Yüzleşerek.
Yüzleşmek ise cesaret ister; vicdan, ahlak ve hakikate saygı ister.
Hatalardan ders çıkarabilmek, hatalardan dönebilmek bir erdemdir.
Erdem olduğu kadar 'rasyonel' bir davranıştır da.


Varlığın, bırakın gelişimi, muhafazası bile yanlışta ısrar etmemeyi gerektirir.

Geçmişin tüm yanlışlarını bir yük olarak sırtında taşıyan toplum ileriye doğru hamleler yapamaz. Çakılır kalır. Yüzleşmek özgürleşmektir, prangalardan kurtulmak, hafiflemek, uçmaktır.
Bunun için de yanlışı tespit edecek bir 'eleştirellik', eleştirinin serbestliği şart.
Aslında her eleştiri yenilenmenin ilk adımı, her itiraf hatadan dönüş, her nedamet bir özür, 'doğru'da kılınan karar...

Diğer birçok ülke gibi Türkiye'nin yakın tarihi pir-ü pak değil. Bunun aklımıza ve vicdanımıza perçinlenen son örneği Dersim katliamı oldu. Başkaları da var...
Son yüzyıldır jakoben bir devlet aygıtının 'homojen' bir ulus ve 'tek tip' vatandaş yaratma projesi yürüttüğü bir ülkede yüzleşmek zorunda olduğumuz çok yanlışımız var. Devletin olduğu kadar toplumun da paydaşı olduğu pek çok yanlış...

Bunlarla yüzleşmek şart. Geçmişle yüzleşmeden demokrasiyi tüm boyutlarıyla kurmak asla mümkün olmayacak. Bunun çeşitli nedenleri var. Bir defa, geçmiş hatalar hâlâ aşamadığımız kültür kodlarına, davranış kalıplarına ve siyaset tarzına dönüşmüş durumda.
Örneğin birileri Kürt sorununun çözümü için bir tür etnik temizlik öneriyorlar. İlham kaynakları belli: 1915 Ermeni sürgünü ve kırımı, 1924 nüfus mübadelesi, 1930'ların Yahudi pogromu, 1955'in 6-7 Eylül çılgınlığı... Bütün bu olaylardan ders çıkaracaklarına yenilerini öneriyorlar, önerebiliyorlar çünkü ilham aldıkları olaylarla vicdanen, ahlaken, siyaseten yüzleşebilmiş değiliz.

Mayıs ayında Başbakan Erdoğan, 'Farklı etnik kimlikten olan insanlar kovuldu. Acaba kazandık mı?...
Bu faşizan bir yaklaşımın sonucuydu' sözleriyle bir özeleştiri yaptı. Nadirattandı bu...
Sonra devam etti; Dersim'e katliam dedi; Maraş'a, Çorum'a, Sivas'a katliam dedi.
Yüzleşmenin, özellikle muhafazakâr kesimler arasında konuşulmasını sağladı bu ifadelerle.

Buna karşın muhalefet geçmiş hatalara sarılma yarışına kalkıştı adeta. Geçmişle yüzleşmeden 'demokrat' olunamayacağının somut örneklerini verdiler.
CHP, Dersim katliamı ile ilgili tutumuyla geçmişin her türlü zulmünü savunmaya devam edeceğini gösterdi. İlerici ve halkçı değil, sonuna kadar gerici ve devletçi bir parti olduğunu ispat etti. Dersim'le bile yüzleşemediğinden Kürt sorunundan başörtüsüne ve katsayı konularına kadar her toplumsal sorunu otoriter devletin gözüyle görüyor.

Kısaca geçmişi, yüzleşmediğimiz sürece, bugüne de taşıyoruz hatalarımızı. Farklılıkları tehlikeli, düşman, hain, işbirlikçi olarak görmeye devam edenler bugün de demokrat olamıyor.

Gayrimüslim azınlığa karşı yapılanlarla yüzleşmeden demokrat olunamaz. İslami kesimlere yapılan haksızlıklara karşı çıkmadan, hâlâ uygulaması devam eden dışlayıcı politikalara eleştirel durmadan demokrat olunamaz. Alevilerin taleplerine karşılık vermeden, devletten ve toplumdan kaynaklı dışlama ve aşağılama pratiğine son vermeden demokrat olunamaz. Ve de Kürtler...

Kısaca gayrimüslimlere, Kürtlere, Alevilere ve İslami kesimlere geçmişte yapılan yanlışları tespit etmeden, yüzleşmeden ve düzeltmeden demokratik açılım asla tamamlanmış olmaz.

Jakoben, tektipleştirici otoriter devletin dönüşümü bu büyük kitlelerle yeni bir zeminde, demokratik bir zeminde buluşmaya bağlı.

Hem devletin hem de toplumun dönüşümünden söz ediyoruz. Farklı etnik, dinî veya ideolojik kesimlerin devlet tarafından zorla yok edilmesine seyirci kalan bir toplum da sorundur. Bir toplumsal kesimi yok ederken başka toplumsal gruplardan destek bulabilen bir devlet zulüm makinesi olmaktan çıkartılamaz.

Gayrimüslimleri zorla süren, Alevileri dışlayan, Dersimlileri katleden, başörtüsünü üniversiteye sokmayan, katsayı vicdansızlığına devam eden ve Kürtçeyi yasaklayanın 'aynı zihniyet ve aynı devlet' olduğunu anlamadan, bu gerçekle yüzleşmeden devletin ve toplumun demokratik dönüşümü tamamlanamaz.

Prof. Dr. İhsan DAĞI
ZAMAN