Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Bizim medeniyetimiz kılıçlarla şekillenmiş değil, kalemle kelamla mürekkeple okkayla şekillenmiş bir medeniyettir' dedi


Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, “Kimse Osmanlıcanın öğrenilmesinden ve öğretilmesinden korkmasın. Bizim çocuklarımız bırakın bizi öğrensinler. Biz o imkanlara nail olamadık. En azından çocuklarımız, torunlarımız o imkanlara nail olsun” dedi.
  Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen ‘Hattat Hasan Çelebi’ye Saygı Gecesi'ne katıldı.
Burada kürsüye davet edilen Erdoğan, “Adına düzenlenmiş bu güzel merasim vesilesiyle üstadımıza huzurlarınızda hürmetlerimi ifade ediyorum ve kendisine Allah’tan uzun ve hayırlı bir ömür niyaz ediyorum. Hocam ellerinize sağlık, gönlünüze sağlık, yüreğinize sağlık, Allah sizden razı olsun. Rabbim bir ömür boyu mürekkeple, kalemle kamışla, kâğıtla dostluk yapmış o parmaklarınıza güç kuvvet versin. Rabbim bir ömür boyu harflerin sırrının peşinde koşmuş, harflerin sırrına vakıf olmuş ve harflerle sırdaşlık yapmış yüreğinizden ferahı hiç ama hiç eksik etmesin. İnşallah öğrettiğiniz her bir harf için Rabbim misliyle mukabele etsin. Sadece okuduğunuz, öğrettiğiniz harfler içinde değil, sizin hatta döktüğünüz ve okunmasına vesile olduğunuz için inşallah Rabbim size misliyle ecrini versin” dedi.
Hattat Hasan Çelebi’den övgüyle bahseden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim medeniyetimiz işte hattat Hasan Çelebi hocamızın o engin gönlündeki birikimdir. Adeta bizim medeniyetimiz ete kemiğe bürünmüş hatta Hasan Çelebi olarak görülmüş bir medeniyettir. Hani Yunus da diyor ya ‘ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm’ Zira üstadımıza şöyle bir baktığımızda orada sade hat sanatı görmezsiniz, orada bütün medeniyeti görürsünüz. Van Merkez Cami ile Üsküdar Selami Ali Cami’nin ortak yanı nedir? Kıblesidir bir de Hasan Çelebi’nin hatlarıdır. Herhalde eksik yok. Eskişehir’de Reşadiye Camii ile Medine-i Münevvere de Ravza-i Mutahhara’nın ortak yanı ezanıdır. Birde hattat Hasan Çelebi’nin hatlarıdır. Kazakistan Almata Cami’nde de onun el emeği vardır, Belçika’daki Yunus Emre Cami’nde de onun göz nuru vardır. Hocası Hamit Aytaç’ın mezar taşında da, Mihrimah Sultan’ın Eyüp Sultan’daki kabrinin kitabesinde de onun ustalığı vardır. Yani hat sadece güzel yazı değildir. Hat coğrafyadır, hat haritadır, hat büyük bir medeniyetin, kadim bir medeniyetin, sınırlı olmayan bir coğrafyanın ortak dilidir” diye konuştu.
  Erdoğan, “Batılı bir aydın şunu söylüyor; ‘dilimin sınırı dünyamın sınırlarıdır’ Dilimiz neyse dünyanız da odur. Kullandığınız kelimelerin kurduğunuz cümlelerin sayısı neyse dünyanız, tefekkürünüz de işte odur. Kim derse ki dil sadece bir iletişim aracıdır inanın dile büyük haksızlık yapar. Dil medeniyettir, gönüldür ve en önemlisi de dil hafızadır.
Dil milletler içinde hafızadır. Merhum Cemil Meriç diyor ki; ‘milletin ana vasfı devamlılıktır’ Dilde devamlılık, terbiyede devamlılık, gelenekte devamlılık. Evet dil medeniyetin hafızanın millet olabilmenin anavatanıdır” dedi.
  “Bir toplumdan dilini alırsanız o toplumun milletini de, medeniyetini de hafızasını da almış olursunuz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun bedelini çok ağır ödemiş bir millet olarak bunu söylüyorum. Bir toplumun diline kast ederseniz o milletin dinine de, kültürüne de, sanatına da, edebiyatına da kast etmiş olursunuz. Bakın bugünlerde önemli bir yıldönümüne her fırsatta vurgu yapıyorum.
Birinci dünya savaşının yıldönümü, çok kan akmıştır, çok masum katledilmiştir. Sınırlar yeniden çizilmiştir. Yeni bölgeler icat edilmiş, yeni sömürü alanları ihdas edilmiştir. Bütün bunlar inanın gelir geçer. Gün gelir bütün bu düzenleme, bu kurgu bozulur. Ama o süreçte çok geniş bir coğrafyanın diline ve kültürüne kast edilmiş dil ve kültür üzerinde de kurgular yapılmak istenmiştir. İşte en tehlikelisi de budur. Allah’a hamdolsun bizi bundan muhafaza buyurmuştur. Yapılan onca saldırıya rağmen Arapça hayattadır, Osmanlıca hayattadır, Türkçe hayattadır. Onca saldırıya rağmen Türkçe ayaktadır. Örselenmiş ve törpülenmiş olabiliriz ama dilimiz, dillerimiz büyük bir millet olmamızı temin edecek şekilde dimdik ayakta ve dimdik hayattadır.”
“BU MİLLET YAZIYA, KAĞIDA, KALEME HÜRMET GÖSTEREN BİR MİLLETTİR”
Yazının önemine vurgu yapmak için örnekler veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim babalarımız, dedelerimiz yerde bir yazılı kağıt gördüklerinde alırlardı, öperlerdi. Adeta bir ekmek gibi onu muhafaza ederlerdi, ya da yüksekçe bir yere koyarlardı. Çok kimse bununla alay etti. ‘Anlamını bilmediği kağıdı öpüyorlar’ diye çok kişi bu güzel gelenekle dalga geçtiler. Anlamadıkları şu; bu millet yazıya, kağıda, kaleme hürmet gösteren bir millettir. Arapça ya da Osmanlıca harfler olduğu için değil, o yazı olduğu için onu yerden alır öperler, yüksek bir yere koyarlardı. Manasını bilseler de bilmeseler de, okuyabilseler de okuyamasalar da yazı onlar için muhteremdi mübarekti. Zaman zaman konuşulur ve tartışılır; bizde neden kitap okunmuyor, neden gazete okunmuyor diye. Acaba yazıya gösterilen o hürmetin yitirilmiş olmasından olabilir mi? Bizde okuma yazma bilmeyene cahil denmez, cahil başka bir şeydir, ümmi başka bir şeydir. Haşa Hz. Peygamber okuma yazma bilmiyordu, yani ümmiydi. Cehaleti yok eden okuma yazma bilmek değildir, mektep, medrese görmek değildir. Kitaplar okumak diplomalara sahip olmak değildir. Cehaleti yok eden idraktir, irfandır, ahlaktır ve hikmettir. Aramızda isminin başında profesör ünvanı olan hocalarımız var, onları tenzih ederim. Fakat Osmanlıcanın bir yazı şekli olduğunu bilmeyen, Osmanlıca ile Türkçe’nin iki farklı dil olduğunu zanneden sözüm ona okumuş (profesörler) görürsünüz” dedi.
(İHA)