AŞAĞIDAKİ dört yaşamsal soruyu Binnaz Toprak, Nuray Mert, Mehmet Tezkan ve Ayşenur Arslan’ın yaklaşımlarından çıkardım.

Sorulara tabii ki dileyen yanıt verebilir.

Ama ben en çok...

Ahmet İnsel’in, Murat Belge’nin, Hasan Bülent Kahraman’ın, Taha Akyol’un, Etyen Mahcupyan’ın ve Mehmet Altan’ın vereceği yanıtları merak ediyorum.

Keşke elleri değip yanıtlasalar da aydınlansam...

¡ ¡ ¡

SORU BİR: Değişim isteyen, özgürlük isteyen, demokrasinin dinamiğini oluşturan muhafazakârlarımız, neden liberal, demokrat ve özgürlükçü bir kültürel ortam yaratamıyorlar? Bu çok önemli bir sorun değil midir?

SORU İKİ: Liberal, demokrat ve özgürlükçü kültürel ortam, nasıl oluyor da laikliği önceleyenlerin çoğunlukta oldukları bölgelerde yaşam alanı bulabiliyor? “Değişim karşıtı / demokrasi düşmanı” diye suçlanan laikler, nasıl oluyor da daha özgürlükçü, daha liberal, daha demokrat bir kültürel ortam yaratabiliyorlar.

SORU ÜÇ: Bir parti sürekli dinsel özgürlükleri öne çıkarıyorsa, türban sorununa, gayri Müslimlerin inanç sorunlarına odaklanıyorsa, buna mukabil emekçiyi küçümsüyor, solcuyu hırpalıyor, farklı seslere tahammülsüzlük gösteriyorsa o partinin özgürlük anlayışında bir sorun yok mu?

SORU DÖRT: “Kadını özgürleştirmek” ya da “kadının türbanıyla toplumsal yaşama dahil olması” adına türban özgürlüğünü savunmak iyi hoş da, neden yükselen Anadolu kentlerinde, türbanlı da olsa kadınlar bir türlü “görünür” olamıyorlar? Neden yükselen Anadolu sermayesi, türbanlı kadınlara istihdam sağlamıyor?

Her şeye rağmen sevmediğim 10 şey

? BİR: Eli yüzü düzgün filmler çektiği halde kendisine ısrarla “gizemli bir Fellini” havası veren Yavuz Turgul.

? İKİ: Komedi Dükkanı’nda sergilenen şaklabanlıklar.

? ÜÇ: Banu Güven’in cevaptan bile uzun cümleler kurmaya yeltenerek sormaya çalıştığı ama soramadığı sorular...

? DÖRT: Reyting rekorları kıran her şey...

? BEŞ: Fazla gazlanan kitaplar.

? ALTI: Sağlıklı yaşam takıntısı nedeniyle içilen tatları korkunç bilumum bitkisel çaylar.

? YEDİ: Spor salonlarında gösteri odaklı yapılan kondisyon çalışmaları...

? SEKİZ: Başrolünde Robin Williams’ın yer aldığı filmler...

? DOKUZ: Güneş ve güneşlenmek.

? ON: Bir otobüsle toplu yolculuk.

Postmodern dramlar

? Sokağa çıkıp da yazacak tek bir konu bile bulamayan köşe yazarının dramı...

? Beş gündür yağan yağmura karşın tek bir dize bile yazamamış şairin dramı...

? O kadar övdüğü halde bir türlü Başbakan’ın gözüne girmeyi başaramayan yandaş yazarın dramı...

? Ekranda büyük kavga çıkarttığı halde reytingi dibe vurmuş yorumcunun dramı...

? Yarattığı skandal haber bile olmayan magazin figürünün dramı...

? Ölüp ölmediği kesinlik kazanmamış bir sanatçı için internette duygulu taziye mesajı yayınlayan tez canlının dramı.

AK Parti nasıl kazanıyor

CHP sayesinde kazanıyor.

Şöyle ki:

CHP’liler, ellerine Cumhurbaşkanı’ndan gelen davetiyeyi alıyorlar. Davetiyede yer alan “Türkiye Cumhurbaşkanı” ibaresini görüyorlar. Kendi aralarında yaptıkları değerlendirmede “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı değil de Türkiye Cumhurbaşkanı yazılmış” saptamasını yapıyorlar. Ardından da hükmü veriyorlar: “İşte! Bunların cumhuriyet düşmanı olduğu bir kez daha ortaya çıktı.”

