Eşrefi Mahlûkat olarak yaratılan insanoğlu, kendisine Yaratan tarafından bahşedilen bu dünyayı cehenneme çevirmek ve içindekilere yaşadıkları dünyayı dar etmek için sanki özel bir çaba harcıyor.

Bu dünyada hayvanlar âlemini bir şekilde anlıyoruz.

Çünkü Allah’u Teala onları öyle yaratmış ve dengeyi öyle kurmuş.

Ancak insanı bunlardan ayırmış, ona kendi ruhundan üflemiş ve Eşrefi Mahlûkat yani “Yaratılanların en şereflisi” demiş.

Yalnız Allah’ın bu lütfu bile insanların birbirlerine insanlık dışı muamele etmelerini engellemiyor.

Çaresiz kalan insan ise kendini savunma ve kollama adına birlikte yaşayarak toplulukları meydana getiriyor.

Toplulukları meydana getiren insan yine birbirine rahat vermiyor ve topluluğun içerisinde de aşiret, sülale, aile gibi başka gurupların oluşmasına sebep oluyor.

Hatta bunlarda birbirine zulüm etmeyi engelleyemiyor o zamanda aynı işi yapan insanlar kendilerine gelebilecek tehlikeleri birlikte aşabilmek adına Sivil Toplum Kuruluşları (STK) oluşturuyor.

Bu STK’lar da günümüzde sendika, cemiyet, birlik, oda gibi isimlerle karşımıza çıkıyor.

Lakin içerisindeki insanları koruyup kollaması gereken bu kurumlara bakıyorum onlar da kendi içinde kümelere ayrılmış ve birbirlerinin kuyularını kazmakla meşguller.

Ve birilerini memnun etmek ya da kendi şahsi çıkarlarını korumak için başlıyorlar korumak zorunda oldukları insanları yemeye dışlamaya.

İşte bugünkü TÖRPÜ’de de yukarıda yazdığım duruma gelmiş iki çok önemli Odamızdan bahsetmek istiyorum.

Bunlardan biri Tabipler Odası diğeri ise Diş Hekimleri Odası.

Bu iki odamız da insanoğlu için vazgeçilmez meslekteki insanların bir araya geldiği bir STK.

Sahi bu iki odamız neden kuruldu?

Kuruluş Amaçları nedir?

Neler yaparlar?

Kimlerle oturup, kalkarlar?

Hangi Sosyal faaliyetin içinde yer alırlar? vs.vs.vs.

Bilen var mı? Çünkü ben bilmiyorum?


En azından bildiğimi sandığım hiçbir şeyi bunlarda göremiyorum...

Yıllar önce Tabipler Odası Başkanı Opr.Dr.Faruk Atlı iken çok sık olmasa da Tabipler Odası’nın faaliyetlerine şahit olurduk.

Ne zaman ki Faruk Atlı gitti ondan sonraki gelen başkanların hepsi odayı 14 Mart Tıp Bayramında DSİ Cumhuriyet Salonunda bedeli mukabili üyelerine yemek veren (ki bu yemeği verirken bile kendi gibi düşünmeyenleri davet etmediler) bir kurum haline geldi.

Tabipler Odasının yeri şu an neresidir? Başkanlığını kim yapar?

Bilmiyorum ancak kendimce bildiğim bir şey var ki oda Tabipler odası Başkanının bu odayı “UYKU ODASI” gibi algılayıp;

Duyması gerekenleri duymamak için kulaklarının üzerine yattığı,

Görmesi gerekenleri görmemek için gözünü kapattığı,

Bilmesi gerekenleri bilmemek için toplum içine çıkmadığıdır.


(Örnek mi? Son zamanlarda doktorlara yapılan ve haksız olduğu öne sürülen ve karakol ile adliyeye kadar intikal eden işlemlere kayıtsız kalması, bırakın müdahale etmeyi, her nedense ağzını dahi aç(a)maması ve her biri bir yerlere sürülen doktorlarla ilgili herhangi bir tepki vermemesi…Sahi Sayın oda başkanı; yoksa doktorlar sizin değil de Kabzımallar Odası'nın mı üyesi? )

Gelelim Diş Hekimleri Odasına.

Başkanının adını bilirim; Mahir Şişman!

‘Hiç gördün mü?’ derseniz eğer ‘Evet 1 yada 2 defa” derim.

‘Peki tanıyor musun?’ derseniz “Valla karşımdan gelse tanımam ne yapalım belki de yaşlandık” cevabını veririm.

Ancak sizler de takdir edersiniz ki benim onu şahsen tanımam önemli değil. Bizim onu yapmış olduğu hizmetlerle tanımamız gerekmez mi?

Şu yukarıda Tabipler Odası için sorduğum soruların aynısı Diş Hekimleri Odası içinde geçerli.

Lakin işin daha da acı tarafı bu odalar hakkında kulağıma gelenler hiçte iç açıcı değil.

Bu iki çok önemli odamızda birçok şeyin bir tarafa bırakıldığı ve “UYKU ODASI” haline getirildiği ve birilerinin de bu odaları “KORKU ODALARI” yapmaya çalıştığı söylentileri had safhada bulunuyor.

İnşallah; bu iki odamızın sayın başkanları bir basın toplantısı düzenler ve son günlerde had safhaya gelen bu söylentilerin asıllarını bize açıklar, ya da biz buradan kulağımıza gelenleri yazmaya devam ederiz...

Başka bir TÖRPÜ’de görüşmek üzere...


KONUK GAZETECİ-YAZAR:
Melih TUFAN