Kahramanmaraş’ta Bugün Gazetesi’nin 13 Ağustos 2008 tarihli sayısının birinci sayfasında yukarıdaki başlık altında yer alan haberde özetle; zaman zaman yüksek ezan sesinden rahatsız olanlarla ilgili haberlerin ulusal basına yansıdığının duyulduğu ancak bu kez aynı şikayetin Kahramanmaraş’ta gerçekleştiği öne sürüldü.

Yine söz konusu habere göre; ismi verilmeyen bir vatandaş, Diyanet İşleri Başkanlığı’na dilekçe ile başvurarak, yüksek ezan sesinden rahatsız olduğunu bildirmiş. Bunun üzerine, Yenişehir Otoparkı bünyesindeki Faruk Arıkan Camii ile Ticaret Borsası mescitlerinde ezanın daha kısık bir sesle okunması gerektiği doğrultusunda yazılı emir gönderildiği iddia ediliyor. Yönetim Kurulu Başkanlığını kentte ‘Foto Spor’ olarak bilinen Mehmet M. Yüzbaşıoğlu’nun yaptığı ve günlük olarak yayımlanan gazetenin haberinin devamında ise aynen şöyle denildi:

Vatandaşlar hiç anlam veremedikleri bir zamanda ezan sesinin kesilmesini doğru bulmadıklarını ifade ederek, konunu akılcı yolla çözülmesi gerektiğini söylediler. Konu ile ilgili vatandaşlar ise; “Burası Türkiye. Bu ülkedeki insanların yüzde 99’u Müslüman, kimsenin de ezandan rahatsız olacağını zannetmiyoruz. Ancak sabah ezanının yüksek sesle okunması söz konusu ise, buna çözüm bulunur. Kişi hasta olabilir, gerçekten uykusuz kalabilir ama gündüzleri ezan okunması engellenmemeli. Bu mescitlere genelde gündüzleri geliyoruz. Biz, ilgililerden konuyu çözmesini bekliyoruz” dediler. Öte yandan; Müftülük yetkilileri ise, konudan haberdar olmadıklarını ve ezan okunmayışının merkezi sistemden kaynaklanabileceğini söylediler.

‘EZANDAN RAHATSIZ OLAN HÖDÜKLERE’

Öte yandan; Mehmet M. Yüzbaşıoğlu'nun oğlu ve gazetenin imtiyaz sahibi Mustafa Yüzbaşıoğlu imzası ile 3. sayfada yer alan ‘Bugün’cel’ isimli köşede ise ‘Ezan sesinden rahatsız olan hödüklere’ başlığı altındaki yorumun giriş parağrafında ise şöyle denildi:

Haberi okuyunca neler hissettiniz, iç dünyanızda neler yaşadınız bilmiyorum ancak yazıda da söylendiği gibi bu bir iddia bile olsa ben haberi okuyunca boğazıma bir şeylerin düğümlendiğini, nefes alamadığımı hissettim ve niye yalan söyleyeyim okkalı tarafından bir küfür salladım. Olabilir mi böyle bir şey? Kim inanır, Kahramanmaraş gibi kahramanlığını tüm dünyaya ilan etmiş, Türk kadınının çekilen başörtüsünden Kurtuluş Savaşının kıvılcımını atmış ve “Maraş bize mezar olmadan, düşmana gülzar olmaz” diyen bir toplumun yaşadığı memlekette “Ezan sesinden” rahatsız olan hödüklerin yaşadığına? Ama varmış demek ki.

İŞTE MUSTAFA YÜZBAŞIOĞLU İMZALI YAZI

“Ezan sesinden rahatsız olan kim?” haberini okumuşsunuzdur. Okuyunca neler hissetiniz, iç dünyanızda neler yaşadınız bilmiyorum ancak yazıda da söylendiği gibi bu bir iddia bile olsa ben haberi okuyunca boğazıma bir şeylerin düğümlendiğini, nefes alamadığımı hissettim ve niye yalan söyleyeyim okkalı tarafından bir küfür salladım. Olabilir mi böyle bir şey? Kim inanır, Kahramanmaraş gibi Kahramanlığını tüm dünyaya ilan etmiş, Türk kadınının çekilen başörtüsünden Kurtuluş savaşının kıvılcımını atmış ve “Maraş bize mezar olmadan, düşmana gülzar olmaz” diyen bir toplumun yaşadığı memlekette “Ezan Sesinden” rahatsız olan hödüklerin yaşadığına? Ama varmış demek ki.

