Bilgisayarın başına oturuyorum. Omuzlarımda sanki bin ton yük. Böylesi günlerde yazı yazmanın dayanılmaz ağırlığı bir kez daha üstüme çöküyor.

Hep aynı şeyi yazmak...

İşkence gibi.

Şehitler, ölümler, acılar.

Kan ve gözyaşı...

Ne yazayım?

Ne yazabilirim ki? Yeni ne söyleyebilirim ki? Açacak yeni bir pencere kaldığını sanmıyorum.

Yıllardır kimbilir kaç yazı yazdım, televizyonlarda ne kadar çok ahkam kestim. Yetmedi, oturup bir de tuğla gibi kitap yazdım.

Ama film hâlâ değişmedi.

Yüreği yanan insanlar, her yanda infial, PKK’nın şiddet ve terör eylemlerine okunan haklı lanet...

Ne yapayım?

Ben de duygusal patlamalara boyun mu eğeyim? Benim işim bu değil. Doğru bildiğimi söylemeye devam etmek benim yolum...

PKK yangını büyütmek istiyor.

Bunun için tuzak kuruyor.

PKK, Türkiye açısından hedef büyütmek istiyor.

Türkiye’yi Irak Kürtleri ile savaştırmanın, mümkünse ABD ile karşı karşıya getirmenin peşinde PKK.

Türkiye’yi saldırgan, işgalci konumuna düşürerek Kürt sorununu daha çok uluslararası sahneye taşıyacağı görüşünde. Türkiye’nin böylece AB ile çatışacağını varsayıyor.

Şunun da farkında PKK:

Terör ve şiddet dalgası kabardıkça, bu ülkede Türk milliyetçiliği ile birlikte Kürt milliyetçiliği de kabaracak, böylece bazı kıvılcımlarla Türk-Kürt çatışması sahneye çıkabilecek.

Güneydoğu’da olağanüstü hal, sıkıyönetim senaryolarının kapıyı çalabileceği, terörle mücadele adına hak ve özgürlükleri budayıcı düşüncelerin yeniden su yüzüne vuracağının da çok iyi farkında PKK...

Ne yapalım?

Kuzey Irak’a tankla topla girelim, Barzani’yi de vuralım, ABD ile de gerekirse çatışalım, AB’nin canı cehenneme diyelim.

Öyle mi?

Ama bütün bunların PKK’yı güçsüzleştireceğine, Türkiye’yi şiddet ve terör belasından kurtaracağına, Kürt ayrılıkçılığını sona erdireceğini mi sanıyorsunuz?

Ben sanmıyorum.

Sayın Erdoğan;

‘Politika’yı yapacak olan, bütüncül bir ‘strateji’yi oluşturacak olan en başta siyasal iktidardır, seçilmiş hükümettir. En büyük tehlike ise duygusal patlamalara boyun eğmektir.”(Bir yıl önceki, 23 Ekim 2007 tarihli yazımdan)

* * *

Diyelim ki:

Tankla topla girdik ve bütün Kuzey Irak’ı işgal ettik.

Kürt sorunu biter mi?

Diyelim ki:

Bütün Kuzey Irak’ın işgaliyle PKK konusunda her şey yerle bir edildi.

Kürt sorunu biter mi?

Diyelim ki:

Kuzey Irak’a girmekle kalmadık, bölgede Barzani’yle Talabani’nin devletleşme sürecine de son noktayı koyduk.

Kürt sorunu biter mi?

Diyelim ki:

Sınırlarımız içinde PKK’ya teslim bayrağı çektirdik.

Kürt sorunu biter mi?

Diyelim ki:

PKK ve terörünü bitirdik.

Kürt sorunu biter mi?

Hayır bitmez!

Çünkü temel sorun Kürt sorunudur. Kürt sorunu olduğu içindir ki PKK vardır, şiddet ve terör vardır.

Onun için de PKK’yı bitirebilirsiniz, ama Kürt sorunu varlığını devam ettirdiği sürece, bir başka PKK çıkabilir; içeride ve dışarıda Türkiye’yi ciddi biçimde istikrarsızlaştıracak yeni sorunlar başınıza sarılır.

Devletin şiddet ve terörle haklı ve meşru mücadelesi hiç kuşkusuz sürmelidir. Ama bu bize sorunun sihirli reçetelere yer bırakmayan çok boyutluluğunu kesinlikle unutturmamalı.

Tankla topla büyük bedeller ödeyerek, kan ve gözyaşı dökerek şiddet ve terörü geriletebilirsiniz.

Geçmişte bu bir ölçüde yaşandı.

Ancak ‘Kürt sorunu‘nu unutur, göz ardı ederseniz fazla değişen bir şey olmaz. Katlanılan büyük fedakarlıklar ne yazık ki fazla bir işe yaramamış olur. Onca kan ve gözyaşından sonra bir kez daha başladığınız yere dönersiniz.

Yıllardır bu yaşanmıyor mu?

Kısır döngü eğer kırılmak isteniyorsa, sorunun Kürt sorunu diye adını da koyarak, kapsamlı bir strateji geliştirmek şarttır.

Sayın Erdoğan;

Bu da vizyon, siyasal irade, kararlılık ve cesaret gerektirir. Yoksa, ‘eskiler’den farkınız kalmaz.

“Kalkın ey ehli vatan!” avazeleri ve savaş tamtamları arasında tezkere çıkarmak, belki işin kolayına kaçmaktır.

Stratejistlerin en ünlüsü Çin’li general Sun Tsu bundan yirmi yüzyıl önce demiş ki:

Stratejiden yoksun taktikler sadece kuru gürültüdür. (Bir yıl önceki, 18 Ekim 2007 tarihli yazımdan)

* * *

Daha ne yazayım ki?

Geçen yılki Dağlıca baskınından sonra yazdıklarıma Aktütün acısından sonra daha ne ekleyebilirim ki?

Belki şöyle bir soruyla noktalanabilir yazı:

PKK ve Kürt sorunu konusunda Başbakan Erdoğan da ‘eskiler’ gibi eskinin inkar ve sopa siyasetine teslim mi olacak?

Gidiş öyle gibi...

Yazık, Türkiye’nin morali yine bozulmaya başladı.

Hasan Cemal
[email protected]