Sanal demokrasi

Abone Ol


Gene Tayyip Erdoğan'ın ya da Baykal'ın veyahut herhangi bir siyasi liderin dediği olacak; tıpkı genel seçimlerde milletvekillerini tesbit ettikleri gibi, belediye başkanlarını da onlar tayin edecek. Elbette, nabız tutuluyor, istişarelerle iyi isimler bulunmaya çalışılıyor fakat, her şey, hala liderin iki dudağının arasında.

Parti teşkilâtına işi bırakırsanız, Türkiye şartlarında o da olmuyor; çünkü partiler, üye kayıt meselesinde kıskanç. İlçe ya da il başkanları, egemenliklerini kıracak ve koltuklarını sarsacak yoğun bir katılım istemiyor. Demek, demokratikleşme için, üyelik kolaylaştırılmalı; kaydını yaptıramayan, partiye değil yargıya başvurmalı.

Bizde, genel başkanlık yarışında da rakiplerin önünde engeller var. Genel başkanlığa aday olabilmek için, belirli sayıda Büyük Kongre üyesinin desteğinin önceden alınması gerekiyor.

Hiçbir hususta anlaşamayan liderler, parti içi demokrasiden uzak durma konusunda tam bir mutabakat sağlamış durumda. Hal böyle olunca, genel başkanların eline denetimsiz bir siyasi güç geçiyor. Kimse ağzını açıp, doğruları konuşamıyor.

Özellikle iktidara gelince, bu "perdeleme" daha vahim sonuçlar doğuruyor. Milletvekilleri, liderin yolunu aydınlatacaklarına "neme lâzımcı" bir hal takınıyorlar.

Acaba Kızılcahamam toplantısında, bir Allah'ın kulu çıkıp şu konulara parmak bastı mı:

- Krize karşı tedbir almakta geciktik; gecikiyoruz.

- Deniz Feneri'nde lüzumsuz yere taraf haline geldik; Basın mensuplarının akreditasyonunu iptâl etmemeliydik; eleştirdiğimiz Genelkurmay'ın durumuna düştük.

- Aydın Doğan ile ilçe kongrelerinde kavgaya girmek, hele hele boykot çağrısı yapmak hataydı.

- Oylarımız geriliyor. Acaba biz nerede yanlış yaptık?

Kömür dağıtmak ve balık tutmak

Fakir halka kömür dağıtılmasına, özellikle CHP gibi sol bir partinin karşı çıkmasını anlayamıyorum. Bir de denilmiyor mu "Balık vereceğine, balık tutmayı öğret" Zaten, balık tutmayı öğrenme fırsatı ya da imkânı olmayanlara, muhtardan aldığı fukaralık belgesi karşılığında kömür veriliyor.

Meselâ kadının kocası hapiste, ya da ölmüş, çok sayıda çocukla kalmış. Çocukların kimisi hasta, bakıma muhtaç veyahut kadın yaşlı; felçli. O kadar çok örnek var ki! Öyle büyük dramlar yaşanıyor ki! Nasıl balık tutmayı öğreteceksiniz?

Bir başka gerekçe de şu: "Bizim paralarımızı kullanarak bu yardımı yapıyorsunuz."

Zaten, siyasi iktidarın her türlü tasarrufunda kaynak, büyük ölçüde, mükelleflerin ödediği vergilerdir. GAP da bizim paramızla yapılıyor. Bütün bakanlıkların giderlerini, hatta bakanların makam arabalarını da bizler karşılıyoruz. Neticede, kömür dağıtımında, bir maddi imkan transferi söz konusu.

Siyasi iktidarın tercihi, bütçeden doğalgazı sübvanse etmek ve bedava kömür dağıtmamak da olabilirdi. Bu da bir seçenek.

Ama, iktidar, doğalgaz kullananlara değil, iyice sıfırı tüketmişlere yardım elini uzatmayı tercih ediyor. Münferit bazı vakalarda, kömür yanlış kişilerin eline geçmiş olabilir. Ama genelde, gerçekten muhtaç olanlara yapılıyor erzak ve kömür yardımı.

Bir ümidim var: Belki Baykal, başörtüsü ve çarşafın erdemini keşfettiği gibi, gün gelir, CHP'li belediyelerin de, ihtiyacı olanlara kömür ve erzak dağıtmasını savunabilir.

Avşar'ın öfkesi

Haklı olmak yetmez, haklı kalmayı da başarmak gerekir.
Hülya Avşar'dan söz ediyorum. Cem Uzan için çevirmeyi vaat ettiği filme karşılık avans aldığı bir para dolayısıyla, TMSF ile ihtilâfa düşmüştü. Aslında, TMSF, kanalı satmadan önce, dizi yaparak borcunu ödeyebilirdi ama, anlaşma sağlanamadı.

Sonradan gazetelerden okuduğumuza göre, kendisinden bir milyon 150 bin dolar tahsil ettiler. Şimdi, Fon, "Bir milyon dolar daha borcun var" demiş ve Avşar'ın bankadaki hesaplarına el koymuş. Bir sanatçının, binbir emek karşılığında kazandığı imkânların elden gitmesini hazmetmesi kolay değil. Ama, Avşar'ın, Ahmet Ertürk'e yönelik sözleri de çok ağır; üstelik mantıksız. Meselâ diyor ki, "Senin gibi iktidarın arkasına sığınıp başımı örteceğim, aldıklarını geri alacağım." Oysa Ahmet Ertürk'ün hükûmetle arası limoni. Ayrıca "Başımı örtüp, paramı geri alacağım" ne demek?

Avşar'ın parasına el konulmasının sebebi, başının açık olması mı? Avşar, mesleğinin ilk yıllarında olsaydı, bu üslup yadırganmazdı.

Ama o, şimdi, ödül sahibi, ciddi yaşantısıyla da saygı gören bir sanatçı. Yakışıyor mu Ahmet Ertürk'e "Ahmet Efendi" diye hitap etmesi? "Uzanlar'dan, Topraklar'dan, Aksoylar'dan aldıklarınla ülke yararına yatırımlar yap" diye çağrıda bulunması mantıklı bir talep mi? Sanki TMSF, o paraları kendi kasasında muhafaza ediyor.

Öfkeyle kalkan zararla oturur sevgili Avşar. Ben ise, senin yara almanı hiç istemem.

NAZLI ILICAK
nazli.ilicak@sabah.com.tr
{ "vars": { "account": "G-V2K9QJTT0J" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }