Demokrasiler zorlansalar da krizlere karşı tedbir alırlar. Hemen her türlü kriz ile demokrasilerde daha kolay başa çıkılabilir. Demokrasilerin yine de bir yumuşak karnı vardır: Terör... Terörist bu zaafı bilir ve sadece ülkenin dirlik ve düzenini değil demokrasisini de hedef alır.

Kural ve kurumlarına alışmış bir ülkede demokrasi elden gidince dirlik ve düzeni korumak da zorlaşır zaten.

Teröre muhatap demokrasiler, sözgelimi İspanya ve İngiltere, bir çok kez darbenin eşiğine kadar gelmişlerdir.

Hafta sonu Aktütün'de 15 askerin hayatına kasteden, 20'den fazlasını yaralayan terör eyleminden sonra derhal uç veren hissiyat, canilere kuralsız da olsa sert bir cevabın verilmesidir. Verilsin tabii. Ancak medyada, “Terörist başını idam edin, terör biter” tespitinden “Asker Irak'a girsin ve kalsın” talebine kadar dillendirilmeyen neredeyse hiçbir tedbir kalmadı; çoğu demokratik bir hukuk devletinde herkesin saygı göstermesi gereken temel kuralları çiğnemeyi öngörüyor bu talep ve tekliflerin...

Ne olursa olsun, Türkiye, demokrasiden ve hukuk devleti olmaktan vazgeçip kendisini kuralsız bir ülke haline dönüştüremez. Teröre karşı mücadeleyi, bizden önce aynı sıkıntıları göğüslemek zorunda kalmış başka ülkeler gibi, demokrasi içerisinde yürütmek zorundayız. Hukukun kuralları rehberimiz, demokrasinin sunduğu imkânlar ise çaremiz olacaktır.

Şundan emin olabiliriz: PKK terörü 12 Eylül askeri yönetiminin bölgede ve cezaevlerinde sürdürdüğü anti-demokratik uygulamaların doğrudan ürünüdür; demokrasinin kanallarının daha da açıldığı son yıllar ise PKK'yı çok büyük acze sürükledi. Bu gerçeği bugün en iyi görenlerin terörle mücadeleyi ülke adına yürütenler olduğunu da unutmayalım.

Bu gerçek ışığında baktığımızda, karşımıza çıkan tablo, fazla ürkütücü değil. Terör uzmanları, son eylemde köşeye sıkıştırılmışlık hissiyle hareket ettiğini söylüyorlar PKK'nın. Bölgede baskıyla ve korku salarak oluşturduğu üstünlük iddiasını bütünüyle sona erdirecek gelişmeler öngörüsü, örgütü son havliyle böyle bir çıkış yapmaya sevk etti; bu belli. Salınan korkunun yerini alması beklenen hizmet anlayışı yerel yönetimler tarafından gerçekleştirilemedi. Yerel yönetimleri kaybetme ve hizmetin başkaları eliyle yaygınlaşması endişesi ise, PKK'yı ölüp bitiriyor...

O da bu endişesini öldürerek bastırmaya çalışıyor.

25 militanın da can verdiği son olayın bu noktada durup düşünmemiz gereken tek bir yönü var: Terör örgütü saflarında hayatını feda etmeyi göze alabilen gençlerin varlığı... Son olayla karşımıza bir kez daha çıkan bu 'gerçek' ile durumun nasıl değiştirilebileceği üzerinde uzun uzadıya düşünmek ve çareler üretmek gerekiyor.

Hiçbir sorunun kestirme çözümü yoktur demokrasilerde; hele terörle ilgili sıkıntıların ortadan kalkması her ülkede zaman alır, fedakârlıklar gerektirir. Bizde kuralları eğip bükmeyi öğütleyen kimi kestirme çözüm meraklılarının anlamadığı da budur işte. Bazen insan öfkesini içine gömüp en akıl almaz gibi görünen çıkış yolunu tutmakla da sıkıntı arkada bırakılabilir.

Bugün bu durumdayız. Demokrasiden ve hukuk devleti olmaktan vazgeçmeyeceğimize göre, bizim de, başka hukuk devletleri ve demokrasilerde benzer sorunların nasıl ortadan kaldırıldığı üzerinde yoğunlaşmamız gerekiyor.

Bir yandan şehit cenazelerini yüreklerimiz yana yana kaldırıp bir yandan da bundan sonra başka gençlerin şehit olmasını nasıl önleyeceğimizin tedbirlerini almak...

Yapmamız gereken ne kadar zor bir iş...