Katar Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhammed Muhtar eş-Şankıti, Türkiye ile Suriye arasında kurulabilecek stratejik bir yakınlaşmanın, İsrail için ciddi bir tehdit algısı yarattığını vurguladı.

ABD’li Diplomat Açıklıyor: İsrail’in Bölgedeki Hedefi Türkiye
ABD’li Diplomat Açıklıyor: İsrail’in Bölgedeki Hedefi Türkiye
İçeriği Görüntüle

“BOĞAZ’DAN GOLAN’A UZANACAK BİR HAT, İSRAİL’İ ENDİŞELENDİRİYOR”

Anadolu Ajansı’na konuşan Prof. Dr. Şankıti, Türkiye ile Suriye arasında oluşabilecek olası iş birliğini, "Boğaz’dan Golan’a uzanacak stratejik bir hat" olarak tanımladı. Şankıti, bu tür bir gelişmenin, İsrail'de güvenlik ve jeopolitik açıdan büyük rahatsızlık oluşturduğunu ifade etti.

“İSRAİL, YALNIZCA FİLİSTİN’İ DEĞİL, BÜTÜN BÖLGEYİ KONTROL ALTINA ALMAK İSTİYOR”

İsrail'in yalnızca Filistin üzerindeki etkisiyle yetinmediğine dikkat çeken Şankıti, bu ülkenin uzun vadede bölgede tam bir güç hakimiyeti kurmayı hedeflediğini belirtti. Şankıti, “İsrail için fark etmiyor; dost da olsa düşman da olsa bölgede yükselen her aktörü tehdit olarak görüyor. Türkiye'yi de bu bağlamda değerlendiriyor” dedi.

“OSMANLI GAZZE’Yİ SONUNA KADAR SAVUNDU, BUGÜN AYNI ROLÜ TÜRKİYE ÜSTLENİYOR”

Tarihi perspektiften de değerlendirme yapan Şankıti, Gazze’yi son savunan gücün Osmanlı İmparatorluğu olduğunu hatırlattı. Türkiye'nin bugün tarihsel sorumluluğuna benzer bir stratejik pozisyon üstlendiğini söyleyen akademisyen, İsrail'in bu nedenle Türkiye’yi uzun vadede potansiyel rakip olarak gördüğünü vurguladı.

“SURİYE HALKI, DEVRİM UMUDUNU KAYBETMEDİ”

Suriye'deki halk hareketlerine de değinen Şankıti, Arap Baharı’nın diğer örneklerinden farklı olarak Suriye Devrimi’nin hâlâ umut vadettiğini belirtti. Türkiye'nin bu süreçte hayati bir destek sunduğuna dikkat çeken Şankıti, “Türkiye olmasaydı, Suriye halkı çoktan bastırılmış olurdu. Türkiye, bu direnişe stratejik derinlik kazandırdı” dedi.

“İİT, ETKİLİ BİR KARAR MEKANİZMASINA SAHİP DEĞİL”

İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) etkisiz kaldığını söyleyen Şankıti, bölgedeki birçok ülkenin bağımsız bir stratejik irade geliştiremediğini ifade etti. Karar süreçlerinin dış müdahalelere açık olduğunu belirten akademisyen, “Mesele kaynak eksikliği değil; siyasi irade eksikliği. İsrail’e karşı güçlü bir duruş sergileyemiyorlar çünkü kararlar bağımsız değil” dedi.

“2 MİLYAR MÜSLÜMAN GAZZE’YE SU GÖTÜREMİYORSA, SORUN İMKÂNSIZLIK DEĞİL”

İslam dünyasının İsrail’le ilişkileri kesebilecek ekonomik ve diplomatik güce sahip olduğunu hatırlatan Şankıti, buna rağmen etkili hiçbir adım atılmadığını dile getirdi. “Bugün 2 milyar Müslüman, Gazze’ye su ve gıda ulaştıramıyorsa bu, imkânsızlıktan değil; irade boşluğundandır” sözleriyle eleştirilerini sürdürdü.

“ÇİN YÜKSELİYOR, ABD İSRAİL YÜZÜNDEN ZAYIFLIYOR”

Dünya siyasetindeki güç dengelerine de değinen Şankıti, ABD’nin küresel alandaki gücünün zayıfladığını ve bunun temel nedenlerinden birinin İsrail’e verdiği koşulsuz destek olduğunu söyledi. Çin’in ise yükselen bir güç olarak derin ve kalıcı bir dönüşüm inşa ettiğini ifade etti. “Bir düşünür Rusya’yı fırtına, Çin’i ise iklim değişikliği olarak tanımlar. Çin yavaş ilerliyor ama yapısal bir dönüşüm sağlıyor. İslam dünyası bu dengeye göre pozisyon almalı” diye konuştu.

“ABD’DE SİYONİZM, STRATEJİ DEĞİL NEREDEYSE İNANÇ MESELESİ”

ABD'deki siyasi ve dini çevrelerin İsrail'e olan desteğine dikkat çeken Şankıti, bu ilişkinin yalnızca stratejik değil, aynı zamanda ideolojik bir bağ taşıdığını vurguladı. “Amerika’da birçok dini grup arasında büyük farklılıklar olsa da konu İsrail olduğunda neredeyse tapınma düzeyinde ortaklık görülüyor. Siyonizm ile Anglosakson Protestanlık arasında siyasi değil, inanç temelli bir yakınlık var” değerlendirmesinde bulundu.

“İSLAM DÜNYASI ORTA YOLDA, AMA STRATEJİK BOŞLUKTA”

İslam dünyasının doğu ile batı arasında köprü işlevi gördüğünü belirten Şankıti, bu jeopolitik konumun büyük güçlerin müdahalesine açık hâle geldiğini söyledi. “Biz ne tam doğuluyuz ne de batılı. Stratejik olarak ortada duruyoruz. Ancak bu pozisyon, bizi çatışmaların merkezine çekiyor. Artık İslam dünyası bu boşluğu doldurmalı ve kendi gücünü inşa etmeli” dedi.