Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin Güngören İlçe Teşkilatı'nın 3. olağan Kongresi'nde konuştu. Erdoğan, konuşmasının büyük bölümünü Doğan Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan'a ayırdı ve ağır suçlamalarda bulundu

"Aydın Doğan'a sesleniyorum: Bunu ispat edemezseniz ahlaki değerler konusunda nasibini almamış birisiniz. Sen böyle çamurları kabul edebilirsin ama biz etmeyiz"

Aydın Doğan'ın elindeki medya gücünü ticaret için şantaj amaçlı kullanmakla itham eden Başbakan Deniz Feneri davasında adının geçirildiğinden bahsettiği bölümde şunları söyledi:

İŞTE BAŞBAKAN'IN O SÖZLERİ:

Partisinin Güngören İlçe Teşkilatı'nın 3. Olağan Kongresi'nde ana muhalefet partisi CHP ile birlikte kampanya yürüttükleri gerekçesiyle Doğan Medya Grubu ve Aydın Doğan'a sert tepkilerde bulunan Erdoğan, "Erdoğan'ı o pazarlığa oturtamadığın için bu çılgınlıkları yapıyorsun, şu ana kadar olan bütün kampanyalarının arkasında yatan gerçek budur" dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, adının Almanya'daki Deniz Feneri davasına karıştırılmasına sert tepki gösterdi. Aydın Doğan'ı suçlayan Erdoğan, "Başbakan Erdoğan Deniz Feneri'nden para mı almıştır? Eğer bunu ispat edemezseniz ahlaki değerler noktasında nasibini almamış birisisiniz." dedi.

Erdoğan, Aydın Doğan'ın Hilton Oteli konusunda kendisinden ve belediye başkanından isteklerde bulunduğunu, bu isteklerin yerine getirilmemesi üzerine iftira kampanyası başlattığını söyledi. Erdoğan, Deniz Feneri Derneği davasına ilişkin kendisi ve AK Parti hakkında çıkan iddiaları da, "Başbakan Erdoğan Deniz Feneri'nden para mı almıştır? Eğer bunu ispat edemezseniz ahlaki değerler noktasında nasibini almamış birisisiniz. Tayyip Erdoğan ne böyle bir para almıştır, ne böyle bir paranın sahibiyle tanışmıştır. Asla! Tusunami alakalı Tayyip Erdoğan'ın eli akçeli paraya dokunmamıştır. Başbakanlığın hesabı vardır, Başbakanlığın hesabına paralarını yatırmak isteyenler paralarını yatırmışlardır. Ve oradan da Kızılay'a gitmiştir, Kızılay eliyle yardım Açe'ye ulaştırılmıştır." şeklinde cevapladı.

BAYKAL'IN CEMAZİYEL EVVELİNİ ÇOK İYİ BİLİRİZ

Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Ermenistan'a gitmesiyle ilgili CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın eleştirilerine ilişkin, ''Baykal'ın cemaziyel evvelini çok iyi biliriz ve cemaziyel evvelini de çok iyi bildiğimiz için yıllar yılı bu ülkede özellikle sözde soykırıma karşı mücadele vermiş olan Cumhurbaşkanımıza karşı böyle bir yakıştırmayı yapmasını tasvip edemeyiz'' dedi.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın çok çirkin yaklaşımları olduğunu kaydeden Erdoğan, ''Hele hele, 'soykırım anıtına gitsin çelenk koysun'' ifadesi, çok çok çirkindi. Bu tabii Sayın Baykal'ın karakterini, kimliğini gösteriyor'' değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan, Baykal'ın bu ifadesini doğru bulmalarına imkan olmadığını dile getirerek, şunları söyledi:

''Kendi ülkesinin cumhurbaşkanının nereye çelenk koyacağını, nereye koymayacağını çok iyi bildiği halde, böyle bir ifadeyi kullanmasını bizim doğru bulmamız, sessiz kalmamız mümkün değil. Bu çok çirkin bir şeydir ama herhalde aynaya bakıyor kendisi, aynaya bakarak böyle konuşuyor. Cumhurbaşkanımız nereye çelenk koyacağını, nereye koymayacağını en az Baykal kadar çok iyi bilir. Onun için onun tavsiyesine ihtiyaç yok.'' Erdoğan, Güngören'deki patlamalara da değinerek, ''Masum insanların, yaşlıların, çocukların canlarına kasteden o menfur girişimler, bu ülkenin değişim iradesinde en ufak bir zafiyet noktası oluşturamıyor'' dedi.

Aydın Doğan'dan Başbakan'a sert yanıt

Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan, Deniz Feneri davasında kendisiyle ilgili iddiaların gündeme gelmesi nedeniyle, Doğan Medya Grubu'na yüklenen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sert tepki gösterdi.

Aydın Doğan, yaptığı açıklamada, “İddia sahibi ben değilim, ama Başbakan bunun hesabını senden sorarım diyor. İddia doğru çıkmazsa, seni ahlaksız ilan ederim diyor. Ben bu yaşıma kadar ahlakımla ve şerefimle geldim. Ahlakım konusunda sicil amirim Başbakan değildir" dedi.

