CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, TBMM Darbe Komisyonu'nun önce kendisini sorgulaması gerektiğini belirterek komisyon toplantısını terk etti.


TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu bünyesindeki 28 Şubat alt komisyonu, CHP eski Genel Başkanı ve CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal’ı dinledi. Ancak Baykal, komisyonun Meclis İçtüzüğüne aykırı yetkiler kullandığı gerekçesiyle, hazırladığı yazılı metni okuduktan sonra komisyon toplantısını terk etti. Baykal, “Komisyonunuz bir siyasi heyet olarak, gazete yazarlarını, televizyoncuları, gazete patronlarını, eğlence dünyasının şöhretlerini ve diğer siyasetçileri çağırmadan önce kendi yetkisini sorgulamak durumundadır” dedi.


28 Şubat alt komisyonu, CHP eski Genel Başkanı ve CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal’ı dinledi. Komisyon toplantısına CHP milletvekilleri de yoğun ilgi gösterdi. Komisyonun her zaman toplandığı salonun yetersiz kalması üzerine, toplantının daha büyük kapasitesi olan KİT Komisyonu Salonu’na alındı. Baykal, toplantıda hazırladığı yazılı bir metni okudu. Komisyonun içtüzüğe ve Anayasa’ya aykırı yetkiler kullandığını belirten Baykal, hazırladığı metni okuduktan sonra salonu terk etti.


Baykal, Komisyonun Anayasa’nın 98/3 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105. maddelerine göre oluşturulduğunu ve yetkilendirildiğini belirterek, “Buna göre Meclis Araştırması, Anayasamızda ‘belli bir konuda bilgi edinebilmek için yapılan bir inceleme’ olarak tanımlanmıştır. Araştırma komisyonlarının yapacakları araştırma ve incelemelerde kimleri muhatap alabilecekleri, TBMM içtüzüğünün 105. maddesinde 10 kalemde sayılmıştır. Bunlar; Bakanlıklar, Genel ve Katma Bütçeli Daireler, Mahalli İdareler, Muhtarlıklar, Üniversiteler, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, Kamu İktisadi Teşebbüsleri, Özel kanun ile veya özel kanunun verdiği yetkiye dayalı olarak kurulmuş banka ve kuruluşlar, Kamu Kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, Kamu yararına çalışan derneklerden ibarettir.


Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırma Komisyonları bu çerçeve içinde kalan kurum ve kuruluşlardan; bilgi istemek, bu kurum ve kuruluşlarda inceleme yapmak, bu kurum ve kuruluşların ilgililerini çağırıp bilgi almak yetkisine sahiptir. Elbette alınacak olan bilgi ilgilinin şahsıyla ilgili değil kurum ile ilgili olacaktır. Ayrıca uzmanların bilgilerine de başvurulabilir. Elbette bu durumda komisyon toplantılarına katılma çağrısı ile uzmanlığa başvurma konusu iki farklı yöntemdir” diye konuştu.


“ARAŞTIRMA KOMİSYONLARI MİLLETVEKİLLERİNİ SORGULAYAMAZ”


Araştırma Komisyonlarının, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yürütme organından bilgi isteme, yerinde inceleme yapma, kamusal kurum ve kuruluşların ilgililerini çağırıp bilgi alma ihtiyacına göre yetkilendirildiğini belirten Baykal, bu konuda TBMM’nin ve onun adına görev yapan Araştırma Komisyonları’nın muhatabının kamu, yürütme ve genel idare olduğunu söyledi.


Araştırma Komisyonlarının, kamu kurum ve kuruluşlarının ilgilisi durumunda bulunmayan vatandaşları, sivil toplum kuruluşlarını, basın mensuplarını, televizyoncuları, eğlence dünyasının şöhretlerini, özel banka ve şirket sahip, yönetici ve mensuplarını, siyasi parti mensup ve yöneticilerini, siyasetçileri ve genel olarak tüm vatandaşları komisyon toplantılarına çağırıp bilgi talep etme yetkisine sahip olmadığına işaret eden Baykal, “Araştırma Komisyonu marifeti ile milletvekilleri, bazı vatandaşları; ya da bazı milletvekilleri başka bazı milletvekillerini sorgulayamaz” dedi.


