Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) raporu, Türkiye'nin ticari ve güvenlik çıkarları üzerinden siyaset ürettiğini söylüyor.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi ECFR'nin yeni raporuna göre, Türkiye artık AB üyeliğini sabırla bekleyen yoksul bir ülke değil.

"Türkiye ne düşünüyor?" başlıklı rapora göre, bunun aksine Türkiye artık kendi dünyasının merkezinde.

Raporda, Türkiye'nin NATO'ya desteğinin koşullu olduğu, aralarında Hamas ve İran'ın da olduğu batı ülkelerinin hoşuna gitmeyen aktörlerle temas ettiği ve genel olarak kendi ticari ve güvenlik çıkarları doğrultusunda bir siyaset izlediği belirtiliyor.

Raporda, yeni Türkiye'nin etnik ve dini çoğulluğu konusunda nasıl bir siyaset izleyeceği, önümüzdeki dönemin demokratikleşme mi otoriterlik mi getireceği ve batıyla ilişkilerinin ne olacağı soruları soruluyor.

Avrupa Birliği ve üyelik sürecinin gittikçe gündemden düştüğü bir Türkiye'de ana seçim tartışmaları ise ekonomi, anayasal değişiklik, Kürt sorunu ve demokratikleşme olarak tanımlanıyor.

Fazla güvenin tehlikeleri

Türkiye'nin yaşanan ekonomik büyüme ve istikrarlı bir hükümet sonrasında kendine güvendiğini belirten rapor, bu güvenin olumsuz sonuçlarına karşı da uyarıda bulunuyor.

Raporun yazarlarından Hakan Altınay, Türkiye'deki liberalleri, ülkenin askeri vesayet rejimine karşı verilen mücadeledeki müttefiklerinin otoriter uygulamalarına kolayca kabul etmekle eleştiriyor.

Dış politika konusunda ise, Türkiye'nin bölgesel aktör olabilmesinin ve Orta Doğu'da gördüğü saygının AB adaylığıyla yakından ilişkili olduğu hatırlatması yapılıyor.

Avrupa'nın yüksek teknoloji üzerine kurulu ekonomileriyle Asya'nın düşük gelirli ekonomileri arasında kalan Türkiye'nin büyümesinin sürmesi için dış yatırımın devam etmesi gerektiği de vurgulanıyor raporda.

AB ne yapabilir?

Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin gündemine yeniden getirilmesinin ise iki önemli sonucu olacağını söylüyor rapor.

Bunlardan ilki, ülkedeki laik kesimin Ak Parti'nin otoriterleşiyor olduğuna ilişkin endişelerini gidermek, ikincisi ise CHP'nin demokrat sol bir parti haline gelmesine yardımcı olmak olarak tanımlanıyor.

AB'nin Kürt siyasetinin sivilleşmesi ve yeni anayasa yazımı süresinde kutuplaşmanın azaltılması gibi alanlarda da etkin olabileceği ifade ediliyor.