Bizler bu coğrafyanın çocuklarıyız. Aynı kaderi asırlardan beri yaşayan, aynı zorluklara göğüs geren bizler Kürtleri faşizan bir dışlayıcılıkla saf dışı bırakmaya çabalıyoruz.

Milliyetçi ve faşizan nutukların iticiliğiyle, aynı coğrafyada hayatın kendisini paylaştığımız insanları zorbalıkla sindirmeye, itip-kakmaya, ‘bizden değilsin’lerle dışarıda tutmaya çabalıyoruz.

Fransız Devrimi ve 19. yüzyıl materyalizmi ile tüm dünyayı etkisi altına alan milliyetçiliğin sonuçlarını bugünde görüyoruz. Biz milliyetçilik yaparken iyi, Kürt milliyetçiliği deyince birileri avazı çıktığı kadar bağırıyor.

Neden? Sistem böyle mi gerektiriyor?

Toplumsal uzlaşmadan, demokrasiden, insan haklarından bahsederken kendi içimizdeki meseleye eğilme basiretini gösteremiyorsak kusura bakmayın ama bahsettiğimiz insanî özlemlerin sadece lafta kaldığını düşünürüm, ki öyle düşünüyorum. Demokrasinin omurgasını kıran bu dışlayıcı tavır Türkiye’nin geleceğine müsbet anlamda etki etmemişti bugüne kadar ve bundan sonrada etmeyecektir. Tahammül sınırı fazlasıyla istismar edilmiş, aşağılanmış, ezilmiş insanları görmezlikten gelmek sistemin ekmeğine yağ sürmek olacaktır ki; bu da sorunları rasyonelce çözmemize bir nebze yardım etmeyecektir. Devletin ideologik duruşunu sorgulamadan ‘yap dedi yaptım’ şeklindeki köle anlayışına sahip zihniyetin eskidiği aşikardır. Bu milliyetçi goygoyculuğun siyaset çarkı tarafından işletilmesinden başka bir şey değil.

Benden ne eksiği var onların? Sadece Kürt olması mı? Sistemin çarkları arasında dil asimilasyonuna tabî tutulmuş, her gelenin üstlerinden siyaset yaptığı insanların başkaldırması kadar doğal ne var? Bugün kırk bin şehit verdiğimiz PKK’nın neden yaratıldığını kimse gündeme getirmiyor. Kim milliyetçilik üstünden rant sağlamak istiyor?
Faşizan eylemlerle Kürtlerle Türkleri birbirine kışkırtanların nemalanmak istedikleri ‘çözümsüzlük’ burada kilit nokta durumundadır.

Toplumun dinamiklerini ‘çözümsüzlük’le paslandırıp çarkı işlemez hale getirmenin, bir hastayı ameliyat masasında neşterle kestikten sonra öylece bırakmaktan farkı yoktur. İkincisi ne kadar vahşiceyse ilki de o kadar vahşicedir. Yaraya buz basmaktır. Dışlayıcılığı doktrin haline getirmiş düşüncenin sahipleri dilini konuşamayan insanları görünce çıldırıyorlar sanki. Ana dilde eğitim deyince Kürtler, birilerinin kan beynine sıçrıyor. Her türlü hakkı elinden alınmışlık duygusuyla yıllardır yüz yüze yaşamak ne demektir bilir misiniz? Kendi toprağında dilini konuşamamanın acısını yüreğinizde hissettiniz mi hiç? Kendilerine eylem sahası açan sözde vatansever faşistlerin devlet eliyle beslendikleri gerçeği karşımızda ‘gün’ gibi durmaktadır. Kürt sorunu çözülmeden –ki Kürt sorunu demokratikleşme yolunda büyük bir engeldir- hiç kimse temiz demokrasi rüyası görmesin.