Bütün bunlar dikkate alınınca, bir yazı ile Komisyonun 30 Ekim 2012 tarihli toplantısına saat 17.00’de katılması ve bilgi verme çağrısının, kendisine, TBMM İçtüzüğünün 105. maddesinde sayılan, hangi kamu kurum ve kuruluşunun ilgilisi kimliği ile yöneltilmiş olabileceğini anlayamadığını belirten Baykal, şunları kaydetti:


“Bu komisyonda görev yapan değerli arkadaşlarımın, askeri darbeler ve demokraside yaşanan tıkanıklıklar konusunda bir rapor hazırlarken benimle de istişare etmek, bilgi alışverişinde bulunmak ihtiyacını hissetmiş olmalarını doğal karşılarım. Ben de farklı siyasi görüşleri olan arkadaşlarımla ülkemizin bu temel sorunlarını müzakere etmekten mutluluk duyarım.


Bu çerçevede, 12 Eylül Askeri Darbesi, TBMM’yi ve siyasi partileri kapatarak nasıl hala telafi edilemeyen bir siyasi tahribata ve etnik çatışmalara kadar yansımaları olan bir temel siyasi istikrarsızlığa yol açmıştır? Bu dönemde, hukuku kullanarak ya da hukuk dışı uygulamalarla topluma yaşatılan travmaların insanlarımıza ve topluma ödettiği bedeller, siyasal hayatımızı nasıl derinden sarsmıştır ve sarsmaya devam etmektedir? Elbette bu konularda hepimizin yapacağı katkılar vardır.


Bilindiği gibi, 12 Eylül sonrası dönemde, ilkesiz koalisyonlarla ortaya çıkan, soruşturma şantajları ve siyasi pazarlıklara dayalı aklamalarla ve kirli milletvekili transferleri ile şekillenen bir siyasi çürüme, ahlaki yozlaşma ortamına girilmiştir. Bu ortamın her aşamasında, muhtıra öncesinde de, muhtıra sonrasında da, çözümün, parlamentonun seçim yoluyla yenilenmesinde olduğunu ısrarla söyleyen, yalnız kalmış tek bir ses vardır. Muhtıra öncesinde de muhtıra sonrasında da çürümüş ya da dayatılmış koalisyon tertiplerine bulaştırılmayı, bilinçli olarak reddedip, çözümün ısrarla seçim yoluyla yenilenmiş bir Meclis’te olduğunu söyleyerek tek başına seçim talep etmiş olan bu anlayışın, Türkiye’de darbe tartışmalarına elbette ciddi katkı yapabileceği açıktır.


Bu bunalım döneminde, hem askeri muhtıraya yol açan yozlaşma ve çürüme sürecinin içinde hiçbir sorumluluğu bulunmayan, üstelik, yaşanan bu siyasi yozlaşma ve siyasi çürümeye karşı mücadele vermiş, hem de koalisyona katılma önerilerini reddederek muhtıraya itibar etmeyi, ondan yararlanmayı aklından bile geçirmemiş insanların bu dönemle ilgili söyleyecek çok sözü vardır.


Fakat böyle bir görüşmenin gerçekleştirileceği ortam herhalde Türkiye Büyük Millet Meclisi içtüzüğüne aykırı bir çağrı ile oluşturulacak bir komisyon toplantısı ve onun ifade alma ve sorgulama yöntemi değildir.


Sizlerle ve ilgi duyan herkesle, askeri darbe ve demokratikleşme sorunlarının tümünü, resmiyetten uzak dostça bir ortamda müzakere edebilmeyi gerçekten isterim.


Gene, bugün yaşanmakta olan demokrasi ve hukuk-yargı sorunlarının da kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutulmasına ihtiyaç vardır. Geçmiş dönemlerdeki darbelere ya da darbe girişimlerine gösterilen hassasiyet, bugünkü demokrasi ve hukuk-yargı ihlallerine sergilenen duyarsızlıkla çelişmemelidir.”