Haberi okuyunca bir an Cennet Mekân Mehmet Akif Ersoy ve şu dizeleri geldi aklıma;

“Bacımın iffeti batmakta rezilin gözüne
Tükürsem billahi acırım tükürüğüme”


Evet, bacımın iffeti bizleri yokluktan kırıldığımız bir anda koskoca bir savaşın içine itmiş ve önce Allah’ın sonrada inanan insanların sayesinde “Hasta adam” diye tabir edilen bir ülkenin insanları heybetli bir Arslan misali ayağa kalkarak öyle bir pençe vurmuştu ki düşmanına, o pençenin acısını bırakın yüreklerini en ince kılcal damarlarında bile hisseder olmuşlar. İşte o günden sonrada başlamışlar kendilerinin en son teknoloji ile beceremediklerini içimizde ki satılık insanlarla becerebilmek için çalışmaya.

Görünen o ki bunda da o kadar başarılı oluyorlar, baksanıza 1932 ila 1950 yılları arasında Türkçe ezan okunmasından daha vahim bir noktaya gelmişiz ve artık bırakın Türkçe Ezanı, Ezan sesinden rahatsız olanlarımız var, eminim bu rahatsız olanlar Çan sesinin özlemiyle yanan kanı bozuklardır.

Düşünebiliyor musunuz Türkiye’de ki özgürlüğün sınırlarını?

Siz şimdi gideceksiniz ve Vatikan’da diyeceksiniz ki “Arkadaş ben Çan sesinden rahatsız oluyorum” onlarda “Tamam kardeşim” diyerek Çan çalmaktan vaz geçecek. Söyler misiniz bana bu kadar özgürlük nerede var? % 99 u Müslüman olan bir ülkede şu Türkiye’de yaşananlar yaşanabilir mi?

Ama daha öncede söyledim ya bunların amacı Allah’ı olmayan ve adına da “Ilımlı İslam” denilen Müslümanlık yani “Allahsız Müslümanlık”.

Aslında bu ve bunun gibi düşünen insanlara kızayım mı yoksa güleyim mi? Bilemiyorum.

Gerçi ne dileceksin ki Ezandan rastız olan bu yaratığın yaşadığı bu memleketti başörtülüler için “Okumak istiyorlarsa Arabistan’a gitsinler” diyen ve yine “Din bir Dogma’dır” diyen Cumhurbaşkanları yönetmedi mi? Yönetti.

Eee o zaman biz neyi bekliyoruz ki, bu memleketin bir an önce eski ihtişamlı günlere dönmesini mi? Bakın size gerçekten yaşadığım bir anekdot anlatayım.

Mahallenin birinde bir gözü kör bir kadın vardı ve bu kadınında haşarı mı haşarı bir çocuğu. Mahalle canından bezmiş ancak yapılan şikayetler kar etmiyor, mahallenin de bir ayyaşı vardı ve bu haşarı çocuk her zaman bu ayyaşa takılır, onu kızdırır küfür ettirirdi, yine böyle bir gün ayyaş yalpalayarak geliyor, haşarı çocukta onu kızdırmak için her türlü şeyi söylüyordu, biz ayyaştan okkalı bir küfür beklerken hala aklımdan çıkmayan şu sözü söyledi; “ Bak oğlum ben senin baban yaşındayım, benimle uğraşma diyeceğim ancak sen yine huyunu bırakmayacaksın. İyi bir Tay’ı iyi bir Kısrak doğrur, ancak senin anan gibi kör Kısrağın doğurduğu Tay’da ancak senin gibi olur”

Evet “iyi bir Tay’ı iyi bir kısrak doğrur” ne güzel bir söz, Peki Osmanlının gerileme ve yıkılma döneminden bu yana iyi bir kısrağa sahip miyiz?

Bunun cevabını sizlere bırakırken ben Ezan sesinden rahatsız olan ve susturulması için dilekçe veren deyyuslara bir şey demediğimi (ki zaten adamın kanı bozuk olmasa böyle bir şey yapmaz) ancak böyle kanı üç kuruş etmeyecek adam dahi diyemeyeceğim yaratıkların isteklerini yerine getirenleri kınadığımı belirtiyor ve yine M.Akif’in İstiklal Marşımızda ki şu dörtlüğü ile yazımı bitirmek istiyorum.

Ruhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şahâdetleri dinin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.


Görüşmek Umuduyla.”

(BİLGİ İÇİN; Hödük: görgüsüz, densiz kalas..literatürde erkek ördek demek...EDİTÖR)

(AJANS 46 BASIN-YAYIN-İNTERNET-TV TARAMA SERVİSİ - www.kanal46.com)