TBMM Muhtıraları ve Darbeleri Araştırma Komisyonu 12 Eylül alt komisyonu, İçişleri eski Bakanı Hasan Fehmi Güneş ve gazete patronlarını dinledi.


1979'da İçişleri Bakanlığı yapan Hasan Fehmi Güneş, 12 Eylül'ün, sadece yerli bir proje ve senaryo olmadığını ifade ederek, ''Uluslararası güçteki merkezlerin hazırladığı, CIA'nın da içinde olduğu, ABD'nin desteklediği bir projeydi'' dedi.

12 Eylül'ü, ''önceden planlanmış, tasarlanmış bir darbe'' olarak değerlendiren Güneş, toplumun buna hazırlandığını, hazırlanması için bir sürecin işletildiğini söyledi. Güneş, askeri bir idareyle ülkenin yönetilmesi, daha sonraki dönemin bu şekilde dizaynının amaçlandığını ifade etti.

Güneş, 12 Eylül'ün kararlaştırılmış bir olay olduğunu, ülkenin buraya doğru götürüldüğünü anlatarak, sıkıyönetim, askeri yönetim, cinayetler, Kahramanmaraş ve Çorum gibi olaylarla, ara kademelerde yapılması gerekenlerin gerçekleştirildiğini söyledi.

Kahramanmaraş olaylarının temel nedenini, ''askeri yönetime geçiş için bir aşama katetmek'' olarak gösteren Güneş, bundan önceki dönemde bazı siyasi liderlerin, basının önünde Ecevit Hükümeti'ne ''Bırakın, beceremiyorsanız askere teslim edin'' çağrıları yaptığını belirtti. Güneş, Demirel ve Türkeş'in, bu açıklıkta söylediğini kaydederek, askere teslim etmenin, sivillerin, ''Ben bunu beceremedim, başaramadım, aciz kaldım'' ifadesiyle eşanlamlı olduğunu vurguladı.

12 Eylül'ün, sadece yerli bir proje, yerli bir senaryo olmadığını belirten Güneş, ''Uluslararası güçteki merkezlerin hazırladığı, bana sorarsanız CIA'nın da içinde olduğu, ABD'nin desteklediği bir projeydi'' görüşünü dile getirdi.

Güneş, Kahramanmaraş olaylarının, Alevi-Sunni çatışması olduğu görüşüne katılmadığını söyleyerek, ''Sadece Alevilere değil, oradaki sol yapılara saldırılar olmuştu. Kahramanmaraş olayları, ayrıca hazırlanmış bir olaydı. Bunun içinde kamu erkini kullanan resmi yapılar da vardı. MİT, o konuda gerekli istihbaratı vermemişti. Benim kuşkum, olayı kolaylaştırmıştı'' diye konuştu.

Kahramanmaraş olayları sonrasında mahkemenin cezaları, bireysel suç kabul ederek hüküm oluşturduğuna, örgütlü eylemden söz etmediğine işaret eden Güneş, bunun eksiklik olduğunu belirtti. Güneş, ''Kahramanmaraş davasının sonunda kurulan hükümden vicdanen çok rahat değilim'' dedi.

Güneş, Anadolu'da hiçbir cenazeye karşı, Türk halkının tepki göstermeyeceğini dile getirerek, ''İnanç açısından kendisinden uzak görse bile cenaze namazını kılmamak ancak bir tertip, hazırlıkla olabilir. Kahramanmaraş olayları tertiplenmiştir ve başarıya ulaşmıştır; sıkıyönetim ilanını sağlamıştır'' görüşünü savundu.

Sıkıyönetimin 12 ilde ilan edildiğini ancak askerlerin, tüm ülkede ilanını istediğini ifade eden Güneş, göreve geldikten bir süre sonra sıkıyönetim uygulanan 12 ilden 2'sinde sıkıyönetimi gerektirecek suç işlenmediğini, normal yönetime dönülebilineceği izlenimi verilmesi için 2 ilden kaldırılmasına yönelik hazırlık yapmak istediğini anlattı. Başbakan ve Cumhurbaşkanı'na da konuyu açtığını, MGK toplantısında gündeme getirdiğini anımsatan Güneş, MGK toplantısında yaşananları şöyle aktardı:

''Askeri kanattan yanlış hatırlamıyorsam, Kara Kuvvetli Komutanı söz aldı, konuşmuyor, defterden yazılı notları okuyordu. 'Türkiye'nin bazı illerinde sıkıyönetim olmaması yanlıştır, sıkıyönetim bölgelerinde suç işleyenler o bölgelere kaçıyorlar ve biz takip edemiyoruz' denildi. Sayın Cumhurbaşkanı, 'Ne yapalım, İçişleri Bakanı azaltılsın, askeri kanat tüm ülkede ilan edilsin diyor' dedi. Ben oylanmasını söyledim. Başbakan, oylanmamasını istedi, daha sert durum olacağını düşünüyordu herhalde. 'Cumhurbaşkanı olarak, siz karar verin' dedi. Cumhurbaşkanı da 'Öyleyse ne artıralım ne eksiltelim' dedi. Bu olay, askeri yönetimin getirilmek istendiğinin bir işaretiydi. Abdi İpekçi olayı, Ankara'daki Piyangotepe, Bahçelievler'de TİP'lilerin öldürülmesi olayları...Toplam olarak baktığımızda tüm ülkede askeri yönetimin ilan edilmesinin gerekçelendirilmesi için yapılıyordu. Sıkıyönetimi bir hastalık olarak gördüm, ben komutanları onlar da beni sevmedi. Sıkıyönetim, şiddeti bir yönetim aracı olarak kullandı, terörü önlemek için daha yüksek bir devlet terörü uyguladı. Sıkıyönetim başarılı olmadı ancak terörü tırmandırdı.''

