Erdoğan’ın başarısızlığı, seçmen uyarısı ve ders!
Evet, yine birinci parti AKP. Evet, bu oy oranıyla genel seçimleri yine tek başına kazanabilirdi. Evet, yine iki muhalefet partisinin, CHP ile MHP’nin toplamı kadar oy aldı.
Başarılı mı Erdoğan?
Başarısız.
Tayyip Erdoğan, seçim öncesi yüzde 42 ve yüzde 47 olarak iki başarı çıtası koymuştu. İlki, 2004 yerel seçimlerinde, ikincisi 2007 genel seçimlerinde AKP’nin oy oranlarıydı.
İkisini de tutturamadı Erdoğan.
Birinin 3 puan, ötekinin 8 puan gerisinde kaldı.
AKP’nin toplam belediye başkanlıklarındaki payı da küçüldü.
Antalya’yı kaybetti. İstanbul ve Ankara oyları ciddi biçimde azaldı.
AKP’nin ‘Kürt oyları’ da 2007 genel seçimlerine göre çok fena düştü.
Örneğin Diyarbakır’da yüzde 40’dan yüzde 31’e, Batman’da yüzde 46’dan yüzde 34’e, Van’da yüzde 53’den yüzde 36’ya, Siirt’te yüzde 49’dan yüzde 45’e, Ağrı’da yüzde 63’den yüzde 39’a indi AKP oyları.
Kürt oyları açısından Erdoğan’ın benimsediği ‘hizmet siyaseti’nin yetersizliği, buna karşılık kimlik sorunlarının önemi açığa çıktı.
Şöyle söylenebilir:
‘Güneydoğu’da sadece yoksulluk ve şiddetle mücadelenin seçim kazanmak için yetmediği anlaşıldı. Bu konuda ‘devlet‘e fazla yanaşan, ‘milliyetçi sular’a fazla açılan Tayyip Erdoğan sonuç olarak Kürt oylarında bu defa umduğunu bulamadı.
29 Mart seçim sonuçlarına genel olarak bakıldığında Tayyip Erdoğan açısından sonuç nedir?
Başarısızlıktır, karizma çizilmiştir.
Seçmen, Erdoğan’ı uyardı.
Hem de ciddi biçimde...
Nitekim Erdoğan’ın kendisi de seçim gecesi yaptığı açıklamada, sonuçları ‘tatmin edici bulmadığı’nı söyledi.
Erdoğan, ‘29 Mart mesajı’nı doğru okuyabilecek mi? Ya da doğru okumak ne anlama geliyor?
Her şeyden önce Tayyip Erdoğan, laiklik ve hayat tarzı ile ilgili kaygılara gereken önemi vermedi. Ankara, İstanbul, Antalya, İzmir sonuçlarında bu noktanın ciddi payı vardır.
2007 genel seçimlerinde, “Bunlar değişmiş!” diyerek AKP’ye oy atanların yaşadığı hayal kırıklıklarının nedenlerini göremedi Erdoğan.
‘Sizden, bizden’ ayrımının toplumun bazı kesimlerinde yol açtığı kutuplaşma ve gerginlikleri okuyamadı.
Birçok alanda ‘yolsuzluklarla mücadele’ konusunu ciddiye aldığını gösteren örnekler sergilemedi.
2007 genel seçimlerinin yüzde 47’si Tayyip Erdoğan’da otoriter ‘tek adamlık’ eğilimlerini güçlendirdi ya da bunları su yüzüne çıkarttı.
1950’lerin Menderes’inde, 1960’ların Demirel’inde ve 1980’lerin Özal’ında olduğu gibi ikinci dönem seçim zaferinden kaynaklanan sendromu Erdoğan da yaşamaya başladı.
Bir başka deyişle:
Eleştiriden fazla hoşlanmayan, etrafına daha çok ‘evet efendimciler’i toplayan, medyaya kızan, iş dünyasıyla da uğraşan, kendi kendisiyle dolu, sadece kendi sesini duymak isteyen muhafazakar bir lider profili çizmeye başladı Erdoğan...
AKP’nin oylarını aşağı çeken bir faktör daha var:
Ekonomik kriz ve işsizlik.
Kökü dışarıda bir kriz de olsa, Erdoğan’ın mücadeleyi zamanlıca yaptığı ya da konuya gereken önemi verdiğine dair ciddi kuşkular doğdu.
Erdoğan’ın izlediği yol, genel olarak siyaset meydanında kutuplaşma ve gerginliği besledi. Siyasal tansiyonu yükseltti.
2002 seçimlerinden sonra referansı demokrasi olan safları genişletmeye çalışan bir Erdoğan, 2007’nin yüzde 47’siyle birlikte daha farklı bir raya girdi, bir takım ‘ittifakları’ boşlamaya başladı.
Oysa Erdoğan, AKP ile ilgili kapatma davasına rağmen, istikrar açısından sakıncalı böyle bir tercihten sakınabilirdi.
Şimdi ne yapmalı Erdoğan?
Partisini ‘merkez’e çekmenin anlamı üzerinde daha çok kafa yormalı...
Bu bakımdan laiklik ve hayat tarzları konusunu önemsemeli...
Medyayla uğraşmayı bırakmalı...
Yolsuzluklarla mücadeleyi ciddiye almalı...
İdarede ‘sizden bizden’ ayrımının üzerine yürümeli...
‘Mahalle baskısı’nın anlamını daha çok düşünmeli...
Siyasette kutuplaşma ve çatışmanın değil, yumuşama ve diyalogun kapılarını zorlamalı...
Ekonominin ve Avrupa Birliği yolunun gerektirdiği reformculuğa yelken açmalı...
Güneydoğu’da şiddet ve silah devrini kapatacak, dağın yolunu kesecek ve PKK’yı dağdan indirecek siyasal kararlılığı göstermeli...
Erdoğan’a bir noktada katılıyorum.
Her şeyin güvencesi hiç kuşkusuz demokrasidir, demokrasinin son tahlilde gerçekleştiği seçim sandığıdır.
Kısacası, halkın oyudur.
Asker muhtıraları ile, Ergenekon tertipleriyle demokratik sürece dıştan müdahale Türkiye’de siyaseti yolunda saptırmakta, istikrarsızlığa yol açmaktadır.
Son söz:
Siyasette taşların yerine oturması için halkın oyuna saygı ve demokratik sabır şart...
Hasan Cemal
[email protected]
Milliyet
Trend Haberler

Kahramanmaraş'ta su kesintisi: Mahalleliye kritik uyarı

Edebiyatın kalbi Kahramanmaraş'ta attı: Hikaye Yarışması Ödülleri sahiplerini buldu

EXPO Alanında Rüya Gibi Gece: Şahin ve Hidayet Dünyaevine Girdi
Kahramanmaraş’ta milli maç dev ekrandan takip edildi

Bir Öğün Yemek 80 TL’yi Buldu: Öğrenciler Sağlıklı Beslenemiyor

Voleybol Tutkunlarına Müjde: Onikişubat Belediyespor Resmen Kuruldu
Ekonomiden memnun musunuz?
Ankete Katıl