Ve önünü arkasını fazla kurcalamaya gerek görmeden gelsin basın toplantıları, gelsin soru önergeleri...

Ama çok değil, birkaç saat sonra anlaşılıyor ki:

Bu tür davetiyelerde “Türkiye Cumhurbaşkanı” denirmiş...

Aynı ifadeyi Ahmet Necdet Sezer de, Süleyman Demirel de kullanmış...

¡ ¡ ¡

Sonuç? Sonuç şu:

Eldeki malzemenin tutarlılığından emin olmadan, önyargıya fazlaca güvenerek, geçmiş örneklere bakmadan aceleyle atılan bu adım nedeniyle iki şey oluyor:

? BİR: CHP durup dururken, hiç yoktan kaybediyor.

? İKİ: AK Parti durup dururken, hiç yoktan kazanıyor.

Bakan Çelik ‘gâvur’ demedi

TARAFSIZ Bölge’de “Alevilerin talepleri” konusunda açıklamalar yapan Devlet Bakanı Faruk Çelik’in, “Okullarda Hıristiyan gâvurlarının dinlerini öğretiyoruz Alevilerin inançlarını mı öğretmeyeceğiz?” dediği iddiası var gündemde.

İddiayı dile getiren Mardinli Süryanilerin bir temsilcisi...
İşte burada yazıyorum:

Hafızama başvurdum, “Bakan böyle bir sözcük kullanmadı” kanaati hasıl oldu bende, program bandını aradık taradık böyle bir ifadeye rastlamadık, başkaları arayıp taradılar onlar da böyle bir ifadeyi bulamadılar.

Uzatmaya hiç gerek yok:

Bu iddia yalandır. Bakan böyle bir cümle kurmamıştır.

‘Çoğunluk’ filminin karnesi

SENARYO: Çoğunluk adı altında yüzde 58’i değil, daha fazlasını anlatmaya çalışan bir hikaye... SETTAR TANRIÖVEN: Cumaya da giden, içki de içen otoriter baba rolünde resmen döktürüyor... FİLM: Bu filmin bir meselesi var ama “benim bir meselem var” diye bağırmıyor. GERÇEKÇİLİK: İnsanda röntgencilik yapıyormuş hissi uyandıracak denli gerçekçi. BARTU KÜÇÜKÇAĞLAYAN: Otoriter babaya itiraz edemeyen sümsük, tembel, iradesiz ve amaçsız oğlan rolünde gayet başarılı... YÖNETMEN: Nefesi kesilmiyor, baştan sona hep aynı kararlılıkta... ESME MADRA: “Vanlı kız” rolünü o kadar iyi kıvırıyor ki sanki başka bir rolü canlandıramazmış izlenimi veriyor. PORTAKAL: Kesinlikle hak edilmiştir. Nokta.

Sakın yapma CHP

GEREKÇENİZ ne olursa olsun...

Hangi mesajı vermek istiyor olursanız olun...

Hangi strateji ve taktiği uyguluyor olursanız olun...

Eğer “türban” yüzünden...

Cumhurbaşkanı’nın verdiği Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu’nu boykot ederseniz...

Türbanlı kadın görünce kaçacak yer arayan askerlerin o tuhaf ve acıklı tutumlarının aynısını sergilemiş olursunuz.

Türbanlı kadınlara ağır bir hakarette bulunmuş olursunuz.

Türbanlı kadınlarla aynı ortamda bulunmak istemediğinizi göstermiş olursunuz.

Bu da çok ama çok büyük bir ayıp olur.

Şu kadarını söyleyeyim:

Çıkıp “Üniversitede türban yeniden yasak olsun” deyin ama bunu sakın yapmayın.

Çünkü “Türbanlı kadınlar geliyor” diye resepsiyonu boykot etmek, “üniversitelerde yasak devam etsin” demekten bile daha geriye düşmek anlamına gelir.

Kısacası...

Bir çuval inciri değil, bin çuval inciri berbat olmuş olursunuz.


Ahmet HAKAN
[email protected]