Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'daki Deniz Feneri e.V. Derneği'yle ilgili haberlere gösterdiği tepki iki önemli soru işaretine yol açtı:

1- Başbakan, Aydın Doğan'a şantaj yaparak basını susturmak mı istiyor?

2- Başbakan, Deniz Feneri e.V ile ilgili iddiaları perdelemeye mi çalışıyor?

İddialar neler?

Söz konusu haberlerin kaynağı, Alman savcılığının düzenlediği iddianameydi. İddianameyi ve Başbakan'ı da ilgilendiren iddiaları CHP lideri Deniz Baykal gündeme getirdi.
Baykal, iddianameyi, dün düzenlediği basın toplantısında tekrar okudu:

İddianamede, Almanya'daki Deniz Feneri e.V'nin, topladığı yardım paralarının bir kısmını Türkiye'ye aktardığı yer alıyor.
Yine bu paraların bir kısmının Türkiye'de eskiden RP'yi, bugün ise AKP'yi destekleyen yayın organlarının ihtiyaçları için kullanıldığı öne sürülüyor.

İddianamede, tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin kaldırılması için Türk hükümeti tarafından baskı yapıldığı ifade ediliyor.
Baykal'ın iddianameden okuduğuna göre, sanıklar Mehmet Gürhan ve Firdevs Ermiş, ifadelerinde, Başbakan'a teslim edilmek üzere para devir teslimi yapıldığını iddia ediyorlar.

(Başbakan Erdoğan, ifadenin Başbakan'a değil, 'Başbakanlık'a şeklinde olduğunu söyledi)

Ayrıca soruşturma sürecinde, RTÜK Başkanı Zahid Akman'ın paraların Türkiye'ye aktarılmasında kuryelik yaptığı iddia edildi ve Alman polisinin Akman hakkında bilgi istediği de yansıdı. Akman iddiaları reddetti.

Başbakan ve bakanların görevi

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na para teslim edildiğini söylemek çok büyük, çok önemli bir iddiadır.

Başbakan, bu iddia karşısında yetkilerini kullanmalı; Başbakanlık Teftiş Kurulu'nu görevlendirmeliydi. Ayrıca, Türk adalet makamlarını da göreve çağırmalıydı.

Başbakanlık hesaplarına böyle bir para yatırılıp yatırılmadığını veya Başbakanlık adına birinin böyle bir parayı alıp almadığını ortaya çıkarmak Başbakanlık müfettişleri için çok kolaydır.
Keza, Almanya'daki vatandaşlarımızın dini ve insani duyguları kullanılarak toplanan bu paraların Türkiye'de yasadışı olarak bazı şirketlerin faaliyetlerinde kullanılması da yine Maliye ve Sanayi -Ticaret bakanlıkları tarafından denetlenmesi ve açıklığa kavuşturulması gereken bir konudur.

Maliye ve Sanayi bakanları da bu konudaki yetkilerini kullanmak zorundadırlar.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın adının geçirildiği iddialara verilecek yanıt bu olmalıdır.

Aydın Doğan'a şantaj

Başbakan Erdoğan, bu iddialar karşısında ne yaptı?

İddiaları açıklığa kavuşturmak üzere talimat vermek yerine Aydın Doğan'ı suçladı. Doğan Grubu gazetelerinin bu haberleri, "Aydın Doğan'ın Hilton ve RTÜK işleri olduğu için yazdıklarını" öne sürdü.

Aydın Doğan'a, "Size bir hafta süre, ya gerçekleri yazarsınız ya da hafta sonu ben açıklarım" diyerek konuyu Deniz Feneri e.V'den başka bir konuya çekti.

Deniz Feneri e.V haberlerinin kaynağı Aydın Doğan değil. Alman adli makamları. Konuyu Türk kamuoyuna taşıyan ana muhalefet lideri. Bu sürecin hiçbir yerinde Aydın Doğan yok.
Buna karşın Başbakan'ın Aydın Doğan'a, "Bir hafta yayınlarına bakacağım, eğer uygun yayınlar olursa sorun yok, olmazsa hakkında açıklama yapacağım" mesajı vermesi bir şantajdır.

Varsa, beklemeden açıklamalı

Eğer Başbakan, Aydın Doğan'la ilgili usulsüzlük, yolsuzluk yaptığı, imtiyaz istediği, yasadışı taleplerde bulunduğu bilgilerine sahipse bunu bir hafta beklemeden açıklamalıdır. "Bir hafta süre veriyorum" demek, "Ya basını sustur ya da..." demektir.

Aydın Doğan ise Başbakan'a hemen yanıt verdi:
"Bir gün bile bekleme, ne biliyorsan açıkla" dedi ve ekledi:
"Bizde biat kültürü yoktur."

Bu tür baskı ve şantajlarla Aydın Doğan daha önce de karşılaştı. Hepsine direndi, önemli paralar kaybetti ama boyun eğmedi.

Her yıl devletin onlarca denetim elemanı Doğan Grubu'nun şirketlerini aylarca denetliyor. Rutin denetim yetmiyor, rutin dışı özel denetimler de yapılıyor. Şu anda Doğan Grubu'nda devletin 19 müfettişi denetleme yapıyor.

Bugüne kadar bir hırsızlık, yolsuzluk, hortumlama çıkmadı. Aksine, Aydın Doğan her yıl vergi şampiyonu olarak devletten takdirname almayı sürdürüyor.

Bu itibarla, Aydın Doğan bu şantaja da boyun eğmeyecektir. Ancak Başbakan'ın kullandığı yöntem, demokrasi ve basın özgürlüğü anlayışı bakımından sorunludur.

FİKRET BİLA
YÖN
MİLLİYET