güzel örneklerinden birini Alevi açılımı konusunda yaşıyoruz. İktidara geldiğinden beri Alevi açılımı deyip duran ama bu konuda parmağını kıpırdatmayan, sonunda Reha Çamuroğlu'nun da sabrını ve umudunu tüketen AK Parti bakıyoruz şimdi MHP konuya el atınca etekleri tutuşmuşçasına somut açılımlara hazırlanıyor.
Görüyor musunuz siyasette rekabetin güzelliğini... Bütün umudum bir gün Kürt meselesi konusunda da partiler arasında böyle bir rekabetin başlaması...
Gülay Göktürk
gokturkgulay@yahoo.com
Bugün