Yemin niyetiyle kullanılan boşama kelimesinin hükmü nedir?


Dil alışkanlığı ile her sözün arasında "vallahi" diyen kimse, yemine niyet etmedikçe sorumlu olamayacağı gibi, aynı şekilde yemine ve boşamaya niyet etmeksizin "şart olsun", "boş olsun" sözlerini kullanan kimse, bu sözleri ile karısını boşanmış olmaz (lağv yemini gibi). Fakat bir kimse boşama niyetiyle değil de yemin niyetiyle bu sözleri söyler ve meselâ “şu işi yaparsam veya yapmazsam karım boş olsun” derse, bunun hüküm ve neticesi ne olur konusu tartışılmıştır.


"Böyle bir yeminin mevzuu gerçekleşdiği takdirde hanımı boş olur" şeklindeki fetva, sahâbe devrinden sonra ortaya çıktığı için, bid'î talâk sayılabilir.


Yemin niyetiyle kullanılan boşama kelimesinin hükmü mevzuunda üç görüş vardır:


1- Cumhûra göre, bu boşamanın bir şarta bağlanması ve şartı gerçekleşince boşama da tahakkuk etmiş olur. Buna delâlet eden naslar ve sahâbe fetvaları vardır.


2- İbn Teymiyye'ye göre yemin niyetiyle söylenen talâk, boşanma neticesi doğurmaz; fakat yemin kefareti gerekir.


3- İbnu'l Kayyim'e göre, ne boş olmayı, ne de kefareti gerektirir.


Çünkü Hz. Peygamber ve sahâbeden nakledilen rivâyetler yemin kastıyla yapılan boşamaya değil, belli bir işin neticesine göre boşama niyetiyle yapılan boşamaya aittir. Yemin kastiyle olan boşamanın böyle bir netice doğuracağına ait hiçbir nas yoktur. Ayrıca Hz. Ali, Şurayh ve Tavûs “talâk üzerine yemin edip yeminini yerine getiremeyen kimseye bir şey lâzım gelmez” diye fetvâ vermişler; buna muhâlif bir sahâbi de çıkmamıştır. Ama herşeye rağmen evli olan erkek bu tür sözleri söylememeye itina göstermelidir.


Konuyla alakalı olduğunu düşündüğüz Îlâ meselesine de değinmekte fayda olduğu kanaatindeyim. Îlâ evlilik akdinin sona ermesine yol açabilen bir yemin türü.


Kocanın eşiyle cinsel teması yemin, adak veya bir şarta bağlayarak, belirli veya belirsiz bir süre kendisini bundan menetmesi anlamında bir İslâm hukuku terimidir. Yemin ederken süre belirlenirse, bunun en az dört ay olması gereklidir.


İslâm'dan önce, Hicaz yöresi arapları îlâ işlemini, zıhar gibi bir boşama yöntemi olarak uyguluyorlardı. Ancak tasarrufun sonucu geniş bir zamana yayıldığı için bu daha çok kadını baskı altına almak, ona zarar ve sıkıntı vermek için kullanılmaktaydı. Çünkü koca bir, iki yıl veya daha uzun süreyle eşine karşı kocalık görevini yapmıyor, yeni yeminle süreyi uzatıyordu. İlâ sonuna kadar evlilik akdi devam ettiği için, eşi yeni bir evlilik yapma imkânı bulamaz ve gönlü incinmiş olarak günlerini geçirirdi.


Ancak, İslâm, eşiyle bu anlamda ilişki kesmeyi dört aylık süre ile sınırladı. Koca bu süre içinde her an yemininden dönüp, eşiyle barışabilecek ve yemin keffareti vererek uhrevî sorumluluktan kurtulabilecektir. Ancak eşine dönmeksizin dört aylık müddet sona ererse evlilik de sona erer.


Îlâ Kitap ve Sünnetle sabittir. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler dört ay beklerler. Eğer bu süre içinde, yeminlerinden dönerlerse, şüphesiz ki Allah, her şeyi çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. Eğer boşamayı kastederlerse, şüphesiz ki Allah, her şeyi çok iyi işiten, çok iyi bilendir" (Bakara, 2/226-227).


