Samimiyet, kişinin, asıl itibarıyla Müslüman’ın kalbinden doğup ömrünün bütününde parıldaması gereken bir özelliktir.


Ancak zamanın akışı içerisinde birçok şeyin acımasızca aşındırıldığı gibi Müslüman’ın en has ve en belirgin bu özelliği de bizzat kendisi tarafından aşındırılmıştır.


Yaşananlara bakılırsa; kendisini bir tarafa koyan Müslümanlar, karşısındaki kişi ya da kişilerden beklemek farklılığı ile hâlâ bu özellikten vazgeçmemişlerdir!


Dünyevi çıkarları bir tarafa bırakarak Allah’a saygıyı ve O’nun hoşnutluğunu kazanmayı öne çıkarmakla başlayan samimiyet, yapılan ya da yapılacak olanların, hiçbir şekilde iltifat, teşekkür, takdir ve tebrik beklenmeden, doğru ve yapılması gerektiği için yapılmasıdır. “De ki; Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, yaşamım ve ölümüm Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’am, 6/162) ayetine göre kişinin, yönünü sadece Allah’a çevirmesidir samimiyet! Yakup Kadri’nin ifadesiyle: "Hayatın kokusu ve rengi” dir samimiyet.


“Boğazlanan kurbanlık hayvanların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşmaz. Allah'a ulaşacak olan sizin takvanızdır…” ( Hac Suresi 22/37 ) ayet-i kerimesi de yapılan ibadetlerde samimiyetin önemine işaret etmekle beraber samimiyetin sadece Allah’a bağlılıkla elde edileceğini de hatırlatmaktadır.


Allah Resulü (sav)’in: “Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar." (Müslim, Birr, 33; İbn Mâce, Zühd, 9; Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539) hadis-i şerifi samimiyetin başlangıç yerinin ve kaynağının kalp olduğuna yani yapılan işlerde samimi olunması gerektiğine işaret etmektedir. Yine bu bağlamda : “Ameller niyetlere göredir, herkese niyet ettiği vardır, kimin hicreti Allah ve Resulüne ise, hicreti (gerçekten) Allah ve Resulü’nedir, kimin de hicreti kazanmak istediği bir dünyalık veya nikâhlanmak istediği bir kadın içinse hicreti de (gerçekte) hicret ettiği şeyedir” (Buhari ve Müslim) ve “Ameller niyetlere göredir.” (Hz Ömer r a) hadis-i şerifleri de samimiyetin kalpte başladığını hatırlatmaktadır.


Samimiyet yeni söylenişiyle içtenlik, günlük hayatta en çok kullanılan sözcüklerden birisidir. Karşıdakine iyi şeyler dileğinde bulunulduğunda; “en içten” ifadesinin sıkça kullanılmaya başlanmış olması, söz ve işlerde, bazı zamanlarda samimiyetin, bazı zamanlarda da kişilerin birbirlerine olan güven ve inançlarının yitirildiğine bir gönderme var demektir.


Düşüncelerle yani kişinin içinde olanlarla yapılanlar yani davranışlar birbirini tutmalı, hatta birebir aynısı olmalıdır. Kur’an ve hadislere göre Müslüman’ın içi ile dışı her zaman aynıdır, aynı olmalıdır, Allah katında kabul edilecek olan budur. Hâl böyle olduğunda kişinin, yaptıklarını pekiştirmek için “içtenlikle” demesine gerek bile yoktur. Yapılan işi içtenlikle yapmak, bir Müslüman’ın en belirgin ve temel özelliğidir. Başka bir deyişle; Müslüman’ın samimiyetsizliği söz konusu bile değildir, olmamalıdır.


Peygamber Efendimiz bir defasında pazarda gezerlerken bir satıcının buğday dolu çuvalının derinliklerine doğru elini uzattıklarında alt taraftaki buğdayların nemli olduğunu fark etmiş ve satıcıya: “Ey buğdayın sahibi! Bu nedir?” diye sormuşlardı. Satıcı da: “Ya Resulallah, yağmur değdi.” cevabını vermişti. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:  “Islanan kısmı üstüne koysaydın da İnsanlar görseydi ya! Bizi kandıran bizden değildir.” (Müslim) buyurmak suretiyle günlük yaşantının her anında ve yapılan her işte samimi olmanın Müslüman için kaçınılmaz olduğunu açıkça vurgulamışlardı.


Peygamber Efendimiz (s.a.s); “Din, samimiyettir.” buyurduklarında, orada bulanan sahabeden bazıları; “Ya Resulullah! Din Kime karşı samimi olmaktır? ” diye sorunca, Efendimiz (s.a.s): “Allah’a, Kitabına, Resulüne, Müslümanların önderlerine ve bütün Müslümanlara karşı samimi olmaktır.”(Müslim İman, 95) buyurdu.


Yukarıdan beri anlatılanlardan, Müslümanların samimi olmakla emrolundukları anlaşılmaktadır ki böyle olması da gerekli ve zorunludur. Mademki İslam’ın gayesi, her yönüyle güvenilir ve saygın insanların bulundukları, ideal bir toplum yetiştirmek ve herkesin huzur ve emniyette olmasını sağlamaktır, o zaman özellikle Müslümanlar, bütün iş ve davranışlarında tam bir samimiyet sergilemelidirler.


“Oysa onlar sadece bâtıl dinlerden uzaklaşarak, saf bir inançla Allah'a kulluk etmek, namaz kılmak ve zekât vermekle emrolunmuşlardı ki, dosdoğru din de zaten budur.” (Beyyine, 98/5) ayet-i kerimesinde inancın ve ona bağlı olarak da işlerin, saf olması ve samimiyetle yapılması istenmektedir.


Samimiyetin olmadığı yerde riya ve hile olacaktır. Böyle bir toplum asla Müslümanların yaşadıkları bir toplum olmamalıdır. Bir yerde Müslüman varsa oraya riya, yalan, hile gibi ahlâken kabul edilemeyecek davranışlar girmemelidir. İslam’ın mü’min için uygun gördüğü davranışlar bütünü, ona mükemmeliyet kazandırır ve onu, davranışlarından herkesin hoşnut olduğu ideal bir insan yapar.


 Samimiyet, dinin özüdür, bu yüzden samimiyet, gösterişi bir tarafa bırakıp kulluğu sadece Allah’a özgü kılmaktır, Allah’ın, insanların içlerinden geçirdiklerini bildiğine iman etmektir. Samimiyet, herkesten önce Allah’a karşı gösterilmelidir. Allah’a karşı samimi olanlardan, bütün insanlar iyilik görecek ve herkes ondan emin olacaktır.


Samimiyet,  ruhun bedene kattığı değer gibi kişiye kimlik kazandırır. Ruh olmadan bedenin bir cesetten ibaret olup bir değer taşımadığı gibi samimiyetin bulunmadığı veya eksik olduğu işlerin sahibi de bir ceset gibidir!


Ayşe Mernuş TEPEBAŞI


Din Hizmetleri Uzmanı