CHP, İstanbul Belediye Başkanlığı için Kemal Kılıçdaroğlu'nu tercih etti. Kılıçdaroğlu'nun, Deniz Baykal'a rakip olabileceği söylentilerinin yaygınlaştığı bir dönemde, kaybetme ihtimali yüksek bir seçime sokulması, acaba taktik mi?
Hayır... bu kadar kötü niyetli olmayalım ve muhtemelen, İstanbul'daki kamuoyu araştırmalarında Kılıçdaroğlu isminin öne çıktığını kabul edelim.
Bir zamanlar, Türkiye, enerji darboğazı yaşıyordu ve parti liderleri rakip gördükleri isimleri Enerji Bakanlığı koltuğuna oturtuyordu.
Ecevit döneminde Deniz Baykal, Demirel'in başbakanlığı sırasında da, Kamuran İnan Enerji Bakanı olmuş ve elektrik kesintilerinin faturasını, hiç değilse kısmen yüklenmek zorunda kalmışlardı.
Baykal'ınki de buna benzer bir taktik olabilir ama, Kılıçdaroğlu, İstanbul seçimlerini kazanmasa dahi, ulaşacağı oy oranıyla Baykal'ın karşısına rakip olarak çıkabilir.
Tuncer Kılınç ve Ergenekon
Emekli Org. Tuncer Kılınç, "MGK Genel Sekreterliği'nin, Türkiye'de üretilen istihbaratın koordine edildiği bir makam olduğunu" söyledi ama, "Ergenekon diye illegal bir örgütün varlığından haberdar olmadığını" da sözlerine ekledi.
Tuncer Kılınç, 2001-2003 arasında MGK Genel Sekreteriydi. Tuncay Güney'in, 2001'de Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan tarafından alınan ifadesi, Kılınç Paşa'ya ulaşmadı mı?
Kılınç, kurumlar arasındaki istihbarat yarışının, bilgi kaçırılmasına yol açtığını belirtiyor fakat konu, Adil Serdar Saçan tarafından, DGM Savcılığı'na da intikal ettirilmişti.
Dosya, uzunca bir süre DGM Savcısı Muzaffer Yalçın'ın elinde kaldı. Dolayısıyla, istihbarat örgütlerinin birbirinden bilgi kaçırması şeklindeki bir izahat yetersiz kalıyor.
Mamafih, Susurluk döneminde, Özel Tim'in yanı sıra, JİTEM'in yasadışı faaliyetleri söz konusu edildiğinde, askerler, ordu içinde JİTEM diye bir yapılanma olmadığını da söylemişlerdi. Bu yüzden, Org. Tuncer Kılınç'ın ifadeleri bana pek inandırıcı gelmiyor.
Tuncer Kılınç, Susurluk kazası sonrasında, Veli Küçük'ün Abdullah Çatlı ile ilişkisini hiç duymadı mı?
JİTEM'le birlikte çalışan Yeşil'in adını işitmedi mi? O tarihte, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri değildi ama, 1995-1998 arasında Milli Savunma Bakanlığı'nda müsteşardı.
Demek, Tuncer Kılınç, işgal ettiği makam gereği bilmesi icap edenleri bilmiyor ama işiyle hiç ilgisi olmayan konularda geniş malûmat sahibi.
2003'te, Brüksel'deki Türk Büyükelçiliği'nde yapılan toplantıda sarf ettiği sözleri hatırlayalım:
"Başörtüsünün din ile alâkası yoktur.
Anadolu kadını rüzgârdan, yağmurdan korunmak için başını örtmüştür. Olmuştur şalı, olmuştur başörtü...",
"İslâm'da hacı hoca yoktur. İslâmiyet'i evde ananızdan babanızdan öğreneceksiniz...",
"Cem evlerini kuranlar bölücüdür.", "PKK, AB'nin gerçekleştirdiği bir örgüttür. 30 bin insanımızın ölmesine AB sebebiyet vermiştir...",
"Türkiye'nin en yanlış politikası, dar para politikasıdır. Elimizde olsa, beyaz kâğıdı alıp Türk parasını basarız. Darphaneyi 24 saat çalıştırırız."
Paşamızın, JİTEM'den ya da Ergenekon'dan hiç haberi olmamış; lâkin, ekonomiden cem evlerine, AB'den İslâmiyet'e kadar bir dizi konuda fikir sahibi.
Keşke herkes kendi dalında derinleşip uzmanlaşsa. Belki o zaman Türkiye ayakları üzerinde durabilir.
TSK hepimizin
Tuncer Kılınç'ın bir cümlesine takıldım: "1960'ta bir ihtilâl yaşamışız, daha sonra 12 Mart ve 12 Eylül... sonra da 28 Şubat süreci.
Bu süreçlerde kendilerini mağdur hisseden kesimler silâhlı kuvvetlerden rövanş alma, öç alma peşine düşmüşler."
Askerin kışlasına çekilmesi, siyasete müdahale etmemesi, Genelkurmay başkanlarının politik demeçler vermemesi, e-muhtıralarla seçilmiş kişilerin önünün kesilmemesi için çaba sarf edenleri, özet bir ifadeyle, demokrasi ve insan haklarını savunanları, "Türk Silâhlı Kuvvetleri'nden rövanş almaya çalışan" kişiler olarak göstermek doğru mu?
Darbe yapacaksın, düzmece mahkemeler kurup, seçkin politikacıları asacaksın, hapishaneye attıklarını işkenceye maruz bırakacaksın; Diyarbakır Cezaevi'nde çekilen çileler PKK'ya zemin hazırlayacak, JİTEM olup adam öldüreceksin, haraç keseceksin; andıçlar yazıp vatandaşları fişleyecek, memleketin güzide insanlarını PKK işbirlikçisi ilân edeceksin, karalayacaksın; gazetecileri "makbuldür", "makbul değildir" diye akreditasyona tâbi tutacaksın...
Sonra "Eleştiri yapanların kuyruk acısı var" diyeceksin. Oysa, Türkiye'de, hemen herkes Türk Silâhlı Kuvvetleri'ne saygı duyar; hemen herkes ordusuyla övünür, şehitler için gözyaşı döker.
Kimse, ordunun itibarı arkasına gizlenip, kendi yanlışlarını, yasadışı faaliyetlerini ya da demokrasiye ters düşen hedeflerini savunmaya kalkışmasın.
Nazlı Ilıcak
[email protected]
Sabah
Ekonomiden memnun musunuz?
Ankete Katıl
Trend Haberler
Sina Bilgiç kimdir, neden öldü, kaç yaşındaydı? Sina Bilgiç hayatını kaybetti!
DenizBank çöktü mü, DenizBank neden açılmıyor? 1 Aralık DenizBank Mobil erişim sorunu
Mutluluğa 'evet' dediler! Genç çifte üç cocuk tavsiyesi
Esra Erol'da İbrahim Haymana - Zeynep Haymana olayı nedir?
Sami Kırkuşu neden öldü? Müge Anlı'da Sami Kırkuşu'nu kim öldürdü?
Türkan Koç Yener kaçtı mı? Türkan Koç Yener nerede, Arnavutluk'ta mı?