Aydın Doğan'ın yazılı açıklaması şöyle:

“Başbakan'ın konuşmasını hayretle dinledim. Sadece hayretle değil, aynı zamanda Türkiye'de basın özgürlüğünün geleceği açısından da çok derin bir endişeyle dinledim. Deniz Feneri ile ilgili haberleri gazetelerden, televizyonlardan izliyorum. Neymiş olay? İnsani yardım toplama amacıyla kurulmuş bir dernek, topladığı paraları, birtakım şirketler aracılığıyla şahıslara vermiş. Tabii bu çok önemli bir olay. Çağımızda insani dayanışmayı, yardımlaşmayı sağlayan kuruluşların büyük sorumlulukları var. İnsanlardaki yardım duygusunu istismar etmek, bana göre günahların en büyüğüdür. Çünkü o duyguyu yok ettiğiniz, yardımlaşma amacıyla çalışan insanlara ve kuruluşlara olan güveni sarstığınız takdirde insanlığa çok büyük zarar vermiş olursunuz. Bu olayı kim ortaya çıkarmış? Alman polisi ve makamları. Kim yargılıyor? Alman yargısı. Peki bizim gazetelerimiz, televizyonlarımız ne yapıyor? Mahkemenin safahatı hakkında bilgi veriyor. Başbakan kime kızıyor? Bu haberleri veren gazetelere ve televizyonlara. Hatta onlara da değil, direkt beni hedef alıp bana kızıyor. Bunun bir mantığı var mı? Şahsıma karşı bu saldırıyı mantıkla, vicdanla, adalet duygusuyla izahı mümkün mü? Sanıklardan biri, toplanan paraların Başbakan'a verilmek üzere birisi tarafından alındığını söylüyor. Bu ifade tutanağa da geçmiş. Peki, bu ifadeyi kim dile getiriyor? Ana muhalefet partisi başkanı. Hem de nerede? Televizyonlarda canlı yayında. Tekrarlayayım. İddia sahibi Alman yargısı. İddiayı Türkiye'de dile getiren, Anamuhalefet partisi başkanı. Bunun yayınlayan NTV Televizyonu. Söyler misiniz ben bunun neresindeyim? Kendi gazetelerime bakıyorum, hepsi bunu Deniz Baykal'a atfen vermişler. Başbakan bize yükleniyor. Herhalde bu yolla susturmak istiyorlar. Devlet bütün kurumlarıyla ellerinde. Bize yapmadıkları kötülüğü bırakmayabilirler.

Zaten yapıyorlar ve yapmaya devam edecekler. Ama hür basını susturmaya tam teşebbüs eden bir Başbakanı tarih, demokrasi defterine değil, diktatörler sayfasına yazar. Başbakan durmadan Hilton meselesini dile getiriyor. İddia sahibi ben değilim, ama Başbakan bunun hesabını senden sorarım diyor. İddia doğru çıkmazsa, seni ahlaksız ilan ederim diyor. Ben bu yaşıma kadar ahlakımla ve şerefimle geldim. Ahlakım konusunda sicil amirim Başbakan değildir. Ahlakımın hesabını hem bu dünyada hem öteki dünyada alnımın akıyla veririm. Bir başka nokta daha var ki, bundan söz etmekten hicap duyuyorum. Başbakan, gazetelerde ne zaman hoşuna gitmeyen bir haber görse hemen Hilton ipine sarılıyor. Kendisine açık açık şunu söylüyorum: Hilton konusunda yasalara aykırı bir talebim varsa, bunu reddetmek kamu otoritesinin görevidir. Ama vatandaş olarak haklı bir talepte bulunuyor ve bunu yerine getirmiyorsa, bu da suçtur. Türk kanunları, başbakanlara suç işleme hakkı vermiyor.

“ELİNDEKİ GÜCÜ KULLANIP ŞANTAJ ARACI HALİNE GETİRMEYE HAKKI YOK”

Bir de şunu merak ediyorum: Hilton konusu Başbakan'ı neden bu kadar ilgilendiriyor? Ben Hilton konusunun İstanbul Belediyesi'nin yetki sınırları içinde olduğunu sanıyordum. Yoksa İstanbul Belediyesi'nin yönetimi de mi Başbakanlığa geçti? Her fırsatta Hilton'u diline dolamasından, bu konuyu artık şantaj aracı haline getirdiği sonucunu çıkarıyorum. Şantaj, Başbakanlara yakışan bir şey değildir. Ayrıca suçtur. Yine de benim açımdan bu konuşmanın asıl vahim yanı, basın özgürlüğüne yönelik ağır tehdidin artık iyice su yüzüne çıkmış olmasıdır. Başbakanımız eleştirilmekten hoşlanmıyor. Hoşlanmayabilir. Ama elindeki gücü de kullanıp bunu şantaj aracı haline getirme hakkı yoktur. Bana göre bu tutumu ağır bir anayasal suçtur. Çünkü Anayasamız, basın özgürlüğünü teminat altına almıştır. Dünkü konuşması bana göre Türk basın tarihinde çok tehlikeli bir dönemin başladığının en somut işaretidir. Şimdiye kadar ellerinden gelen baskıyı yapıyorlardı. Demek ki baskıları daha da ağırlaşacak. Benim söyleyeceğim bundan ibarettir.” ANKA











Editör: TE Bilisim