Cumhurbaşkanlığı Forsu'nu tasarladığı halde ismi resmi belgelerde hiç anılmayan Deniz Matbaası Başressamı Tengüz'ün hikayesine, Cumhurbaşkanlığı Sanat Koleksiyonu kitabında yer verilerek, ressama iade-i itibar yapılacak.


Atatürk'ün talebiyle Cumhurbaşkanlığı Forsu'nu tasarladığı halde ismi resmi belgelerde hiç anılmayan Deniz Matbaası Başressamı Hüsnü Tengüz'ün hikayesine, önümüzdeki günlerde yayınlanacak Cumhurbaşkanlığı Sanat Koleksiyonu kitabında yer verilerek, ressama iade-i itibar yapılacak. 


Tengüz'ün torunu enstrüman yapımcısı, müzik öğretmeni 43 yaşındaki Çiğdem Öztürkçine Erduran, AA muhabirine 1876'da dünyaya gelen ve 74 yaşında ölen annesinin dedesi Hüsnü Tengüz'ün hikayesini aktardı. 


Hüsnü Tengüz'ün Kazım Karabekir ile kuzen olduğunu ve uzun yıllar Deniz Matbaası'nda başressam olarak görev yaptığını anlatan Erduran, Hüsnü Tengüz'ün, Askeri Basımevi'nden başressam olarak emekli olan oğlu Ahmet Tengüz'e elindeki dokümanları bıraktığını söyledi.


Çocukluğunun, dedesinin anlattığı Hüsnü Dede, Kazım Karabekir Paşa ve Atatürk ile ilgili anıları dinlemekle geçtiğini ifade eden Erduran, şu bilgileri verdi: 


"Ahmet dedem bir gün ' Cumhurbaşkanlığı Forsu ile ilgili Hüsnü Dede'nin hikayesini biliyor musun?' diye sordu.  Ben de 'Anlatmamıştın' dedim. Birlikte kitapların arasındanCumhurbaşkanlığı Forsu'nu bulduk. Cumhuriyet ilan edildikten sonra Ankara, Atatürk'ün resmi davetlisi bir devlet başkanını ağırlamaya hazırlanıyor. Resmi törenler için her şey hazır, ancak bir ayrıntı son anda fark ediliyor. Bir  Cumhurbaşkanlığı Forsu... Atatürk,Cumhurbaşkanlığı Forsu yapılmasını emrediyor. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı da işi üzerine alıyor ve forsun dikilmesi için İstanbul'daki dikimevini görevlendiriyor. Dikimevi, ellerinde bir çalışma olmadan dikemeyeceğini söylüyor. Konu, Deniz Matbaası'na aktarılıyor. Deniz Matbaası'nın Başressamı da Hüsnü Tengüz. Dedem konu üzerinde çalışmaya başlıyor. Gece boyunca süren uğraştan sonra ortasında güneş ve bu güneşin etrafında da 16 yıldız bulunan forsu tasarlayıp dikimevine gönderiyor. Güneş, Türkiye Cumhuriyeti'ni, yıldızlar ise tarihte kurulmuş 16 Türk devletini temsil ediyor. İlk çalışma onaylanıyor ve dikimevine gönderiliyor. Günümüzde de kullanılan Cumhurbaşkanlığı Forsu ortaya çıkıyor. Atatürk, forsu çok beğeniyor ve emriyle forsu dikenlere para ödülü veriliyor. Ancak forsu tasarlayan Hüsnü Tengüz unutuluyor. Yıllar geçse de dedem, bir türlü 'Forsu ben tasarladım' diyemiyor. O zamanın insanları günümüz insanlarından çok farklı. Hüsnü dedem çok naif, hassas duyguları olan, karşısındakine duygularını ve problemlerini aktarmayan, ney üfleyen, keman çalan, birden çok dil bilen, günümüzdeki sanatçı anlayışından çok daha farklı gerçek bir sanatçı. Kimseye bir şey söylemiyor. Sadece çocuklarına söylüyor, bir de Kazım Karabekir'e..."


Dedesi Ahmet Tengüz'ün, 2005'te 91 yaşında vefat ettiğini söyleyen Erduran, dedesine, forsu Hüsnü Tengüz'ün tasarladığını bir şekilde duyuracağına dair söz verdiğini söyledi. Erduran, dedesinin de Cumhurbaşkanlığı Forsu'nun ilk tasarımını kendisine emanet ettiğini bildirdi. 


Çiğdem Erduran "Dedemin vasiyetidir. Hüsnü Tengüz'ün Cumhurbaşkanlığı Forsu'nu tasarlayan, Osmanlı döneminde önemli işler yapmış bir ressam olduğunun bilinmesi istiyorum. Adının tarihe geçmesini istiyorum. Bundan başka bir amacım yok. 43 yaşındayım. Forsu zamanı gelince ait olduğu yere, Cumhurbaşkanlığı'na teslim edeceğim" dedi.