Bugün PKK’yı oluşturan güçlere hiç eğilme zahmetinde bulunmayan faşist milliyetçiler PKK’nın verdiği ekonomik, psikolojik, sosyolojik vs. zararları en ince ayrıntısına kadar incelemektedir. Sorunun temelinde sizlerin ırkçı eylemleri ve söylemleri varken, bir zamanlar birilerinin işine yarayacak diye Abdullah Öcalan ve yandaşlarına kurdurduğunuz PKK’yı bugün durduramamak ne hazin bir durum! Yazık değil mi onca şehide? Yazık değil mi onca gaziye? Babasız kalanlara, eşsiz kalanlara, oğulsuz kalanlara…

Siyasi ve ekonomik menfaatleriniz bu kadar mı gözünüzü kararttı? Düşünün, Kürtlerin hakkını savunduğu söylemiyle hareket eden PKK’nın insanımıza verdiği zararları! Gerçi Kürtlerin haklarını savunmadıkları çok aşikar. PKK Apoizm arzusuyla kıvranmaktadır. Çünkü hak isteyen dağa çıkmaz, adam öldürmez, çoluk çocuk demeden kurşun sıkmaz. PKK, Guevara’nın ‘’İktidar namlunun ucundadır’’ şiarıyla hareket etmektedir. Derin travma yaşayan insanların hayatlarının nasıl karartıldığını düşünün! Kolay değil mi Kürtleri suçlamak, tavır almak, dışlamak? Bırakın ana dilleriyle konuşsun insanlar. Hatta daha da ‘’ileri’’ giderek üniversitelerde ‘’Kürt Dili ve Edebiyatı’’nın okutulmasını bir Türk olarak arzu etmekteyim. Birilerinin ‘yassak hemşerim!’ dediğini duyar gibiyim.Yasemin Çongar’ın Taraf Gazetesi’ndeki yazısında belirttiği gibi: ‘’Yasak olması hak edilmediği anlamına gelmiyor.’’ Opurtunist yaklaşımlarla, anti-demokratik davranışlarla ve mevcut sisteme konformizm duygusuyla yapışmak Kürt sorununu çözemez.

Faşizan mitoslarla yola çıkanların bize armağanıydı Kürt sorunu. Halbuki Kurtuluş Savaşı’nda Türklerle omuz omuza çarpışanlar Kürtlerdi. Sevr Antlaşmasını ayaklar altına alarak yüzyıllardır aynı topraklar üstünde yaşadıkları insanlarla vatan savunmasına giriştiler. Lozan Antlaşması imzalanırken Kürtleri ‘’azınlık’’ olarak tanımlayan ve antlaşmaya bu şekilde sokmak isteyen İngilizlere Bitlis milletvekili Yusuf Ziya Bey karşı çıkmıştır. Bir sonraki celsede Bitlis, Erzurum, Kastamonu, Muş, Siirt, Urfa, Pozan, Diyarbakır, Van milletvekillerinin altına imzalarını attıkları ortak metinde Kürtlerin Türkiye’den ayrılmayacağını, bunu ayırmaya kimsenin gücünün yetmeyeceğini vurgulamışlardır. Bugün demokrasimizi baltalamak isteyen düzenin bekçileri Kürtlere ‘satılmışlar’ yaftasıyla yaklaşmaktadır. Türkiye’nin geleceğini puslandırmak isteyenlerin ellerindeki kağıtlardan biri olan ‘’milliyetçi tavır’’ yıllardır oligarşik bir takım zümre tarafından kullanılmıştır. Aslında Rıza Nur gibi şahsiyetler ‘’Kürtlere Türk olduklarını öğretmek lazım’’ diyerek ırksal linç girişimini başlatmıştır. Despotlukla Kürtlerin Türk olduklarını enjekte etme çabaları ters tepmiş, bugün PKK sorunuyla karşı karşıyayız. Bir takım Kürtlerin PKK’yı Kürtlerin özgürlük sembolü olarak görmesinin altında aşağılanma, ırksal linç, yok sayılma gibi faşizan eylemler yatmaktadır. Marjinal Kürt milliyetçiliğinin ana sebebi bunlardır. Dayatmalarla, ideologik dışlayıcılıkla nereye kadar gidebiliriz ki? Etnik Türkçülük eylemlerinin işlemez durumda olduğu bugün çok iyi görülmektedir.

