ERGENEKON konusundaki yazılarıma bazı okurlarımdan destek geliyor; “hukukun üstünlüğü” ilkesini “hukukun bağlayıcılığı” ilkesiyle birlikte savunmamı destekliyorlar.

Bazı okurlarımdan ise iki türlü tepki alıyorum.

Bir kesim diyor ki:

- Ergenekon soruşturması, laik cumhuriyeti, bağımsızlığı ortadan kaldırmak için küresel güçlerin bir oyunudur! Sen laik cumhuriyete bu saldırıyı hukuka uydurarak savunuyorsun! Sen zaten şöylesin, böylesin...

Öbür kesim diyor ki:

- Sen Ergenekon operasyonunu basit bir ‘legalizm’e sıkıştırmaya çalışıyorsun. Halbuki bu darbe geleneğine karşı bir operasyondur, dar legalist kalıplara sıkışmadan yürütülmesi gerekir! Sen milliyetçi kökenlerinin etkisiyle ‘legalist’ görüntü altında ‘devlet’i savunuyorsun...

Bu iki görüşü de fazlaca ‘politize’ buluyorum. Çatışan siyasi görüşler ve olgular karşısında adaletin “tarafsız hakem” konumunda olmasını savunuyorum. Bu da adaletin hukuka uygun davranmasıyla mümkündür.

Bekçi değil hakem!

Adalet “tarafsız hakem” olacaksa, “laiklik, cumhuriyet, demokrasi” gibi anayasal kavramlara ve “örgüt, çete, suça teşvik, örgüt üyeliği” gibi cezai kavramlara belli bir siyasi görüşün verdiği anlamları veremez; verdiği takdirde “tarafsız hakem” değil, bir tarafın “uyanık bekçi”si olur, ülkenin bir kısmını mutlu etse de öteki kısmında adalete güven sarsılır, “toplumun huzuru” büyük yara alır.

Anayasa Mahkemesi’nin, Danıştay’ın ve fikir suçlarıyla ilgili olarak da Yargıtay’ın birçok kararını eleştirmiş olmamın sebebi, Kemalist ideolojiden yana “taraflı” görmemdi.

‘28 Şubat hukukunu’ da “taraflı” olduğu için eleştirdim.

Hele Yassıada Mahkemesi bir utanç anıtı, kapkara bir lekedir.

Bugün Kemalist kesimin Ergenekon soruşturmasından çok rahatsız olduğu açık. Ve ben yine adaletin hukuk içinde yürümesini, ceza hukukunun “örgüt, şüphe, emare, kanıt” gibi kavramlarına evrensel hukukun verdiği anlamları vererek soruşturmaları yürütmesini savunuyorum.

Şüpheden kanıta

Ergenekon gibi son derece karmaşık soruşturmalarda ismi geçen kişiler arasındaki ilişkilerin fikri benzerlik mi, siyasi beraberlik mi yoksa örgütsel irtibat mı olduğu konusu hukuken son derece önemlidir ve kestirmek de zordur.

Onun için çok dikkatli olmak gerektiğini yazıyorum.

Hukukun güvenilir nitelikte olması daima siyasi kaygılardan daha önemlidir.

Aynı ilkeyi, bir sene önce alçakça bir cinayete kurban giden Hrant Dink cinayetine ilişkin dava için de savunuyorum. Bu cinayet sadece gaddarca bir hunharlık değil, aynı zamanda katillerin ve yardımcılarının Türkiye’nin alnına sürdüğü kara bir lekedir! Bu leke ancak yargının hukuken “şüphe” ve “emare” niteliğindeki bütün ihtimalleri soruşturmasıyla ve bu kavramların evrensel anlamlarına bağlı kalmasıyla silinebilir.
Ergenekon, Dink cinayeti ve daha önceki siyasi cinayetler gibi büyük toplumsal gerilimlere konu olan davalarda yargıya güven, hem toplumsal huzurun hem demokrasinin en önemli ihtiyacıdır.

Adalet felsefesi bakımından yargı, komplo teoriyle değil... ‘Devlet’ten yana veya karşıt olma duygularıyla da değil... Kavramların evrensel anlamlarında “şüphe, emare, kanıt” sürecini izleyerek soruşturma yapar, karar verir. Yargı bunun için vardır.

Taha Akyol - Objektif
[email protected]
Milliyet