“KOMİSYON İÇTÜZÜĞE UYGUN DEĞİL”


Darbe konusunun, geçmiş dönemlerdeki komünizm ve irtica saplantıları gibi bir topyekün suçlama, sindirme ve soruşturma mekanizmasına dönüştürülmemesi gerektiğine vurgu yapan Baykal, basın ve düşünce özgürlüğü ile ilgili sorunların artık, tutuklu gazeteci sayıları ile ölçülebilir olmaktan çıktığını söyledi. Uygulanan sindirme ve yıldırma yöntemlerinin sonuç verdiğini, basın ve televizyonların diz çöktüğünü, özgürce görevini yapamaz hale geldiğini belirten Baykal, şöyle devam etti:


“Siyasi hesaplaşma niteliğindeki davalar, yargılamanın her aşamasında ortaya çıkan hukuk zaaflarıyla artık inkar edilemez hale gelmiştir.


Belli davalar için özel yetkili mahkeme uygulamasının sürdürülmesi, çifte standartlı bir yargılama sistemi oluşturmuştur. Siyasi kasta dayalı uzun tutukluluk halleri ve tutuklu milletvekilleri uygulaması, savcı ve hakimlerin aldıkları kararların iktidarın siyasi tercihlerine göre değerlendirilerek, terfilerinin, atamalarının ve soruşturmalarının yapılması, Deniz Feneri davasının acıklı görünümü Türkiye de yargının artık tarafsız da bağımsız da olmadığını ortaya koymaktadır.


Askeri darbelerden ve siyasi baskılardan arındırılmış bir demokrasi ve hukuk-yargı düzeni, hepimizin ortak özlemi olmaya ne yazık ki hala devam ediyor. Buna ulaşmak için birbirimizi daha çok dinlemeye ve anlamaya ihtiyacımız var. Bu amaçla yapılacak her türlü çalışmada sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyacağımı bir kez daha ifade etmeliyim.


Bununla birlikte, Araştırma Komisyonlarının, özellikle de Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu uygulamasının, TBMM İçtüzüğüne uygun olmayan bir istikamette sürdürülmekte olduğunu görüyorum. Buna gerekçe olarak da, toplumda demokrasi bilincinin artırılması, darbelere karşı bir duyarlılık geliştirilmesi, yanlışlıkların hesabının sorulması gibi iyi niyetli bekleyişler ifade ediliyor.


Fakat unutulmamalıdır ki insanların kamu otoritesi ile ilişkilerinin hukukilik, öngörülebilirlik ve kesinlik taşıması, hukuk devleti ve demokrasi için yaşamsal önemdedir.


TBMM adına görev yapan bir komisyonun, içtüzük sınırlarını aşan keyfi çağrılar yaparak, sadece kamu kurumlarının temsilcileri için söz konusu olabilecek bilgi isteme yetkisini, sorgulama olarak kullanması ve bunun teşhir edilmesi suretiyle tek tek insanları, bireyleri fiilen suçlama ve yargılama kapsamına alması, hukuk devleti anlayışı ile de insan haklarına ve demokrasiye saygı anlayışı ile de bağdaştırılamaz.”


“YARGIDA HALEN SÜRMEKTE OLAN DAVALAR VE ANAYASANIN 138. MADDESİ KARŞISINDA BU MÜZAKERE NASIL YAPILABİLECEKTİR”


Komisyonun hazırlayacağı raporun, TBMM Genel Kurulu’nda müzakere edileceğini belirten Baykal, “Yargıda halen sürmekte olan davalar ve Anayasanın 138. maddesi karşısında bu müzakere nasıl yapılabilecektir? Eğer Anayasanın 138. maddesine uygun bir rapor söz konusu olacaksa o ifadeler niçin alınmıştır, o sorgulamalar niçin yapılmıştır?


