KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın iki tavrını çok beğendim. Biri, Ergenekon soruşturmasında ölçüyü aşan uygulamaları eleştirirken yaptığı şu uyarıdır:

“12 Mart geldi, darbecilik işine bulaşanları aldı. Sonra döndü Tarık Zafer Tunaya’yı, Bülent Nuri Esen’i almaya başladılar ve iş sulandı... 12 Mart demokrasi düşmanı harekete dönüştü.”
Günay, Ergenekon konusunda darbecileri elbette soruşturmak gerektiğini ama darbe karşıtı olduğu herkesçe bilinen Türkan Saylan’a ve ÇYDD’ye yapılanların “çok tatsız, çok saptırıcı bir şey” olduğunu söylüyor, uyarıyor. Bugünkü Milliyet’teki açıklamasında da bu doğru tavrını devam ettiriyor.
Günay’ın çok beğendiğim öbür tavrı, iki büyük hukukçumuza gösterdiği kadirşinaslıktır: Ankara’daki cumhuriyet mimarisini değerlendirmeye özel bir önem veren Günay, 1926’da yapılan ‘Eski Adliye Binası’nı kültür merkezine dönüştürürken, geçmişte ağır ceza duruşmalarının yapıldığı iki büyük salona iki büyük hukukçumuzun adını verdi: Prof. Ali Fuat Başgil ve Prof. Faruk Erem kültür salonları!.. Alkışlıyorum.


İki büyük hukukçu

Ceza hukuku profesörü merhum Prof. Faruk Erem, sadece ceza hukuku ilminin büyük isimlerinden biri değildir. Üstün bir meziyeti daha vardır: 27 Mayıs’ın çılgın günlerinde hukuk profesörleri “Geçmişe yürüyen ceza yasası yapılabilir, olağanüstü mahkeme kurulabilir” diye utanmazca fetvalar yayımlarken, Prof. Faruk Erem bunu reddetmişti!

Hukuku günün siyasi fırtınalarının üstünde tutma bilgeliğini ve cesaretini göstermişti.

Merhum Ali Fuat Başgil ise anayasa hukuku profesörüydü. Siyasi görüşleri CHP’ye değil, DP’ye yakındı.

27 Mayıs darbesinden önce Bayar ve Menderes kendisini davet edip “Hocam, ne yapalım?!” diye sorduklarında, Başgil, CHP’nin de savunduğu bir tezi çözüm olarak tavsiye etmişti:

“Tahkikat Komisyonu’na son verin! Menderes istifa etsin ve derhal erken seçim kararını açıklayın!”

Menderes bunu kabul edecek ama Bayar engelleyecek ve 27 Mayıs darbesi gerçekleşecekti!

Hatta Başgil, DP’nin CHP ile koalisyon halinde bir seçim hükümeti kurmasını bile önermişti; muhalefetin kaygılarını gidermek için.

Hukuku siyasal kanaatlerinin üstün de tutma erdemine bir örnektir bu!

Başgil 27 Mayıs’ta tutuklandı! Hapse atıldı! Ama yılmadı İhtilal Mahkemesi’nin huzurunda “DP, Anayasa’yı ihlal suçu işlememiştir” diye konuştu.

Rahmetli Başgil bizde “liberal devlet”i savunan ilk hukukçuydu.

Değişik hukukçular

Darbe fetvacısı olanlar da Başgil ve Erem’de örneklerini gördüklerimiz de “hukuk profesörü” idiler!

Aralarındaki fark, darbeseverlerin hukuka alet gözüyle bakmaları, siyasi görüşleri için araç gibi kullanmak istemeleridir!
Ertuğrul Günay’ın hatırlattığı 12 Mart Muhtırası’nı Cumhuriyet gazetesi “Devrimci ordunun sesi” diye alkışlamıştı; Doğan Avcı’nun önerdiği darbe hareketi sanmışlardı çünkü!

Cumhuriyet ancak ‘darbenin rengi’ belli olunca karşı çıkacaktı!

Darbeciliğe hukuk ve demokrasi ilkesiyle değil, “darbenin rengine” göre tavır almak çok eski bir siyasi ideolojidir ve ciddi bir sorundur.

Bu yönde dernekler bile kurmuşlardır!

Bugün Ergenekon soruşturmasının aşırılıklarını eleştirmek demokratik ve hukuki bir görevdir. Bu aşırılıkları kullanarak darbeciliği aklamaya çalışmak ise ayıptır; demokrasiye ve hukuka karşı ayıp!

TAHA AKYOL
MİLLİYET