Deniz Baykal gider mi, kalır mı? Mayıs ayının gündemine Deniz Baykal’la ilgili CD bomba gibi düştü.

Olayın aslı var mı, yok mu? Komplo mu, organize mi? Bunları tartışmaya gerek yok… Olayı aydınlatacak olan yetkili makamlar veya taraflar…

Baykal bu konuda, “olayın aslı var veya yok” şeklinde bir açıklama yapma gereği duymadı… Ancak: “bu bir komplo… Hükümetin bilgisi olmadan böyle bir komploya kimse cesaret edemez” şeklinde bir açıklama yaparak CHP Genel Başkanlığından istifa etti. Bu Baykal’ın şahsi tasarrufu… Buna diyecek bir şey yok.

Siyasette, bu gibi hadiseleri tasvip etmek mümkün değil… Siyasette “belden aşağı” yapılandan kimseye hayırda gelmez. İstifayı hepimiz onurlu bir davranış olarak değerlendirdik.

İstifanın ardından Baykal, parti grubunda yaptığı konuşmada “partim ve halkım beni nerde görmek isterse orada olurum” türünde ifadeler kullandı. Bunun için herkesin kafasında “Baykal geri dönecek” kanaati oluştu. Öyle ise siyasetçi istifa müessesesini silah olarak kullanmamalı.

Hatta CHP’liler “iki gözü iki çeşme” feryat figan ederek Baykal’ın evinin önünde açlık grevi, ölüm orucu ve oturma eylemlerine başladı. Otobüsler dolusu CHP’li Ankara’ya akın etti. “bizi yetim bırakma, biz sensiz ne yaparız, Atatürk’ün partisini ve bizi boynu bükük bırakma” babından talepler artarak yükseliyor.

CHP’nin 22-23 Mayıs’ta Büyük Kurultayı toplanacak. Kim aday olacak, Baykal geri dönecek mi? Yazıyı kaleme aldığımızda belirsizlik devam ediyordu.

Baykal’ın geri dönmesi için feryat figan ederek gözyaşı dökenleri, CD falan hiç mi hiç ilgilendirmiyor demek ki… Onlar için varsa yoksa Baykal gerisi fasa fiso…

Türkiye’de, siyasi partileri; krallık, liderleri; kral olarak değerlendirenler haksızlık ediyor aslında… Böyle bir toplum ve böyle köle bir taban varken liderlere krallık rütbesi düşük kalır. Bu adamlara imparatorluk payesi verilmeli imparatorluk…

Anayasa Değişiklikleri, BDP, MHP ve ÜLKÜCÜLER…

Her nedense Türkiye sivil bir anayasa yapmayı becerememiştir. Onun içinde darbe kalıntısı ve millete dipçikle kabul ettirilmiş anayasalara mahkûm edilmiştir.

Darbe anayasalarına ses çıkarmayan siyaset kurumu “Türk Milleti’nin tepesinde Demoklesin Kılıcı” gibi asılı duran darbe endişesinden bir türlü kurtaramadı Milleti.

Darbe heveslilerinin iştahı hep kabardı. Milletle barışık olmayan, milletin değerlerine düşman, bir avuç sivil azınlık ve aydın geçinen oportünist, darbecileri kışkırtmayı asli görev saydı. Bu yüzden, milleti ve reylerini hep hiçe saydılar. İnsanımızı adam yerine koymadılar.

En son Kara Eylül’de yönetime el koyan darbecileri ADB “bizim çocuklar başardı” diyerek alkışladı.

Darbeciler ise “ihtilalin olgunlaşması için iki yıl bekledik ama çok kan döküldü” diye itirafta bulundular. Milyonları silindir gibi ezdi. Sağ-Sol demeden gençler ve aileleri en vahşi işkence ve zulümlere tabii tutuldu. Yüzlerce insan işkencelerde öldü veya sakat kaldı. Zindanlar, mahpuslar… Yıllarca süren adaleti rafa kaldırmış mahkemeler… Onlarca idam…

Siyaset kurumu paspasa çevrildi. Partiler kapatıldı, mal varlıklarına el konuldu. Liderler ve parti yöneticileri zindanlara dolduruldu.

Nihayet 1982’de hazırlattırılan anayasa dipçik zoru ile millete kabul ettirildi.

Şahsen ben Ankara da ret oyu verdiğim için gözaltına alındım. Köyümüzden 8 ret oyu çıktığı için ailem gözaltına alındı ve eziyet gördü.

Darbeciler bu anayasaya ekledikleri ek 15. madde ile kendilerini ve icraatlarını dokunulmazlık zırhına soktular.

