Libya'da keskin iç savaşla devam eden deprem, Bahreyn ve Yemen'de mezhep çatışmasına dönüşüyor. Bazı ülkelerde ekonomik sorunlarla şekilleniyor bazı ülkelerde etnik krize hatta çatışma şeklinde kendini göstermeye başlıyor.

ABD Başkanı Barack Obama'nın "acil müdahale" isteğini, Fransa'nın hava sahasının kapatılması çabalarını, Kaddafi karşıtlarının İngiliz/Hollandalı askerleri esir almasını, Trablus güçlerinin karşı saldırıya geçip ağır hava saldırılarını izlerken, Kuzey Afrika'nın çok uzağındaki Basra Körfezi'nde belki de en çetin mücadele başlamak üzere.

Günlerdir Bahreyn'de Şii çoğunluk ile yönetici Sünniler arasında çatışmalar yaşanıyor, karşılıklı güç gösterisi yapılıyor. Yemen'de birkaç yıldır Şiiler'le Yemen hükümeti arasında çatışmalar devam ediyor. Hem Bahreyn'de hem de Yemen'deki ayaklanma, reform çağrıları ve çatışmalarda Suudi Arabistan da bu ülkeler kadar taraf durumunda.

Daha birkaç gün önce S. Arabistan Bahreyn'e tank ve zırhlı araçlar gönderdi, krize doğrudan müdahil oldu. Yemen'deki gerilim ise, bir süredir S. Arabistan ile Yemen yönetimine isyan eden güçler arasında şiddetli çatışmalara dönüştü. Hatta isyancı birlikler Suudi köylerine girdi, Suudi hava kuvvetleri bu grupların yaşadığı Yemen'e ait bölgeleri bombaladı.

Tunus ve Mısır'dan sonra Libya'da ABD müdahalesine kapı aralayan iç savaş tartışılırken aslında bir süredir gözler Suudi Arabistan'daydı. Sadece ABD ve Avrupa ülkeleri değil, Rusya, Çin ve Hindistan gibi dünyanın dev ekonomik güçleri de bu ülkede olabilecekleri öngörmeye çalışıyor.

Dünyanın önde gelen petrol üreticisi, uluslararası petrol fiyatları üzerinde belirleyici ve bölgesel siyasi denklemin ağrılık merkezi ülkelerden biri olan S. Arabistan'da başlayacak bir istikrarsızlık hem bölgeyi hem de küresel siyasi ve ekonomik ilişkileri sarsacak büyüklükte olacaktır.

Bölgede yaşanan depreme karşı tartışmasız tavır alan Suudi yönetimi, birkaç gündür tutuklamalar yapıyor. Son haliyle Şiilerin önde gelen isimlerinden 26 kişi gözaltına alındı. Gösteriler yasaklandı, sıkı tedbir uygulanıyor.

Ancak ülke içinden bir grup aydın ve ilim adamı adeta bir muhtıra yayınladı, reform çağrısı yaptı. Çağrının ana konusu ise hukuk devleti için gerekli önlemlerin alınması konusunda monarşiyi uyarmak.

S. Arabistan ABD ve İngiltere'nin bölgedeki en güçlü müttefiki. Yüz milyarlarca dolarlık silah pazarına sahip. Irak işgali ve diğer operasyonlar dahil her zaman tartışmasız ve güvenilir ortak...

Ancak bu ülkede, mezhep eksenli bir krizi beklemek artık ihtimal dışı değil. Alınan güvenlik önlemleri, ekonomik şartların iyileştirilmesi, hemen yanı başında harekete geçen dalganın Suudi sınırlarını zorlamasını önler mi? Önleyemeyeceği son gelişmelerle iyice ortaya belirginleşti.

Son yıllarda Şii yayılmasına karşı uykuları kaçan, Irak iç savaşında etkin bir taraf olan Suudi yönetimi, yayılmayı önlemek için Doğu sınırına yüzlerce kilometrelik güvenlik duvarı inşa etmeye bile girişti. Ancak kadere bakın ki, bu sefer, Kuzey Afrika'dan Basra Körfezi'ne uzanan kuşağı sarsan deprem Suudi yönetimi için bugüne kadarki en tehlikeli güvenlik sorununu ortaya çıkardı. Bu ülkede sorunlar aslında çok daha önce başlamıştı. Bir çoğumuzun hatırlamadığı bazı çok önemli ayrıntıları aktaralım.

