A&G kamuoyu araştırma şirketinin sahibi Adil Gür ile konuştum. Kendisi, son seçimlerde en doğru neticeyi vermişti.
Daha önce de, Tarhan Erdem ile birlikte, gene, seçim sonuçlarında isabet kaydetmişti.

***

- Bugün seçim olsa, AK Parti'nin durumu ne?
- Mahalli seçimlerin biraz altında görünüyor. CHP ise, bir puan ilerlemiş. Ama şunu söyleyebilirim ki, iktidar ile muhalefet arasındaki kutuplaşma, AK Parti'den kopan oyların, CHP ya da MHP'ye gitmesini engelliyor. CHP+MHP bloku, bir iki puan artar ya da eksilir. Mahalli seçimlerde CHP ile MHP'nin toplam oyu % 39'du; artı ya da eksi bir iki olabilir ancak.
- Öyleyse AK Parti'den koptuğu söylenen oylar nereye gidiyor?
- Ya beklemede, ya da gidecek bir siyasi oluşum arayışında. Şimdilik, bunlar araştırmada çıkmıyor ama yarım puan ya da bir puan Saadet'e, Abdüllatif Şener'e, Demokrat Parti'ye kayabilir.
- Oyları kanalize edebilecek parti ANAP ile birleşen Demokrat Parti olabilir mi?
- Hüsamettin Cindoruk, CHP ile aynı söylemi seslendirince, oylar neden bu partiye gitsin ki! Aslı varken... Vatandaş, kutuplaşmadan, kavgadan sıkıldı. Bu yüzden, genel seçimlerde, Meclis'e, 4'üncü parti girebilir diye düşünüyorum.
- Hangisi?
- Seçimlere yakın güç birliği denemeleri olacaktır. Mustafa Sarıgül, Abdüllatif Şener, Saadet Partisi, Demokrat Parti bir araya gelebilir. Eğer seçmende 4'üncü güç algısı yaratılırsa, kutuplaşmadan bıkanların oraya yönelmesi mümkün.
- Bana, mahalli seçimlere göre AK Parti ilerledi, hiç değilse, aynı oranlarda gibi geliyordu.
- AK Parti'nin oylarını Kürt açılımı ve ekonomi olumsuz etkiliyor. Aslında vatandaş, Kürt açılımına karşı değil, daha ziyade bu sürecin işleyişini onaylamıyor. AK Parti'nin iyi Piar yapamadığını, derdini iyi anlatamadığını düşünüyorum. Henüz açılım tartışmaları yoğun olarak başlamadan gerçekleştirdiğimiz bir araştırma, vatandaşın % 70'inin "Güneydoğu'da terör bitsin, sorun çözülsün" diye düşündüğünü ortaya koymuştu. Ama daha sonra, destek azaldı.
- Bence % 70 değil, böyle bir soruya, yani "Terör bitsin" sorusuna çok daha büyük destek gelir. Ama müşahhas adımlar atıldıkça, demokratikleşmenin gereği yerine geldikçe, galiba tepki doğuyor.
- Müşahhas öneriler de sorduk. Sözgelimi, "Çocuklara ana dillerinde isim verilsin", "Kürtçe köy, kasaba adları kullanılsın" gibi sorularda, kamuoyunun onayı var. Ana dilde eğitime "hayır" denilmekle birlikte, "Kürtçe, seçmeli ders olarak okutulsun" hususunda, evetler ağırlıkta. Buna mukabil, "PKK'lılara af": % 70 Hayır; "Lider kadrosuna af": % 85 Hayır; "Öcalan'a af": % 90 Hayır.
- Af olmadan PKK'lılar nasıl dağdan indirilecek? Sorun nasıl çözülecek?
- Araştırmayı, PKK'lılar sınırda teslim olmadan önce yapmıştım. Gösterilerden sonra yapsaydım, inanın AK Parti'nin oyları daha da düşük çıkardı. Özellikle şehit yakınlarının tepkileri, zihinlerde olumsuz bir iz bırakıyor. AK Parti, sağlık, eğitim ve dış politikasında başarılı bulunurken, ekonomi ve terörle mücadelede eksiye düşüyor. Türk halkı için önemli olan, aş, iş ve yoksulluk. Bir bedel ödemediğinden dolayı, halkımızın demokratikleşme talebi yüksek değil. Bu yüzden, Kürt meselesi, türban sorunu ya da ordunun siyasete müdahalesi, önem verilen konular sıralamasında en altlarda yer alıyor. Kürt açılımı, en fazla DTP'ye yaradı. Benim araştırmamda bu partinin oyu % 7 düzeyinde görülüyor.

Demagoji

Gerçeği eğip bükerek, insanlara, yanlışı "gerçek" diye yutturmaya, "demagoji" diyorum. Baykal, Kürt açılımının 10 Kasım'da parlamentoya getirilmesini, "Atatürk yok, biz istediğimizi yaparız demek istiyorlar" biçiminde takdim etti. İşte bu tam bir demagoji. 10 Kasımlarda artık yas tutulmuyor; tatil de yok. Meclis gündemine aciliyeti olan bir düzenlemenin gelmesi, nasıl Atatürk'le ilişkilendirilebilir?
Bir başka demagoji örneği bayrak tartışması; gene Baykal'dan. AK Parti, Türk bayrağına karşı olabilir mi? Bırakınız AK Parti'yi, akıl izan sahibi olan kim bayrağa alerji duyabilir? Ama Baykal, bayrak alerjisinden söz etmekte bir mahzur görmüyor. "PKK bayrağına alerji yok, Türk bayrağına alerji var. Türk bayrağı açıldığı zaman birileri çileden çıkıyor" diyebiliyor. Mantıklı düşünceyi gölgeleyip, kutuplaşmayı yaratan, dolayısıyla demokrasimizi yaralayan, bunun gibi demagojik tavırlar değil mi?

Domuz gribi ve yanlışlar

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, domuz gribi tartışmasına korkutucu bir üslûpla girdi. 40 milyon ünite aşı getiriliyordu. Herkes aşılanırsa, 400 kişi, aşılanmazsa 5 bin kişi ölecekti. Bu gayretli tavır, o kadar şüphe uyandırdı ki, bakanın ilâç tekellerine hizmet ettiği rivayeti bile çıktı. Oysa Akdağ, salgının Aralık ayında başlayacağını sanıyor ve o güne kadar 40 milyon kişi aşılanabilirse, hastalık bloke edilebilir diye düşünüyordu. Evdeki hesap çarşıya uymadı; salgın erken geldi. 40 milyon ünite yerine, ancak 500 bin kişiyi aşılayacak kadar bir miktar elimize geçebildi; planlar suya düştü.
Kriz iyi yönetilemedi:
1) Sağlık Bakanlığı aşı kampanyasını -ölümlerden söz ederek- panik yaratacak bir cevvaliyetle başlatmamalıydı.
2) Akdağ, insanlar ölürse, aşı yaptırılmamasını tavsiye edenlere dava açacağını söylememeliydi.
3) Tayyip Erdoğan, bakanının yanlışını, kamuoyu önünde düzelterek, daha büyük bir kafa karışıklığına yol açmamalıydı.

NAZLI ILICAK
Sabah