Özgürlükleri kısıtlanmış insanların tepki vermesi gayet doğal değil midir? ‘Siz Türksünüz, Kürt değil' diyerek imalı bir kucaklama yöntemini tercih etmiş olanlar bir ırkı dolaylı yoldan inkar etmişleridir. Bu yok sayma demokratik özlemlerin önünde büyük bir engeldir. Devlet jargonuyla beslenen milliyetçilik Kürtlerin kimliğini, dilini, kültürünü reddederek Kürt toplumunun nefretini kazanmışlardır. Bu nefret menfi kutuplaşmaya ittiği toplumda güvenlik zafiyetini doğurmuştur. Türklerin bir kısmı bu bağlamda Kürt toplumundan uzaklaşarak psikolojik savunma mekanizmasına geçmiştir. Lütfen DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün Mehmet Gündem’e verdiği röportajı okuyun. Atatürk’ün annesinin adının bilinmemesinin nelere mâl olacağını açık şekilde göreceksiniz.

Burada Kürt vatandaşlarımıza da büyük sorumluluklar düşmektedir. En başta Türklerin milliyetçiliğinden nasıl rahatsız oluyorsanız sizlerde ucu sivri milliyetçilik mızrağını kullanmaktan şiddetle kaçınmalısınız. İki tarafı sivri bir mızraktır faşizan milliyetçilik. DTP’nin PKK’ya yakın duran yöneticileri şahin-güvercin ayrışmasını terk ederek Türkiye’nin demokratik düzlemde yol alabilmesi için dümenin bir tarafından yapışmalıdır. Açık konuşmak gerekirse bölücü başı Abdullah Öcalan’ı ‘’sayın’’larla anan insanların demokrasi özlemlerinden şüphe ederim. Ergenekon Terör Örgütü mensupları dalga operasyonlarla tutuklandığında DTP mesafeli yaklaşmıştır. Oysa bu tür örgütlerin –PKK gibi- zararı Kürtlere olmuştur. Doğu’da işlenen onca cinayet, ortadan yok olma aydınlatılamamıştır. Bir hokus pokusla ortadan kaybolmadı ya bu insanlar. DTP bölücü örgütle alakalı mesafesini iyi ayarlamalı, demokrasi, özgürlük, ekonomik refah, Kürt dili ve kültürü ilgili sıkıntılarını akli ve demokratik planlar çerçevesine oturtmalıdır. Geçen günlerde Diyarbakır’da yapılması planlanan, Kürt sorununun enine boyuna konuşulacağı toplantı PKK’nın baskıları sonucu apar topar iptal edilmiştir. Kürtlerin bunlara baş eğmemesi, prim vermemesi ve tabiri caizse yumruğunu masaya vurması gerekmektedir.

Birlikte yaşayabilmenin temel şartlarından biri olan insana insan olduğu için saygı, vicdani ve içtimai hayatımızın bir parçasıdır. Etnik milliyetçilikle, faşist söylemlerle bir adım bile atılamayacağını görmekteyiz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları kavga istemiyor, demokrasi, özgürlük istiyor. Kısacası insanca yaşamak istiyor. Aslında Türklerin ve Kürtlerin birbirleriyle sorunu yoktur, devlet jargonundan beslenenlerin rant kavgasıdır bu. Özeleştiri yapmak insana ait güzel bir haslettir. Hatalarımızı görmeli ve yol haritamızı bu yönde belirlemeliyiz. Gelecek güzel günler adına herkese ‘özgürlük’ diliyorum.



CENGİZHAN KONUŞ