Mevcut anayasa da geçmiş dönemlerde de bir kısım değişiklikler olsa da, milletin talebini karşılayacak ciddi bir değişiklik olmadı. Mesela; darbecilerin hesap vermesinin önündeki engel olan 15. maddeye dokunulamadı.

Biz mecliste bulunduğumuz zaman da bu darbe Anayasa’sının değişen her maddesi için kabul oyu verdik.

Bizim için ilke darbecilerden ve onların hazırladığı Anayasa’dan milli iradeyi kurtarıp sivil bir anayasa’ya kavuşturmaktır.

Bugün hazırlanan değişiklik paketi mükemmel ve yeterli mi? Elbette hayır. Daha geniş ve kapsamlı, milli bir ittifakın ortak iradesi ile bir paket hazırlamak mümkün olabilirdi. Arzu edilen de bu idi.

Ama olmadı… Bu hali ile karşı çıkmak, neyi halleder? Karşı çıkmanın daha mükemmelini hazırlamaya imkân vereceğini kim garanti edebilir? Bunu garanti edecek bir irade varsa hay hay… Hep beraber karşı çıkalım. Ancak şu haliyle karşı çıkan CHP, MHP ve BDP’nin karşı çıkma sebepleri Ülkemizi darbe anayasasından kurtarıp sivil bir anayasaya kavuşturma teklifi değil.

Bu konuda CHP’yi anlamak mümkün. CHP açısından bakıldığında adamlar arka bahçelerini ve sığınma siperlerini kaybediyor. Başta anayasa mahkemesi olmak üzere, yüksek yargının tarafsız ve adil olduğunu kim söyleyebilir?

12 Eylül darbesinin zulmünü yaşamamış ve yüksek yargıyla muhatap olmamış tuzu kuru zevata sözümüz yok. Meseleyi AKP karşıtlığı veya yandaşlığı olarak değerlendirmek sığ ve basit kalır.

BDP VE ANAYASA PAKETİ

En açık çelişki BDP de yaşanmaktadır. Daha önce destek verecekmiş gibi davrandı. Aslına bakarsanız en şiddetli desteği bu partinin vermesi gerekiyordu.

Lafa geldiği zaman “12 Eylül darbesinin Kürtçeyi yasakladığını, faili meçhullerin o dönemin eseri olduğunu, Diyarbakır cezaevinde yaşanan işkenceleri” dillerden düşürmüyorlar. Gayretleriyle bölgede, dağda, taşta, kuyularda cesetler aranıyor. Peki, bunları yaptıklarına inanılan darbecilerin dokunulmazlığını kaldıracak madeninde olduğu pakete desteğini niçin çekti? İmralıdaki bebek katili Apo ve kandildeki katiller istemediği için… Gerekçe bu… Daha önce de yazdık. BDP ve milletvekillerinin kendi iradeleri ile hareket etmeleri mümkün değildir. Onlar gelecek talimatlar doğrultusunda hareket etmeye mecburlar. BDP’nin ve PKK’nın anayasa paketinde ve diğer konularda talepleri şunlar. Meseleye bu pencereden baktığımız zaman yanılırız.

BDP ve PKK’nın talepleri:

1. Kürtçe ilkokuldan itibaren resmi dil olarak kabul edilmeli ve eğitim verilmeli.

2. “Türkiye, Türklerden, Kürtlerden ve diğer azınlıklardan oluşur” ifadesi anayasaya konulmalı.


3. Türk dili Türkçe ve Kürtçeden oluşur tezi anayasada yer almalı.

4. Operasyonlar derhal durdurulmalı.

5. Koruculuk kaldırılmalı.

6. Genel af çıkmalı. Öcalan serbest bırakılmalı.

Bu talepleri hükümet kabul edebilir mi? Kabul etmesine millet müsaade eder mi? Bu mümkün olmadığına göre BDP’nin tavrını da anlamak mümkün.

MHP NE YAPMAK İSTİYOR?

Bu değişikliklere ne için karşı çıktığını millete anlatamamıştır. Gerekçeleri inandırıcı ve güvenilir değildir. Mesela; “bu dönem yapılmasın, bu iktidarın hazırladığı değişiklik olmaz, genel seçimden sonra olsun, bu değişiklikler ülkeyi böler” gibi iddialardan başka daha tutarlı ve inandırıcı gerekçeleri yok. MHP kendi açısından haklıda olabilir ama millet bunları yeterli bulmuyor. “Bu iktidar ve mecliste olmaz gelecek dönem olsun”. Peki bunda garantiniz ne? Önce bu sorunun cevabı olmalı. Sizde iktidar oldunuz. Bu değişiklikleri o zaman gündeme alabilirdiniz. Ama almadınız. Peki yarınlar için güvenceniz ne?

