Orhan Pamuk, yaraya parmak basıyor: "Türkiye'deki ultra laikler gücünü ordudan alıyor."

Bu şekilde, Abdüllatif Şener de, sorduğu bir sorunun cevabını öğrenmiş oluyor: "Tutuklananların, alınıp bırakılanların ortak özelliği iktidar partisine karşı olmak.

Bir tek istisnanın bulunmaması garip değil mi?"

Garip değil; çünkü, AK Parti iktidarına karşı bir darbe teşebbüsü söz konusu olduğuna göre, herhalde, ekip Tayyip Erdoğan sempatizanlarından kurulacak değildi.

Pamuk'un görüşünü, ultra laiklerin telefon kayıtlarına takılan sözleriyle açmak mümkün. Son örnek Bedrettin Dalan.

2005'te, Org. Şener Eruygur'a, "Türk Silâhlı Kuvvetleri AKP'nin çıkışını durdurmalı" demiş.

Sadece Dalan mı böyle konuşan! Tonla insan var. Özden Örnek'in darbe günlüklerinde bazılarının isimlerine rastlayabilirsiniz.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün destek vermemesi sayesinde, 2004 mahalli seçimleri öncesine denk getirilecek şekilde planlanan darbe, vuku bulmadı ama, Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur "Ayışığı" kapsamında çabalarını sürdürdü. Komutanların bu gayretleri, Orhan Pamuk'un işaret ettiği kesimden destek alıyordu: "Ultra laikler."

Gazeteci İsmet Berkan ve Murat Yetkin'in Radikal'deki yazıları buna tanıklık ediyor.

İsmet Berkan; 29 Ağustos 2004; Radikal: "Bu yılın ocak ayının sonunda, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Rum karşıtıyla görüşmek üzere New York'a gitti.

Tam da o günler, Ankara Gölbaşı'ndaki askeri tesislerde bazı gazeteciler ve politikacılarla yapılan görüşmelerde konuşulanlardan Hilmi Özkök'ün haberi oldu mu?

New York'ta otel lobisinde 'Askerler birazdan bildiri yayınlayacak' diye sevinç çığlıkları atan 'cuntacı profesörün' haber kaynakları kimlerdi?"

Murat Yetkin; 29 Ağustos 2004; Radikal: "2003 Aralık sonunda, Eruygur ile makamında görüştük.

AB üyeliğinden yana olan gazetemizin çizgisini eleştirdi... Yalnız Aytaç Yalman'ın değil, daha çok Eruygur'un Ankara ve İstanbul'da bazı işadamı, siyasetçi, gazeteci ve köşe yazarlarına verdiği akşam yemeklerinde, siyasi projeler ortaya koyduğu biliniyordu.

Bu toplantılarda, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün, AKP hükûmetine gerekli direnişi göstermediği gerekçesiyle eleştirildiği, Özkök'ün kulağına muhtemelen gidiyordu..."

Zaten, siviller yüz vermese, bırakınız yüz vermeyi, teşvik ve tahrik etmese, asker darbe yapmaya kalkışmaz.

Bu yüzden, "ultra laikler" Ergenekon örgütlenmesinin resmen içinde olmasalar dahi, en azından, ülkemizi darbe eşiğine getirmenin manevi sorumluluğunu taşıyorlar.

Ezber bozmak gerek

Ülkede, bir gerginlik olduğu muhakkak. Eğer suikast silâhlarına, el bombalarına, gömülü cephaneye rağmen, hâlâ iddialaşma bitmiyor ve endişeler devam ediyorsa, bir şeyler yapmak gerekir.

Meselâ, ezber bozmak.

* Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Süleyman Demirel'i çağırsın ve görüş alışverişinde bulunsunlar.

* Tayyip Erdoğan, Tansu Çiller ile bir araya gelsin, ekonomik meselelerde, zaman zaman ona danışabileceği mesajını versin.

Keza, Kemal Derviş'i Türkiye'ye davet edip, onunla, işbirliği zemini arasın.

AK Parti'nin girişimiyle, liderler zirvesi toplansın; ekonominin zorlandığı bir süreçte, alınacak tedbirleri birlikte konuşsunlar.

Ülkeyi demokratikleştirecek anayasa değişikliğini ele alsınlar.
Gerginliğin tırmanmasının ana sebebi, mahalli seçimler. Oy peşindeki partiler, kutuplaşmadan medet umuyor.

Ama, acaba, 29 Mart sonrasında akl-ı selim hâkim olacak mı? Yoksa bir kesim, "Askeri darbe engellendi" diye sevinirken, diğerleri, "Reichtag" yangınının yerine, Ergenekon 'u koyarak, "Sivil darbe yapılıyor" diye mi düşünecek?

Hitlervari bir tertiple karşı karşıya kaldığı endişesi ve korkusunu duymaya devam mı edecek?

Hâlâ komutanlar, akreditasyon uygulamasıyla ve -son olarak Kıvrıkoğlu örneğinde gördüğümüz gibi- kimilerine "Asker düşmanı; TSK'yı yıpratmak istiyor" damgasını yapıştırarak, kutuplaşmayı besleyen tavırlar içinde mi olacak?

Nazlı Ilıcak
[email protected]
Sabah