Ölüm gibi bir kopma anında farklı olanı düşünmek!
Ölümlerin arkasından yazı yazmak hiç de kolay değildir. Özellikle bizim ülkemizde öyledir.
Profesör Türkan Saylan’ın ardından yazmak için bilgisayarın önüne oturduğumda bunun ağırlığını bir kez daha hissettim.
Peki, yazmak zorunda mıyım?
Evet.
Çünkü Türkan Saylan sıradan bir insan değildi.
Kendisini yakından tanımadım.
Ama çok iyi biliyorum, bütün ömrü mücadeleyle geçti. Neyin doğru olduğuna inanıyorsa, hayat boyu bunun kavgasını verdi.
Yıldığını sanmıyorum.
Savaşı önce cüzzama karşıydı.
Aynı zamanda cehaletle savaşırken, özellikle eğitimde kızların önünü açmak için büyük uğraş verdi.
Kim bilir, belki de başkalarına hayata dair umut aşılamaktı, Türkan Saylan’ın kendi yaşamında bulduğu gerçek anlam...
Kimileri daha iyi hisseder, hayatın dönüşü olmayan tek yolculuk olduğunu...(*)
Onun için de hayatını mücadele üzerine kurar, bütün ömrünü mücadeleyle geçirir.
Kendi doğruları için, kendi inançları için verdiği kavgada kendi yaşamının anlamını, bunun ipuçlarını yakalar çünkü...
Kolay değildir böyle hayatlar.
Ama güzeldir.
Türkan Saylan’ınki de böyle olmalı.
Zor ama güzel bir hayat...
Peki, ‘filmin sonu’nu gördü mü?
Sanmıyorum, o da görmedi.
Çünkü film hayatın kendisi, devam edip gidiyor.
Bizler de bir varız, bir yokuz.
Bu bakımdan Türkan Saylan da istisna değildi.
Ancak, tüm ömrünü kendi doğrularının peşinde kararlı bir mücadeleyle geçirmenin iç huzuruyla, kendi kendisiyle barışık halde bir başka dünyaya gittiği söylenebilir.
Ben böyle hissediyorum.
Yazımda, hep Türkan Saylan’ın kendi doğruları, kendi inançları diyorum.
Evet öyle.
Bunu özellikle belirtiyorum.
Çünkü onun doğrularıyla benimkiler, onun inançlarıyla benimkiler her konuda uyuşmuyordu.
Türkan Saylan’ın laiklik anlayışıyla, çağdaş yaşam anlayışıyla benimkiler arasında farklar vardı.
Türkan Saylan’ın asker-siyaset ve asker-demokrasi ilişkisine bakışıyla benim bakışım örtüşmüyordu.
Fakat, Türkan Saylan’ın 2007’deki Cumhuriyet mitingleri sırasında “Darbeye karşıyım!” demesini önemsemiştim.
Geçiyorum bu konuyu...
Ölümler öyle kopma anları ki, oturup hayatta bazı şeyleri sorgulamaya yarayabiliyor.
Ben de Türkan Saylan’ın ölümüyle bir noktayı yine düşündüm.
Kendi doğrularımız, kendi inançlarımız için elbette mücadele edelim.
Ama bunu yaparken başkalarının doğru ve inançlarını da gözardı etmeyelim.
Doğruları kendi tekelimize almaya kalkışmayalım.
Yanlış olan budur.
Hayatın bin bir renginin içinde gerçek bir değil bin yüzlüdür.
Bu gerçeğin ne kadar ayırtına varabilirsek, hem insan olarak hem toplum olarak çok daha barış içinde yaşayabiliriz.
Kavgalarımızı, ortak bir platformun dışına taşırmadan, demokrasi zemininde yapabilmeliyiz.
Demokrasi hepimize lazım.
Farklılıklara tahammül ederek, farklılıklara tolerans göstererek, farklı olanla diyalog kanalları açarak yaşanan hayatların çok daha huzurlu olacağına inanıyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle Türkan Saylan’a Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarının acısını paylaşıyorum.
HASAN CEMAL
MİLLİYET
————————————
* Henry Miller’in Paris Üzerine adını taşıyan kitabının bir yerinden...