Abdi İpekçi suikasti sanığını yargıya çıkmadan önce dinlediğini, sorgunun bir kez de kendi önünde yapıldığını ifade eden Güneş, İpekçi'yi tanımadığını söylediğini, ''Büyük başın öldürülmesi lazım'' deyip, kendisine silah verildiğini anlattığını belirtti.

Askeri yönetimin genelleşmesi için gerekçe hazırlandığını kaydeden Güneş, büyük proje olduğunu düşündüğünü dile getirdi.

Güneş, dönemin Amasya Belediye Başkanı'nın, bakanlığı döneminde kendisini aradığını, bir ABD'linin şehirde gezdiğini ve randevu talebinde bulunduğunu söylediğini aktardı. Güneş, ABD'lin, ''Bölgede bir çatışma çıksa sağ sol, Alevi-Sunni, işçi işveren çatışması mı çıkar- Aleviler'in gücü, sol örgütlenmeler nedir, sendikalar güçlü mü-'' yönünde sorular yönelttiğini anlattı.

Bir gazetecinin, ''Bir ABD'li geziyor, haberiniz var mı-'' diye sorduğunu, ''Haberimiz var, izliyoruz'' dediğini ifade eden Güneş, bu haberin gazetede çıkmasından sonra ABD Büyükelçiliği'nin ayağa kalktığını, ''Türk diplomatları, ABD'de istediği yerde geziyor, bu bize saldırı'' diye tepki gösterildiğini aktardı. Güneş, bu kişinin Türkiye'ye değil, Kıbrıs'a akredite olan, bir CIA ajanı olduğunu tespit edildiğini bunu üzerine ABD'nin tepkisinden vazgeçtiğini vurguladı.

Güneş, Manisa'da bir siyasetçinin öldürüldüğüne, yarım saat sonra ise karşı taraftan bir kişinin vurulduğuna işaret ederek, sözlerini, ''Bir cinayet işlendiğinde bunun öcünü almak, karar vermek, yarım saatlik bir olay değildir. Yarım saat sonra oluyorsa, bu ikisi birlikte planlandı demektir. Her iki tarafın kullandığı silahlar elimizdeydi, sağcılar, solcular aynı silahı kullanmış olabiliyorlardı. Başbakan'a, 'Öğrenci, sendika üyeleri gibi amatörlerin yapacağı iş değil, daha büyük bir güçle muhatabız, ona ulaşmamız lazım' dedim. MİT'e 'İstihbarat verin' dedim, MİT Başkanı'na gittim, 'Bana istihbarat vermiyorsunuz' dedim. Kahramanmaraş olaylarında, MİT'in olumsuz rolünü göreceksiniz. O gün MİT, askeri bir yapı. Başbakan'a bağlı olması şeklen, o gün aslında Genelkurmay'a bağlıdır'' diye sürdürdü.

Komisyon Üyesi Selçuk Özdağ'ın, bir kanun değişikliğiyle bu yapıyı düzeltmeyi düşünüp düşünmediğini sormasına Güneş, ''Yapamadım, Başbakan da yapamadı. Korktuk, karşımızdaki güçten'' karşılığını verdi.

Güneş, döneminde Mısır Büyükelçiliği'nin işgal edildiğini anımsatarak, İsrail ve Mısır büyükelçiliklerine yönelik planlanan eylemlerin MİT'e bildirildiğini ancak kendilerinin sonradan haberdar olduğunu ifade etti.

Özdağ'ın, neden siyasi hayatına bir süre ara verdiği sorusuna ise Hasan Fehmi Güneş, ''Bu benim aptallığım. İddialı insanlar, dikkatli olmak durumunda, salaklık, aptallık yapmamalılar. Bunu becerememişim'' karşılığını verdi.

Mehmet Ali Ağca konusuna da değinen Güneş, Ağca'nın askeri garnizondan kaçırıldığını söyledi. Güneş, ''Bir ziyaret için gitseniz, kendi başınıza çıkamazsınız. Normal bir firar, soruşturma aşaması olarak görmedim'' dedi.

Komisyonun, tarihi bir görev yaptığını dile getiren Güneş, üyelerden özel harp dairesini incelemelerini istedi. Güneş, ''Özel harp dairesi konusu, birinci derece sizin ilgilendiğiniz alanı aydınlatmada ulaşılması gereken bir konu. Bugün nerededir, ulaşmak, eylemlerini ortaya çıkarmak lazım. Devlet o yüzden halkından özür dilemeli. Kenan Evren zamanında, Köşkün içinde özel grup, bir istihbarat grubu faaliyet gösterdi mi, Evren'in damadı bu grubun neresindeydi, bu grup hangi olaylarla görevlendirildi, hangi cinayetlerde parmağı olabilir- Bunun cevabını bilmiyoruz'' diye konuştu.

Güneş, 1 Mayıs ile ilgili İngiltere'den Schotland Yard'tan yardım istediğini, kendisinin ve Başbakan'ın bizzat ilgilendiğini, ancak net bilgilere ulaşamadıklarını söyledi. Kaynak: TBMM Meclis Haber


 


http://www.meclishaber.gov.tr/develop/owa/haber_portal.aciklama?p1=122953