Çok eskilere gitmeden 28 Şubat öncesinden günümüze cuntacı baronların icraatlarını gözden geçirmenin bugün yaşananları daha iyi anlamak için faydalı olacağını düşünüyorum.

Cuntacı baronlar, o günlerde olduğu gibi bugün de zehirli bir ahtapot gibi halkımızın özgürlüğünü, demokratikleşme arzusunu, değişim beklentisini dört bir koldan engellemeye çalışmakta.

Cuntayı tanımadan, ona hizmet eden baronları etkisiz hale getirmek mümkün değil.

Cunta; başı asker, kolları yargı, bürokrasi, medya, patronlar ve sivil toplum örgütlerinin bir bölümünden oluşan zehirli bir ahtapot gibidir.

Kökleri Tanzimat’a kadar uzanan cuntacı baronlar, desteğini dışarıdaki Siyonist yapılanmanın merkezinden devşiriyor.

Gücü elinde tutmak isteyen cuntacı yapılanmanın temelleri kışlada atılıyor.

Sistem mühendisliği çalışmaları kapsamında toplumu; kendi baskıcı, köhnemiş fikirleri ile sözüm ona sisteme “uydurmaya” çalışıyorlar.

Evren, Kıvrıkoğlu ve Karadayı dönemlerinde TSK’nın en üst noktasına hâkim olan bu cuntacı yapılanma; Özkök ve Büyükanıt dönemlerinde onlara rağmen illegal faaliyetlerine devam etti.

Bu doğrultuda diğer cuntacı baronları emelleri doğrultusunda kullandılar.

Hedeflerine ulaşmak için her yolu mubah gören bu anlayış, insanlık dışı eylemler yapmaktan hiçbir zaman çekinmemiştir.

Ülkeyi bir ahtapot gibi kuşatan bu cuntacı baronların en önemli kollarından biri siyaset oldu.

Ülkenin cuntacı tarihinde önemli bir yer tutan CHP’nin 27 Mayıs’taki rolü herkes tarafından biliniyor.

Onlarca yıldır iktidara gelmek gibi bir kaygı gütmeyen, halka rağmen halk için politikalar ürettiğini söyleyen bu parti; geçmişin her döneminde askerle iç içe, emir komuta zinciri içerisinde bir görüntü vermiş; her defasında kendisinin devletin ve askerin partisi olduğunu deklere etmekten çekinmemiştir.

Darbelerin, muhtıraların partisi olarak varlığını bugüne kadar devam ettirmiştir.

28 Şubatçıların kullanıp bir kenara attığı merhum Ecevit ile koalisyon yapması, karanlıkların prensi Yılmaz ile bir araya gelmesi, kendi milletvekili Sadi Somuncuoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığının zorbalıkla engellenmesine göz yumarak Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanı olmasının önünü açması yönleriyle Bahçeli’de bazı partilileri tarafından siyasetin baronlarından biri olarak değerlendiriliyor.

Darbelere zemin hazırlayan, şapka çıkaran, alkış tutan; yıllardır masonik yapılanmanın merkezinde hatta en üst noktasında olduğu söylenen kurt siyasetçi Demirel ile ilgili her şey biliniyor zaten.

Ahtapotun diğer bir kolu, sivil toplum örgütleri diye adlandırılan aslında kendi içerisinde askeri bir hiyerarşiye sahip olan ve zamanı gelince haki elbise giyen sendika baronları.

1997 yılında bizzat generallerin yönlendirmesiyle oluşturulan, “beşli sivil inisiyatif” olarak da tanımlanan; ancak bilinçli halk tarafından “beşli çete” olarak isimlendirilen yapılanma.

“Beşli Çete”nin mimarlarından TİSK Başkanı Refik Baydur’a 28 Şubat ‘post-modern darbesi ile ilgili olarak Karadayı’nın “Biz gerekeni yaptık. Siz de alanlarda üstünüze düşeni yerine getirdiniz. Ancak görev bitmedi. Siz onları ve alanları kontrol etmeyi ihmal etmeyin” diye emir verdiğini Baydur’un açıklamalarından biliyoruz.

28 Şubat’a toplumsal destek sağlamak için generallerce hizmete çağırılanlardan biri de DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak’tı. “Beşli çete” içerisinde Rıdvan Budak dışında Türk-İş, Hak-İş, TİSK ve TOBB yöneticileri de bulunmaktaydı.

Cuntaya verdikleri hizmet karşılığında ödül olarak Disk’ten Rıdvan Budak DSP, Türk-İş’ten Bayram Meral ve TESK’ ten Günday CHP milletvekili olarak meclisin ceylan derisi koltuklarına oturtuldular.

Günday, bugün de hükümete yönelik baskıların “28 Şubat sürecine benzer bir sistemle başarılı olacağını açıkça savunarak” cuntacı baronların gerçek yüzünü ortaya koyuyor.

Ahtapotun en etkili kollarından bir de paranın baronları..

Gücü, iktidarı hep elinde tutmak isteyen, her ne kadar ekonomik örgütlenme gibi gözükse de kurulduğundan beri siyasete müdahale eden, medyayı da elinde bulunduran paranın baronları..

Üstad’ın “bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pay” şeklinde eleştirdiği paylaşımın devamı için her şeyi yapan, çoğunun köklerini dışarıda bulabileceğimiz obez yapılanma...

İşçi temsilcisi Budak’ın on binlerce işçiyi işten atmasına rağmen 28 Şubat sürecinde hükümete karşı birlikte mücadele ettiği cuntacı baronlar..

Ahtapotun en hareketli, en etkin kolu yargı baronları..

28 Şubat sürecinde Genelkurmay bünyesinde hâkim ve savcılara brifinglerle talimat verilirken alkışlayan cuntacı yargı..

28 Şubat’ın Genelkurmay II. Başkanı Org. Çevik Bir’den emir ve talimatlar aldığı ortaya çıkan yargıçlar..

367'yi ortaya atan Onursal Başkan Kanadoğlu’nun vesayeti altında kararlar veren cuntacı yargıçları içinde barındıran yargı..

28 Şubatın dayatması olan katsayı eşitsizliğini halka rağmen devam ettirme kararı alan birifingci yargı..

Ve onların yanında omuz omuz omuza cuntaya destek veren üniformalı, pardon, cüppeli “baro”nlar..

Ahtapotun en büyük, en güçlü kolu medya baronları..


Kime el atsa onu yaşatmayan; bir daha hayat bulmasına fırsat vermeyen zehirli kol..

Diğer kollarla uyumu, dengeyi, işbirliğini sağlayan; onların sözcüsü olarak halka istediğini istediği kadar gösteren, sahibi de baron olan baronların sesi medya..

Ahtapotun kollarını koparmakla başarı elde edilemez. Kesilen kollar yeniden çıkar ve büyür. Kafayı koparmak mümkün olmadığına göre kollar ile irtibatını kesmek en akıllıca olanıdır.

Ha unutmadan, iktidarın bu cuntacı baronlarla yaptığı savaşı kazanabilmesi için öncelikle kendi içindeki siyaset ve ihale baronu uzantılarından bir an önce kurtulması gerekir.

Cuntasız bayramlara ulaşmak dileğiyle..

Sami Türk
Cafesiyaset

[email protected]