Tescillenecek


Sanat tarihçisi Ömer Faruk Şerifoğlu da Cumhurbaşkanlığı Forsu'nun tasarımcısının Hüsnü Tengüz olduğunun "Cumhurbaşkanlığı Sanat Koleksiyonu" kitabında yayınlanarak, tescillenmiş olacağını bildirdi. 


Şerifoğlu, kitapta Hüsnü Tengüz'ün tabloları ve yaşam hikayesinin de bulunacağını anlattı.


Tengüz'ün eserleri Deniz Müzesi'nde...


Beşiktaş'taki İstanbul Deniz Müzesi'nde ressam Hüsnü Tengüz'ün resimlerinin yer aldığı "Sanata Adanmış Bir Hayat" sergisi, ziyaretçilerine tarihi bir gerçeği de aktarıyor. Tablolar arasında yer alan ve Cumhurbaşkanlığı Forsu'nu Hüsnü Tengüz'ün tasarladığına ilişkin resimler ve yazılar, görenleri hem şaşırtıyor hem de etkiliyor.


Serginin küratörü Nalan Dönmez Yakarçelik, Bahriye Kolağası Ahmet Efendi'nin oğlu olarak 30 Ocak 1876'da Cibali'de doğan Tengüz'ün, Türk resim sanatı içinde yer alan en şanssız ressamlardan biri olduğunu söyledi.


Deniz Rüştiyesi'nden sonra Bahriye Mektebi İdadisi'nde çalışırken dang hummasına yakalanan Tengüz'ün katip sınıfına ayrıldığını anlatan Yakarçelik, Tengüz'ün, 1892'de mezun olduktan sonra, Erkan-ı Harbiye-i Bahriye'de resim ve haritacılıkla uğraştığını, yeteneklerinin fark edilmesi üzerine Sanayi-i Nefise Mektebi'nde 3 yıl eğitim gördüğünü, camiası içinde "Bahriyeli" ya da "Katip" lakabıyla da bilindiğini aktardı.


Deniz resimlerine ilgisinin Ertuğrul Fırkateyni'nde şehit olan çarkçı zabiti dayısının resimlerinden kaynaklandığını belirten Yakarçelik, Tengüz'ün 1908-1909'da Mahmut Şevket Paşa tarafından Askeri Müze Komisyonu'na, 3 Mayıs 1910'da ressam olarak Bahriye Müzesi'ne, 28 Mayıs 1914'te Bahriye Matbaası ressamlığına atandığını hatırlattı. 


Tengüz'ün 1917'de kendi isteği ile emekli olduktan sonra, eksikliği hissedildiğinden yeniden göreve davet edildiğini ve 1923'e kadar sivil olarak Bahriye Matbaası'nda ressamlık yaptığını anlatan Yakarçelik, "Denizcilikle öylesine iç içeydi ki, kaynaklara deniz ressamı olarak geçen Hüseyin Hüsnü, soyadını da deniz anlamına gelen Tengüz olarak seçti" diye konuştu.


"Hayatını yoksulluk içinde tamamladı"


Nakşibendi Dergahı müridi olan, ustalık derecesinde hakim olduğu ney yanında keman çalan, İngilizce, Arapça ve Farsça bilen, şiir yazan Tengüz'ün son yıllarında, hasta düştüğünde bile resim yapmaktan geri durmadığını anlatan Yakarçelik, şu bilgileri verdi:


"Sakin ve çekingen tabiatıyla 74 yıllık hayatı, hem yazar hem de çizer olarak sürekli bir üretimle geçti. Onuruna düşkünlüğü ve şanssızlığı öylesine tüm hayatını sarmıştır ki, bunca kitap hazırlığı ve belgesel nitelikli eserine rağmen, bunların maddi karşılıklarını kimi zaman alamamış ve son yıllarını büyük zorluklar içinde geçirmiştir. Genellikle ressam olarak tanınan Hüsnü Tengüz'ü sadece bu disiplin altında değerlendirmek, emeklerine saygısızlık olacaktır. 1950'de hayatını yoksulluk içinde tamamladığında cebinde araştırmacı, tarihçi ve neyzen kimlikleri vardı. Öylesine tok gözlü ve kanaatkardı ki yaptığı kimi işlere başkaları tarafından el konulduğunda dahi sufi ahlakı gereği sesini çıkaramadı."


Yakarçelik, sanatçının resimlerine Deniz Müzesi yanında, Cumhurbaşkanlığı, TBMM, Kazım Karabekir Vakfı, Mersin Deniz Müzesi, özel koleksiyonlar ve aile fertlerinde rastlandığını belirtti.


 


(AA)

Editör: TE Bilisim