Sert tartışmalarla gündeme gelen anayasa değişiklik paketi fırtınalı bir kampanya sonunda oylanarak kabul edildi.

12 Eylül darbesinin yıl dönümünde halkoyuna sunulan değişiklik paketi % 40 ‘hayır’a karşı, % 58 ‘evet’ oyu ile kabul edildi.

Doğrusu - yanlışı ile anayasada yapılan değişikliklerin en önemlisi gerçekleşmiş oldu. Hoşumuza gider-gitmez, beğeniriz-beğenmeyiz millet iradesi ve demokrasi deniyorsa sonuca saygı göstermek gerekiyor… Bu sonuca birçok sebep göstermek ve kendine göre siyasi bahane aramak da bir hak olarak görülmeli.

Ancak esas olan şu ki: bu sonucu bütün taraflar çok iyi okumalı, ciddi analizler yaparak halkın sandıkta verdiği mesaja dikkat etmelidir.

Siyaset “sonuç alma sanatı” olarak algılanıyorsa siyasetçi bahane yerine öncelikle halka göre duruşunu ve tavrını sorgulamalı… Ortaya çıkan sonuçtan ders çıkarmalı ve eksikliklerini tartışmalı. Yoksa sandık sonucuna göre millete kızarak, kıyamet senaryoları üreterek ve bahaneyi başkalarına yükleyerek yola devam etmeye çalışanların sonu, siyasi tarihin “çöplüğüne” taşınmayı beklemekten öteye geçemez.

Bu referandum kampanyasında da bir kere daha görüldü ki, neyin oylandığı, değişikliklerin ne getirip-götürdüğü değil, siyasi saplantılar ve liderlerin sert tartışmaları belirleyici olmuştur.

Kısacası, aklın ve bilginin öne çıktığı, geleceği kurgulayan bir siyasi tavır ortaya konamamıştır. Sen-ben çekişmelerinin sonucu millete “maymuna bak maymuna” görevi layık görülmüştür.

Farklı bir kamplaşmanın yaşandığı süreçte “evetçiler” , “hayırcılar” ve “boykotcular” arası çekişmenin referandum sonrasında devam edeceği ortada. Hatta bunun gelecekteki siyaseti de kurgulayacağı gibi bir beklentide var.

Bu sonuçtan en kârlı çıkan parti AKP olmuştur. CHP kısmen çıtasını yükseltmiş olsa da ‘Gandi Kemal’in oyunu kullanamamış olması güven problemini gündeme getirmiştir. Bu işin özürle geçiştirilmesinin kolay olmayacağı ortadadır. Ancak şu gerçeği de göz ardı etmemek gerekiyor: hayır kampanyasında en büyük gayreti Gandi Kemal göstermiş. Tabiri caizse tek başına bir kampanya yürütmüştür. CHP Genel Merkezi ve taşra teşkilatları ciddi bir varlık ortaya koymamış hatta lojistik destek bakımından genel merkezin engel dahi çıkarttığı kamuoyunun gündemine taşınmıştır.

MHP BU İŞİN NERESİNDE?

MHP hayır kampanyasında inandırıcı olamamış, kendi tabanına dahi gerekçelerini izah edememiştir. Genel merkez olarak meydanları yeterince kullanamadıkları gibi, görsel medyadaki tartışmalara katılan yöneticileri ise tam bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Bu tartışmalarda sert, hırçın ve sevimsiz tavırlarla millet karşısına çıkan yöneticiler adeta ‘evetçi’lerin değirmenine su taşımışlardır.

Bu duruş ve tavırlardan özellikle milliyetçi, maneviyatçı taban rahatsız olmuş ve niçin hayır denmesi gerektiği akıl mantık çerçevesinde açıklanamamıştır. Güdülen bu siyaset Anadolu da CHP’li olmak gibi değerlendirilmiştir. Taşra teşkilatları ise hiçbir varlık gösterememiş ve çalışmalarda etkin olamamıştır.

MHP’nin özellikle evet diyen ülkücülere karşı takındığı tavır kamuoyunda ciddi tepkiyle karşılanmıştır. 12 Eylül mağduru ülkücüler, sırf 12 Eylül mağduriyetinden dolayı evet vereceğini açıklamışlardır. Ayrıca yüksek yargıdaki değişikliği ve Meclis’i Anayasa Mahkemesi’nin vesayetinden kurtaracak olan yeni düzenlemenin milletimiz açısından bir fırsat olarak değerlendirdiklerini gerekçe olarak göstermişlerdir.

Bu gönül ve çile insanlarına karşı MHP’nin saldırgan tutumu ve suçlayıcı tavırları tabanın evet cephesine kaymasına zemin hazırlamıştır. Bunun sonucu olarak özellikle İç Anadolu ve Akdeniz bölgesinde çok güçlü bir seçmen çevresine sahip olan MHP, oylarının yaklaşık % 40’ını evet tarafına kaptırmıştır.

Bu sonuca göre kalelerini kaybeden MHP sağlıklı bir değerlendirme yapmak yerine “oralar neden bizim kalelerimiz oluyor” türünden açıklamalarla gülünç ve komik duruma düşmüştür. MHP referandum sonrası yaptığı açıklamalar ve değerlendirmelerle de sonuçtan zerre kadar ders çıkarmışa benzemiyor.

MHP NE YAPMALI?

Referandum sonrası MHP’den gelen ilk açıklamada ise “Türkiye karanlık bir döneme girmiştir.” şeklinde iddialı bir görüş ortaya atıldı. Herhalde MHP bu iddiayı laf olsun diye ortaya atmamıştır. Demek ki elinde ciddi bilgi ve belge vardır. Öyle ise ülkenin karanlık döneme girmemesi için ciddi tedbirler geliştirerek sorumluluğunu yerine getirmelidir.