12 Mayıs 2003'te Riyad'da çok büyük bir saldırı gerçekleşti. Elli kişinin hayatını kaybettiği saldırıyı El Kaide'nin yaptığı açıklandı. Hemen ardından 17 kişinin öldüğü bir başka saldırı gerçekleşti. Her ne kadar El Kaide yapmış olsa da saldırılarda "devlet izi" kendini belli ediyordu. Çünkü ordu malı patlayıcılar kullanılmıştı. Yine bu saldırılardan sonra ülkede yoğun çatışmalar yaşandı, günlerce operasyonlar yapıldı. Bazı çevreler S. Arabistan'da "şehir savaşları"nın başlayabileceğini öne sürüyordu.

Çok iyi planlanmış saldırıların ilki ABD'nin Vinell şirketinin merkezini havaya uçurmuştu. Diğer saldırı yabancıların, diplomatik misyon çevresinin kaldığı 200 villadan oluşan bir yerleşim kompleksine patlayıcı yüklü araçlarla girilmesi şeklinde gerçekleşti. Petrol şirketlerinin yönetim merkezleri vuruldu.

Suudi-Amerika ilişkilerinin kemik kadroları, ABD askeri istihbarat görevlileri ve CIA mensuplarının kaldığı yerleşim birimi vuruluyordu. Dönemin ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney ile bütünleşen Halliburton da hedefler arasındaydı.

Aynı yılın Kasım ayında Mekke sokaklarında El Kaide üyeleri ile güvenlik güçleri arasında çatışma çıktı. Yine Mekke'de El Kaide üyeli olduğu bildirilen iki kişinin yakalanacaklarını anlayınca kendilerini havaya uçurdukları duyuruldu. Bu olaylardan sonra yönetim camileri sıkı denetim altına aldı. Medya üzerindeki denetim daha da katılaştırıldı. Okul kitaplarında Hristiyan ve Yahudilerin aleyhine olan ifadeler çıkarıldı. Çok sayıda din adamı eğitime tâbi tutuldu. İslami yardım kuruluşları kontrol altına alındı.

Vinell, CIA ve ABD askeri istihbaratının öncü gücü olarak çalışan, Latin Amerika'da, Ortadoğu'da ve Vietnam'da karanlık işler çeviren, binlerce insanın ölümüne yol açan ABD "örtülü operasyonlar"ında rol alan, darbelerde ve iç savaşlarda adı geçen, Pentagon'un askeri müdahalelerinde yasal engellerle karşılaştığı kirli işlerde kullanılan, Türkiye dahil, bir çok ülkede faaliyet gösteren, Körfez Savaşı sonrası Kuzey Irak'ta "Kürtlere yardım" adı altında çalışan bir şirket ya da örgüt. Şirketin S. Arabistan'daki en meşhur görevi, 21 Kasım 1979'da Suudi yönetimini devirmek için çıkan ayaklanmayı bastırması olmuştu.

Vinell'in "ölüm timleri"nden oluşan üç bin paralı asker Kâbe'ye saldırdı. Kabe top ve mermi yağmuruna tutuldu. Açılan kapılardan tanklar içeri girdi. Kabe'deki kişileri öldürmek için zehirli gazlar kullandılar. Bodruma sığınan kişiler zehirli sularla öldürüldü. 400 kişi yakıldı. Tutuklananlar da Vinell'in adamları tarafından sorgulandı. İğrenç işkencelere tâbi tutuldular. Elleri, ayakları ve parmakları kesildi. 243 kişi idam edildi.

Geçtiğimiz yıllarda Suudi Arabistan'da yerel seçimler yapıldı. Sünnilerin ilgi göstermediği seçimlere Şii nüfus son derece örgütlü girdi. Ülkenin Doğu bölgesinde yaşayan Şiiler'in aynı zamanda petrol bölgelerinin sakinleri olduğu unutulmamalı. Öyleyse, bir taraftan Kuzey Afrika'da yükselen reform ve değişim dalgası diğer taraftan Körfez'de hareketlenen Şii dalgası S. Arabistan'ı baskı altına alacak demektir.

Bunlara bir de ülkede yıllardır devam eden, El Kaide görüntüsü verilen ama sistem içinde, özellikle asker ve istihbarat içinde kök saldığı düşünülen öfkenin de eklenmesi, S. Arabistan dosyasını aciliyetini gözler önüne seriyor.

Yıllardır mezhep kaygısından hareketle kapsamlı çalışmalar yapan ve tehlikeyi ülke sınırlarının ötesine taşımaya çalışan Suudi yönetimi, artık tehlikeyle kendi içinde yüzleşecek gibi. Eğer bu deprem, hangi gerekçeyle olursa olsun, S. Arabistan'ı vurursa, çok kanlı bir gelecek Ortadoğu'yu bekliyor demektir. O zaman ABD müdahaleleri de, iç savaşlar da, mezhep savaşları da ortaya saçılacak. Sadece bölgenin değil dünyanın siyasi ve ekonomik dengesi de çok ağır bir sarsıntı geçirecek...

İbrahim Karagül
[email protected]