Belki bilemediğimiz gerekçeleriniz var. Onun için karşı çıkıyor olabilirsiniz. Türkiye’yi böler gerekçeniz ise ciddi olarak tartışılmalı. Ancak Türkiye’yi parçalamak ve bölmek için uğraşan BDP ve PKK niçin karşı çıkıyor? Bunların desteklemesi gerekiyordu. Esas olan şu, öyle veya böyle karşı çıkabilirsiniz. Bu sizin görüşünüz. Bu saygı ile karşılanabilirde.

Peki:” biz 12 Eylül mağduru Ülkücüler olarak hem darbeye tavrımızı koymak, hem de darbecilerin dipçikle kabul ettirdiği bu Anayasadan sivil bir anayasaya geçmek ümidiyle değişikliklerin yapılmasından yanayız. Bu tavrımız ne AKP yandaşlığı, nede başka bir partinin karşıtlığı olarak değerlendirilmemeli. Değişikliklerin tamamını da mükemmel olarak görmüyoruz. Bunun için düşüncemizi hür irademizle ilan ediyoruz. Bunu söylerken ne eski Ülkücü, ne de eski MHP’li sıfatlarını da kullanma ihtiyacı dumadık. Ülkcünün eskisi olmaz. Ülkücülük iman ve yürek işidir. Kimsenin tasdikine ihtiyaç duymayacak kadar da ulvidir. Yani bir Ülkücü düşüncesini söylemek için birilerinden izin mi alacak? Sizler böyle bir beklenti içinde iseniz? İşte buna çok üzülürüz “diyen çile yumağı ülkücülere “bu davanın müsveddeleri kendinden menkul zavallılar” ifadeleriyle saldırmanın mantığını anlamak ise gerçekten mümkün değil. Bu anlayışın kardeşlik, ülküdaşlık ve geçmişin hukukuna zerre kadar saygısı kalmamıştır. O zaman bizimde şunu söyleme hakkımız doğar.

1. Ülkücünün eskisi olmaz. Haysiyetli hiçbir ülkücü kendisini eski olarak ifade edemez. Buna tenezül de etmez.

2. Zavallılık ise darbecilerin yanında yer alarak, ülkücülerin oyu ile ülkücüleri “katillikle” suçlayanları başbakan yapıp karşılarında el-pençe divan durmaktır.

3. “Bebek katili Apo’yu asmak” vadiyle milletin oylarını alıp ipten kurtararak ada tahsis etmenin takdirini ise milletimiz yapacaktır.

ÜLKÜDAŞLARA...

Bizim 12 Eylül mağduru ülkücüler olarak yaptığımız çıkışa “12 Eylül mağruru” olarak cevap veren ülküdaşlarımıza ise ahlak, edep ve dava arkadaşlığı çerçevesinde sözümüz şu; bize cevabı muhataplarımız vermeli.

Ülkücü “tetikçilik” yapacak en son kişi olmalı. Size kara eylülün ve darbecilerin ipte şehit ettiği 9 fidanı ve Mamak zindanında 14 Temmuz 1987 sabahı sabah namazında seccadesinin başında dipçikle şehit edilen Hüseyin Kurumahmutoğlu’nu hatırlatarak diyoruz ki: C-5 de, Kara Eylülün işkencehanelerinde zulme direnen Ülküdaşlarımızın ailelerini getirip, çarmıha gerdirecek kadar şerefsizleşen darbecilerin anayasasını savunarak mı 12 Eylül Mağruru olunuyor? Bunun için mi anlamadan, dinlemeden Ülküdaşlarınıza “lider, doktirin,teşkilat “emri doğrultusunda saldırıp iftira ediyorsunuz?

Ama dün Ülkücüleri “katillikle” suçlayanlara İktidar teslim edilirken gıkınız çıkmadı…Eğer sizler bebek katili Apo ipten kurtarılırken de ülkücüye yakışır bir tavır ortaya koysaydınız, belki bir nebze inandırıcılığınız olabilirdi…

Bu tavırlarınızla çok komik durumlara düşüyorsunuz 12 Eylül darbesinin “MAĞRURU” Ülküdaşlarım.Tekrar ediyoruz:Bizler 12 Eylül darbesinin mağduru Ülkücüler olarak darbelerin ve onların hazırladığı anayasanın yanında yer almayacağız,savunucusu konumuna düşmeyeceğiz.Takdir Yüce Milletimizindir…

Selam ve dua ile.


ÖKKEŞ ŞENDİLLER
E-MAİL: [email protected]