MHP hemen, kampanya döneminde haksız yere saldırdığı ve çirkin ifadelerle suçladığı MHP dışındaki ülkücülerden özür dileyerek bu kadrolarla kucaklaşmanın ve bütünleşmenin bir yolunu bulmalıdır. Milletle kucaklaşmanın ilk adımı bu kadrolarla atılmalıdır. Bu kucaklaşma ve bütünleşme bir gönül seferberliği ile dalga, dalga yayılmalı ve alternatif siyasetin merkezi inşa edilmelidir.

Bu açılım, MHP’yi az olsun benim olsun anlayışındaki dar düşünceli ve bencil kadrolardan kurtaracak umut ve güven veren bir yapıya kavuşturacaktır. Yakalanacak bu sinerji (görevdeşlik) tabanla bütünleşerek milli seferberlik hareketine dönüşecektir. Böylece MHP milli muhalefetin ve alternatif siyasetin merkezi haline gelerek iktidar ümidini güçlendirecektir. İşte o zaman iddia edildiği gibi varsa karanlık dönemin önünü kesmiş olacaktır.

Çünkü: mevcut iktidarın alternatifi soldan çıkmaz. Mutlaka sağda bir alternatifin oluşturulması şarttır. Eğer MHP iddia ettiği gibi karanlık gidişi görmüş ve bu konuda bir adım atma ihtiyacı duymuyorsa bu iddialara kargalar bile güler.

Zaten AKP bugün iktidarda ve Erdoğan Başbakansa bunun sorumlusu MHP’dir. 1999 seçimlerinde ülkücülerin oylarıyla iktidar olma imkânını yakalamış olan MHP, Başbakanlığı Ülkücüleri eli kanlı katil olarak suçlayan Ecevitlere teslim etmemiş olsaydı… Bu iktidar döneminde Apo’yu ipten kurtararak İmralı da sarayda besiye çekmeseydi… İktidar oldukları dönem de ülkücüleri küstürüp milletle ters düşmeselerdi… Seçime bir buçuk yıl varken erken seçim deyip seçime gitmeselerdi… Bugün AKP iktidarda değil, Erdoğan Başbakan değildi. Ayrıca aynı MHP 8 yıldan beri Milletten özür dileyerek milli bir toparlanma ile iktidar alternatifi oluşturamadığı için AKP iktidarda kalmıştır. Bunlar ortada iken MHP millete rağmen siyaset yapmaya devam ediyorsa ve toparlanma gayreti göstermiyorsa… Bunu iyi anlamak lazım.

Peki, MHP yukarda bahsettiğimiz milli birlik projesini gündemine alıp harekete geçer mi? Üzülerek ifade etmek gerekirse bu anlayış ve mevcut kadroyla bu mümkün gözükmüyor.

O zaman MHP ilk seçimde barajın altında kalarak AKP iktidarının ve Erdoğan’ın yolundaki bütün dikenleri temizlemiş olur. Bizim okuduğumuz MHP bu.

BDP ve PKK kendilerine göre hedefledikleri sonucu almış havasında olsa da “kazın ayağı öyle değil.”

BBP referandum kampanyasında “kraldan çok kralcı” bir tavır sergileyerek siyasette oportünist (fırsatçı) ve sevimsiz bir duruş ortaya koymuştur. Bu tavır ise maalesef BBP’nin ve yiğit kadrolarının geçmişteki dürüst ve dik duruşuna gölge düşürmüştür. BBP’nin bu tavrı önümüzdeki günlerde çok ciddi tartışmalara ve iç hesaplaşmalara sebep olacak gibi gözüküyor. Elbette ki BBP, gerekçelerini akılcı bir şekilde ortaya koyarak evet diyebilir. Ama Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun zulüm mahkemelerinde çekilmiş fotoğraflarını afiş ve billboardlarda kullanarak “kraldan fazla kralcı” bir kampanya yapamaz. Televizyon, televizyon dolaşarak işin tetikçiliği BBP’ye düşmez. İşte bütün bunlardan dolayı BBP de ciddi bir hesaplaşma şarttır.

Bu referandum sonucunu AKP de çok iyi okumalıdır. Bir kere % 58 evet oylarını kendi hanesine yazma kolaycılığına kaçmamalıdır. Millet bu sonuca göre AKP’ye şu mesajı vermiştir: “Ey iktidar sahipleri PKK terör örgütüne, bölücü yandaşlarına ve siyasi ortağı BDP’ye tavizkar davranma. Kardeşlik hukukunu yok sayarak, birlikte yaşama azmini dinamitleyen bölücü unsurlara karşı millet birliğinin zedelenmesine müsaade etme. Siyasi hesap ve oy endişesiyle evlatlarımızın katillerine karşı pasif davranma. Vatan bütünlüğü, millet birliği ve bayrağımızın tekliği için siyasi desteğe ihtiyaç duyulursa biz gereğini yaparız. Sana bir kere daha desteğimizle süre veriyoruz. Bu süreyi millet hayrına değerlendir.”

İşte AKP iktidarı bu mesajı çok iyi okumalıdır.

Son olarak, bu referandumun gerçek belirleyicisi ve lokomotifi MHP dışındaki ülkücüler olmuştur. Bunlara ister eski ülkücü, ister bağımsız ülkücü, ister darbe mağduru ülkücü, isterse eskimeyen ülkücü deyin. Önemli değil. Onlar inandıklarını, doğru bildiklerini her zaman ve her şartta ortaya koyacaklarını müdafaa edeceklerini bir kere daha göstermişlerdir. Ola ki; sonuç milletimiz için hayırlara vesile olsun.

ÖKKEŞ ŞENDİLLER
İrtibat Bürosu: 0.344 225 06 46
KAHRAMANMARAŞ