Yargı ve siyaset ilişkisi

Abone Ol


12 Eylül HSYK’yı kurmuş, Adalet Bakanı ile Müsteşar’ı kurula dahil etmişti...

İyi de bugün, hiçbir makul sebep olmadan Ergenekon savcı ve hâkimlerini başka yerlere atamaya çalışan kim, Adalet Bakanı mı, HSYK’nın hâkim üyeleri mi?

Van Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın meslekten ihracına dair ‘ibret-i alem’ kararı HSYK’ya Bakan mı aldırtmıştı, yoksa Bakan’a rağmen yargıç üyeler mi?!
Türkiye’de sorun “yargıya siyasetin müdahalesi” değildir; çünkü yargı bağımsızdır. Türkiye’de sorun, bağımsız yargının “tarafsızlığını” sağlayacak sistemleri kuramamış olmamızdır.

Adalet Bakanı?

Bizde yargıya askerlerin müdahalesi 12 Mart Muhtırası’yla başladı. O zamana kadar Yüksek Hâkimler Kurulu’nun 18 üyesinden 6’sını parlamento seçiyordu. Askerler, parlamentoya bu yetkisinden vazgeçmesini kabul ettirdiler!
Hâkimlerin hâkimleri seçmesine literatürde “kooptasyon sistemi” deniliyor. ‘Al gülüm ver gülüm’ sakıncası yaratan bu sistem dünyada terk edildiği halde bizde hâlâ Anayasa Mahkemesi ve HSYK için savunuluyor; hem de “yargı bağımsızlığı”nın gereği sanılarak!

12 Eylül bu “kooptasyon”u keskinleştirdi, Meclis’in yetkilerini budadı, bütün karar yetkisini HSYK’ya, Yargıtay üyelerinin seçtiği 5 hâkimin eline verdi. Sadece Adalet Bakanı ile Müsteşarı’nı HSYK’ya dahil ederek ve sekreteryayı bakanlık bünyesine alarak bir ölçüde denge kuracağını zannetti. Şimdi belli çevreler buna bile tahammül edemiyorlar.

Halbuki, Prof. Kemal Gözler, Adalet Bakanı’nın birçok Batılı ülkede bu kurullara katıldığını hatırlatarak diyor ki:
“Parlamenter bir demokraside adalet hizmetlerinin iyi işlemesinden parlamentoya karşı hâkimler veya Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu değil, doğrudan doğruya Adalet Bakanı sorumludur. Dolayısıyla böylesine bir sorumluluk altında bulunan Adalet Bakanının hâkimleri atamak ve denetlemekle görevli bir kurulda bulunmasından daha doğal bir şey olamaz. Adalet Bakanını bu kuruldan çıkarmak isteyenlerin, HSYK’nın kime karşı ve nasıl sorumlu olacağını da göstermeleri gerekir...” (Türk Anayasa Hukuku Dersleri, sf. 487)

Dünyada nasıl?

Dünyadaki gidiş, hâkim ağırlıklı ama üyelerin sadece yargıçlar tarafından seçilmediği sistemler yönündedir. Doç. Dr. Serap Yazıcı’nın belirttiğine göre, ‘Venedik Komisyonu’nun yargıya ilişkin 2007 raporunda belirtildiği gibi, HSYK türü kurumlara üye seçme konusunda “sadece yargı organlarının yetkilendirilmesi, kooptatif bir kast sistemine yol açmakta, kurul üyelerinin seçiminde sadece siyasi organların yetkilendirilmesi ise yargının bağımsızlığını tehdit etmektedir. Bu nedenle Venedik Komisyonu bu tür kurullar için üyelerin bir kısmının yargı organlarınca, bir kısmının ise parlamentolarca seçileceği karma bir modelin en uygun çözüm yolu olacağını vurgulamaktadır.” (Yeni Bir Anayasa Hazırlığı ve Türkiye, sf. 127)

Bizde ise yargı bağımsızlığının kapalı bir kast sistemi olmayı gerektirdiği sanılıyor. Bu kapalılık karşılıklı güvensizlikler ve yargı üzerine bitmez tükenmez tartışmalar yaratıyor.
Çözüm olarak, hem Anayasa Mahkemesi hem HSYK için oligarşik kooptasyon sistemini bırakıp dünya demokrasilerindeki üye seçme usullerini kabul edelim, o zaman birçok tartışma sona erer, yargıya güven artar.
{ "vars": { "account": "G-V2K9QJTT0J" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }