-"Günah keçisi" Tevrat'ta geçen bir hikâye. Kefaret günü ayinlerinde, Yahudi kavminin günahları bir erkek keçiye yükleniyor.

Bu keçi kurayla belirleniyor ve Azazel isimli kötü ruhu yatıştırmak üzere bir uçurumdan aşağı atılıyor.

Batılıların Yunanca aslını kullandıkları Xenophobia, yani yabancı düşmanlığı, modern toplumların "günah keçisi" arayışından ibaret. Toplum her zaman sorunlarla karşı karşıya. Hiç kimse sorunların kaynağında kendi hatalarını görmüyor. Yanlış giden şeyleri birilerinin sırtına yükleyip, onu suçlamaya başlıyor ve kendisi rahatlıyor. Bunun için önce farklı olanı arıyor sonra sırf farklı olduğu için ona düşmanlık gösteriyor. Yabancı düşmanlığı "biz" duygusunu sadece "ötekine düşmanlık" üzerine inşa etmek demek. "Biz"in çok fazla ortak paydası yok, hatta atomize olmuş toplum hayatı içinde kimse "biz" içindeki "ben"lerin farkında olmadan yaşayıp gidiyor. Bir şeyler yanlış gitmeye başladığı zaman, "biz"i oluşturmak üzere bir "öteki"ne ihtiyaç duyuluyor. "Öteki" çoğunluk içinde sayıca az olanlardan seçiliyor. Sayıca az olanlar, farklı yaşayanlar, farklı bir dili konuşanlar ve farklı bir inancı olanlar bu sefer "biz" duygusunu yaratacak ortak düşman olarak hep birlikte bir "günah keçisi"ne dönüştürülüyor.

"Vatanseverlik" (Patriotism), "Milliyetçilik" (Nationalism) arasındaki farkı bu şekilde açıklamak mümkün. Vatanseverlik özü itibarıyla bir tür milliyetçilik. Bir milleti millet yapan değeri, ortak bir vatanı paylaşmak olarak kabul ederseniz, vurguyu birlikte yaşanılan toprak üzerine yaparsanız bunun adı vatanseverlik oluyor. "Vatandaş" kelimesi, aslında ulus-devletlerin milleti aynı vatanda yaşayan insanlar olarak kabul etmesi anlamına geliyor. "Milletdaş" yerine "vatandaş" kelimesinin tercih edilmesi üzerinden çok düşünülmüş ve tartışılmış bir tercih. Bu tartışmaların tamamı Fransız İhtilali'ne dayanıyor. Bugün Fransa ve İngiltere'de egemen olan bütün ulus-devletlere özgü milliyetçilik, vatanseverlik olarak tanımlanıyor. Malûm İngiltere farklı dört milletin, Kraliçe'nin tacı etrafında birleşmesi ve aynı vatanı paylaşması ile kendini tanımlıyor. Fransa'da ise Franklar diye bir millet yok. Bu yüzden Fransızlar aralarındaki bağı ortak vatanda yaşamak olarak, çok güçlü bir vurguyla ifade ediyor. Aynı vatanda yaşayan insanlar bir hukuk etrafında bir araya geliyor ve kendi haklarına sahip çıkıyor. Fransız vatanseverliğini tanımlamak için çok kullanılan bir sözdür: "Her Fransız öbür Fransız'dan nefret eder, ama her Fransız Fransa'yı sever."

Milliyetçiliğin tek bir tanımı yok. Yapılan sınıflandırmalar alt sınıflandırmalar ile tam bir tanım ve tasnif karmaşası arasında anlamsız hale geliyor. Fransa'nın muktedir siyasetçilerinden De Gaulle, vatanseverlikle milliyetçilik arasındaki farkı, birincisini "kendimize benzeyenleri sevmek", ikincisini ise "bize benzemeyenlerden nefret etmek" olarak ayırıyor. Bir arada uyum içinde yaşamanın ortak şartını kendi içimizdeki bağları güçlendirerek tanımlamak ile bir günah keçisi bulup ötekinden nefret etmeyi dayanışmanın ön şartına dönüştürmek belki bu şekilde açıklanabilir.

Türkiye milliyetçiliğin, faşizmden, yumuşak bir vatanseverliğe kadar her türünün tarih içinde mutlaka karşılık bulduğu bir yer. Sıkıntılarımız arttıkça düşman ihtiyacımız da arıyor. Çünkü bu sıkıntıların kendi feraset ve basiret eksikliğimizden kaynaklandığını bir türlü kabul etmiyoruz. Bugün "demokratik açılım"ı tartışırken bir sapkınlık şeklinde yükselen öteki düşmanlığını yenebilmenin yolu, günah keçisi arayışından vazgeçerek kendi hatalarımızla yüzleşmek olmalı.

Bugüne bizler kendi hatalarımızla geldik. Yine bugün yaşadığımız ve içinden çıkamadığımız sosyal sıkıntıları, demokratik açılımın üzerine bir öteki düşmanlığı olarak yüklerken yeni bir hatayı derinleştiriyoruz. Yapılan şey milliyetçilik değil; modern toplumlara özgü bir yabancı düşmanlığı. Panzehirini ise belki vatanseverlikte bulabiliriz.

Mümtaz'er TÜRKÖNE
Zaman
[email protected]