Kuşkulu...Size de biraz garip gelmiyor mu?

Diyarbakır’da JİTEM komutanı albay birdenbire evinde tabancasıyla kendini vuruyor.

Arkasından aynı dönemde Diyarbakır’da bulunmuş olan Özel Harekât Daire Başkanı da belindeki tabancasıyla intihar ediyor.

İkisi için de benzer hikâyeler anlatılıyor.

“Duygusal sorunları vardı.”

Bu iş bana biraz tuhaf gözüküyor.

Zaten “intihar ettiği” söylenen polis müdürünün genç oğlu da kuşkularını dile getiriyor.

“Medya babamın ölümünü araştırsın” diyor.

“Doktor, babam için ‘intihar ettiğini söyleyemem’ dedi” diyor.

“Babam hangi eliyle ateş etmiş iyice soruşturulsun” diyor.

“Babamın arabasında başka tabanca var mıydı” diyor.

“Kaç el ateş edilmiş” diyor.

Üstelik intihar eden polis müdürünün yanında birinin daha bulunduğu söyleniyor.

Öyle görkemli törenlerle, kulislere sürülen hikâyelerle geçiştirilemeyecek bir durum bence bu.

Ergenekon macerasında “esrarengiz” gelişmeler olup duruyor.

“Kendini vuranlar” artıyor.

Sanık paşalar birer birer hastalanıyor.

Şu sırada hapiste paşa kalmadı.

Orgeneral olanları zaten salıverildi.

Tuğgeneral olanları da hastaneye götürüldü.

“İnsanları niye bırakıyorsunuz” diyecek halimiz yok ama, “pek inandırıcı olmayan nedenlerle niye bırakıyorsunuz” diyebiliriz.

Orgeneral Eruygur’un eşinin GATA’da çalışan bir albay doktorla konuşması medyaya yansıdı.
O doktor önceki gün savcı tarafından sorgulandı.

Eruygur’un “bizden” dediği 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Orgeneral Tolon’u “iki farklı nedenle” tahliye etme kararı aldı.

Tuğgeneraller, Levent Ersöz’le Veli Küçük birer birer hastalandı.

Hapishanedeki sanıklardan sadece “paşa” olanların böyle hastalanması şaşırtıcı değil mi?

Sivillerden pek hastalanan yok.

Bizim paşalar çok mu zayıf bünyeli?

Yoksa siviller mi çok sağlam?

Eğer sanıkların hapishanede bulunması hakkaniyete ve adalete aykırıysa hepsini bırakın.

Değilse paşaları da tutun.

Niye böyle bir ayrımcılık yapıyorsunuz?

Bu görüntü, “ordu paşaları kurtarıyor, siyasi iktidar da buna ses çıkarmıyor” anlamına geliyor.

Benim anlayabildiğim kadarıyla Ergenekon soruşturması “birilerini” sıkıştırmaya başladı.

Bu “sıkışıklığı” intiharlar ve tahliyelerle aşmaya çalışıyorlar.

Ama devletin bir kanadı da Ergenekon soruşturmasının ucunu bırakmıyor.

Paşaları tahliye edenlerin “ilişkileri” çok süratle kamuoyuna yansıyor.

Şu anda devletin içinde ciddi bir “güç çekişmesi” var gibi geliyor bana.

Sanki bir “halat çekme” oyunu gibi iki uçtan çekiyorlar.

Siyasi iktidar da bir o yana bir bu yana yalpalıyor.

Sadece “paşaların “ hastalanması da, bir dönem birlikte Diyarbakır’da bulunmuş sorumluların “intiharları” da kuşku yaratıyor.

Özellikle bu intiharların iyi araştırılması gerekiyor herhalde.

O genç çocuk, babasının intihar ettiğine hiç de inanmış gibi değildi.

Bence, kuşkularında da haklıydı.

On üç yıl Özel Harekât Başkanlığı yapmış biri, “araba kara saplandı” diye kendini vurmaz kolayından.

Baba filminin sonlarına doğru bir sahne vardır, “ailenin aleyhine” tanıklık yapmaya hazırlanan bir tutukluyu “aileden” biri ziyaret eder.

Ona usturubuyla, “kendini öldürmesi gerektiğini” anlatır, bunun karşılığında yakınları kollanacak ve bakılacaktır.

Adam bileklerini keser ve tanıklık yapmaz.

Son zamanlarda Ergenekon davasıyla ilgili gelişmeler nedense bu tür filmleri hatırlatmaya başladı.

Eğer medya ve kamuoyu işi sağlam tutmazsa, bu “hastalıklar” ve “intiharlar” artacak, Ergenekon da bunların arkasında kaybolup gidecek gibi gözüküyor.

Kuşkulu işler çoğaldı çünkü.

Bu kadar çok “kuşkudan” ancak “kuşkulu” bir sonuç çıkar.

Bir iki dürüst savcı ipin ucunu tutmuş bırakmıyor ama “siyasi iktidar” kenara çekilmeye hazırlanıyormuş izlenimi veriyor.

İpin bir ucundan tutun.

Bu ip de koparsa Türkiye öyle bir kaosa sürüklenir ki bir daha kimse bu ülkenin düşeceği kuyudan çıkamaz.

Ahmet Altan
Taraf