Bir zamanlar beş arkadaş, içinde her lezzette nimetlerin sunulduğu, en muhteşem musikilerin çalındığı, gözün hoşlanabileceği en harikulade manzaraların temaşa edildiği, en nefis kokuların yayıldığı bir bahçeye davet edilmişler.

Ama birinin kulağı sağır, birinin gözü perdeli, birinin tatma duyusu kaybolmuş, ötekinin koku alma melekesi bozulmuş. Fakat farkında değiller. Diğeri ise sapasağlam!

O sıhhatli adam, nereye varsa muazzam bir haz alıyor ve kendinden geçiyormuş. Ağız tadı bozulmuş arkadaşı onun iştahla yemek yediğini görünce, ‘Ya’ demiş ‘Allahını seversen bu yavan yemeklerden ne anlıyorsun?”

Sıhhatli adam sonra dönüp o muhteşem manzaraları tasvir etmeye başlamış. Diğerleri onu tasdik etmişler fakat gözü güzü perdeli olan itiraz etmiş: ‘Amma da atıyorsun. Ne alakası var canım biz de bakıyoruz. Senin gördüklerini biz niye görmüyoruz!” demiş

Derken bir esinti olmuş. Enfes rayihalar getiren o esintiyi doya doya içine çeken sağlıklı adam, ‘Aman allahım bu ne güzel koku böyle!” deyince burnu koku almayan bön bön arkadaşının yüzüne bakmış.

Ve hakeza. O sağlıklı adam, her ne yana yönelse, her ne yese ve tatsa büyük keyif alırken, diğerleri hep “ne alaka canım!” deyip durmuşlar.

Tabii ki o leziz yemeklerin damağı yanmış adama vereceği bir tad olmaz.
O güzel manzaralardan kör bir şey anlamaz!
O harika musiki sağıra bir şey demez!
O hoş rayihalardan koku alma duyusu kaybolmuş adamın nasibi olmaz!

İşte böyle a dostlar.
Dünya dahi bir nimetler sofrasıdır. Ramazan, o nimetin farkına varmamızı sağlayan dellal! Bize hatırlatıyor ki dünya dahi sayısız ilahi nimetlerle bezenmiş. O dahi cennetten bir numunedir ki bizi asıllarını tatmaya teşvik eder. Burada şu nimetlerin kadrini bilmeyen, onları bize İkram Edenin hakkını takdir etmeyen cennetten ne anlayacak?

Peygamber efendimiz (asv), bir hadisinde, bir kere de olsa dünyadaki nimetlerin farkına varmayanların, cennetten dahi pek nasipleri olmayacağını hatırlatır.

İnanın, Ramazan, şu nimetlerin farkına varma egzersizidir. Lütfen onu fırsata dönüştürün. Burada, mutlu, huzurlu, yediğinin içtiğin farkında olarak ve içinde bulunulan nimetleri idrak ederek yaşamanın keyfini sürmek varken, neden ihmalkarlık ve aşırı toklukla hayatımızı ve yaşamımızı eksikli hale getirelim?

Feriduddin Attar, “Çok yemek hastalık meyvesidir” diyor. Tıbbın üstadı İbni Sina ise, “Yediğini hazmetmeden tekrar yemekten daha büyük bir bela olmadığını” söylüyor.

Lütfen açlığın tadına varın ki, nimetlerin içindeki Mün’im ’i görebilesiniz! Süleyman Darani , hazretleri, “Açlık Allah’ın hazinelerindendir; onu sevdiği kimselere verir” buyurmuş. Hz. İsa (as) da “Nefislerinizi aç bırakınız ki, kalpleriniz, Allah’ın cemalini müşahede edebilsin” diyor.

Peygamberimiz efendimiz (asv) de “Her derdin aslı, çok yemek; her devanın aslı, açlıktır.” buyuruyor.

Hadi biraz gayret!
Ramazan ağacının en lezzetli meyvesi olan Fıtır Bayramı, bizim için sıhhat ve afiyet lezzetine dönüşsün inşallah!


Mehmet Ali Bulut
Haber 7
[email protected]