Eğer bu yöntemle, yargı organlarında yürütülmekte olan bazı davalara kamuoyu desteği sağlamak ve dava kapsamını belli kesimlere doğru genişletme çabalarına destek vermek amaçlanıyorsa bunun açık bir anayasa ihlali olduğu da bilinmeli, eğer biliniyorsa bu durum daha ciddiye alınmalıdır. Bütün bunlar göstermektedir ki ister darbe ve askeri müdahale dönemlerinde olsun, ister seçimle işbaşına gelen sivil iktidar dönemlerinde olsun, siyaset-yargı ilişkisi olağanüstü önemlidir” diye konuştu.


“YETKİSİZ VE HUKUKSUZ SİYASİ SORGULAMA GİRİŞİMİ…”


Siyasi güç sahiplerinin, seçimle işbaşına gelen iktidar dönemlerinde zaman zaman darbe dönemlerinde, yargıyı, geçmiş dönemlerle hesaplaşmak onlardan intikam almak ya da kendi geleceklerini güvence altına almak için şekillendirdiklerini belirten Baykal, “Ne yazık ki bu çerçevede, Yassıada Mahkemeleri de Silivri Yargılamaları da adalet tarihimizin mahcubiyet sayfalarını oluşturmaktadır.


Öyle anlaşılıyor ki, siyasetimizi, hiçbir gücün adaleti kendi özel hesaplarına göre kullanmasına izin vermeyecek bir noktaya ulaştırıncaya kadar, mücadeleye devam etmek durumundayız. Ne yazık ki dün de öyleydi, bugün de öyledir. Dün, hiçbir yargı kararı olmadan sürgüne gönderilmiş bir siyasetçi olarak yapılan hukuksuzlukları Zincirbozan’dan Kenan Evren’e yazılı olarak bildirmiştim. Bugün de, Darbeleri ve Askeri Müdahaleleri Araştırma Komisyonuna yetkisiz ve hukuksuz siyasi sorgulama girişiminin yanlışlığını ifade ediyorum” dedi.


Yargıyı, siyasetin, geçmişle hesaplaşma, kendi geleceğini güvence altına alma tasallutundan kurtarmak gerektiğini kaydeden Baykal, şunları söyledi:


“Yargının siyasallaşması kadar, siyasetin yargılaşması da temel bir yanlıştır. Bütün bunları, düne ve bugüne ait tüm demokrasi, hukuk ve insan hakları sorunlarını, elbette Komisyonunuzun yetki dışı çağrısı ile ifade-sorgulama ilişkisine girmeden, sizlerle konuşmaktan mutluluk duyarım. Fakat bu fiili uygulamanın bir parçası haline gelmeyi kabul etmem mümkün değildir. Komisyonunuz bir siyasi heyet olarak, gazete yazarlarını, televizyoncuları, gazete patronlarını, eğlence dünyasının şöhretlerini ve diğer siyasetçileri çağırmadan önce kendi yetkisini sorgulamak durumundadır.”


BAYKAL, TOPLANTIYI TERK ETTİ


Baykal, hazırladığı yazılı metni okuduktan sonra milletvekillerinin sorularını cevaplamadan toplantıdan ayrıldı. Baykal’ın konuşmasının ardından Komisyon Başkanı Nimet Baş bir açıklama yapma girişiminde bulundu. Ancak Baykal ve CHP’li milletvekilleri, Baş sözlerini tamamlamadan salonu terk etti.


Baş, eğer Baykal toplantıyı terk etmeseydi bu konuşmayı yüzüne yapacağını belirterek, gerekli hukuki ve siyasi cevabı yazılı olarak kendisine ulaştıracağını söyledi. Komisyonun Anayasa ve İçtüzüğe uygun olduğunu belirten Baş, Baykal’ın CHP Genel Başkanı olduğu dönemde Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu kurulduğunu ve bu komisyonun da siyasileri dinlediğini söyledi. Bu komisyonun bir üyesinin de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu belirten Baş, o dönemde CHP’nin bu komisyonla ilgili bir muhalefet şerhinin bulunmadığını söyledi.


Toplantı çağrılarını nezaket içinde yaptıklarını ve katılıp katılmamanın kişilerin kendi tercihleri olduğunu belirten Baş, şimdiye kadar dinledikleri hiç kimseye Meclis nezaket ve vakarına aykırı bir davranışta bulunmadıklarını söyledi. İHA