Hz. Âîşe'den (ö. 58/677) şöyle dediği nakledilmiştir: "Allah'ın elçisi hanımlarına ilâ yaptı ve kendisine helâlı haram kıldı. Arkasından da haramı helâl yaptı ve yeminden dolayı kefaret verdi" (Buhârî, Savm, 11, )


İlâ'da belirli bir süre veya süresiz olarak eşine yaklaşmamak üzere, Allah'a veya O'nun örfen yemin için kullanılabilen ilâhî sıfatlarına kocanın yemin etmesiyle süre başlar. Koca, cinsel temastan uzak kalmayı, kendisine ağır gelebilecek bir adağa veya boşama gibi bir şarta bağlamak suretiyle de ilâ tasarrufunda bulunabilir. "Allah'a yeni yemin olsun ki, dört ay sana yaklaşmayacağım!". Vallahi, bundan sonra seninle temasta bulunan", "Seninle temasta bulunursam üzerime hac farz olsun veya yüz rek'at namaz kılmak üzerime borç olsun", "Seninle temasta bulunursam, evliliğimiz sona ermiş olsun" gibi sözlerle ilâ meydana gelir.


Bunlar boşamada olduğu gibi, niyete bağlı olmaksızın sonuç doğuran açık sözcüklerdir. Kimi zaman, niyet edilerek kinayeli sözcüklerle de ilâ işlemi başlatılabilir. Eşiyle ilişiğini kesmeyi kastederek; "Bundan sonra seninle bir yastığa baş koymam, seninle bir yatağa yatmam" gibi sözler de bu niteliktedir.


Hanefilere göre, ilâ'nın rüknü; kocanın, eşiyle bir süre temasta bulunmayacağına yemin etmesi veya ilâ için kullanılan açık ya da kinayeli sözcüklerdir. Çoğunluk İslâm hukukçularına göre, bu rükünler dört tane olup şunlardır: Yemin eden, yemin sözcüğü, cinsel temas ifade eden sözcük ve süre.


İlâ'nın şartları:


1. İlâ yapan kocanın, ergin ve temyiz gücüne sahip olması gerekir. Küçük çocuk ve akıl hastasının yapacağı ilâ geçerli değildir.


2. Nikâh akdinin devam etmesi veya kadının cayılabilir boşamadan dolayı iddet beklemekte olması gerekir. Kadın, üç boşama veya bir kesin (bâin) boşama ile boşanmışsa, artık ilâ'ya gerek kalmaz.


3. İlâ'nın bir yerle sınırlandırılmaması gerekir. Çünkü kocanın bu yer dışında cinsel temasta bulunması mümkündür.


4. Eşinden ayrı kalma süresi, ya mutlak olmalı veya en az dört ay olarak belirlenmiş bulunmalıdır.


5.Dört aydan kısa süreli ilâ, evlilikle ilgili bir sonuç doğurmaz. Bu durumda koca, süre dolmadan önce eşine dönerse, yeminini bozmuş sayılacağı için sadece yemin kefareti gerekir.


Dört ay ve daha fazla bir süreyi kapsayan ilâ hukuki sonuçlarını doğurur. Bu durumda koca, dört ay dolmadan önce her an eşine dönebilir. Bu takdirde yeminini bozmuş sayılacağı için, kendisine yemin kefareti gerekir. Böyle bir durumda eşlerin birbirine dönmesi ve evlilik hayatının devam etmesi teşvik edilmiştir: "Eğer eşlerine dönerlerse, şüphesiz Allah çok yarlığayıcı ve çok bağışlayıcıdır" (el-Bakara, 2/226). Kocanın eşine dönmesi cinsel temasta bulunmakla veya bunun mümkün olmaması halinde sözlü olarak gerçekleşir.


Dört aylık süre dolmuş bulunursa, ilâ genel amacına ulaşmış olur. Hanefîlere göre, bu durumda hâkime başvurmaya gerek olmaksızın, mücerred olarak sürenin geçmesiyle "bâin boşama" meydana gelir. Yani yeni bir nikah olmaksızın eşler biraraya gelemezler.


Süleyman CEYHAN
Uzman Vaiz / K.MARAŞ