Değerli Dostlar!

Cumhurbaşkanlığının 11 Temmuz 2729 sayılı kararnamesinde;

"İstanbul İli, Fatih İlçesinde bulunan Ayasofya Camiinin müzeye çevrilmesi hakkındaki 24/11/1934

tarihli ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 2/7/2020 tarihli ve

E:2016/1615, K:2020/2595 sayılı Kararı ile iptal edildiğinden, Ayasofya Camiinin yönetiminin

22/6/1965 tarihli ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunun

35'inci maddesi gereğince Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilere ibadete açılmasına karar

verilmiştir." ifadeleriyle yeni bir hüküm tesis edilerek Ayasoyfa-i Kebir Camii asli hüviyetine

kavuşturulmuştur.

Bu karara istinaden, Ayasofya-i Kebir Camii, 24 Temmuz 2020 Cuma günü, malum salgın

nedeniyle maske, mesafe ve temizlik tedbirlerine uyularak memleketin dört bir yanından gelen

müminlerle buluştu. Bu heyecanı, dünyanın dört bir yanında hisseden ve yaşayan bütün

müminlere ve insanlığa hayırlı olsun. Bu büyük hayra ve değişime vesile olan büyüklerimizden

Allah razı olsun.

Ayasofya-i Kebir Camii’nin küşadı, insaf sahibi gayrimüslimlerin de huzur duymasına vesile

olmuştur. Bunun kıymetli bir örneği komşumuz Yunanistan’da bir din adamı sıfatıyla Papaz

Evangelos Papanikolaou’nun söyledikleri ile tezahür etmiştir. Başkent Atina yakınlarında

Rafina Analipseos Kilisesi'nde düzenlenen ayinden sonra konuşma yapan Papanikolaou;

''Ayasofya gibi büyük bir yapıyı kim koruyacaktı? Türkler korudu. Ayasofya'yı koruyan Türkler

olmasaydı, Ayasofya çoktan düşerdi.'' sözleriyle tüm dünyada yankı uyandıran bir ilgi

merkezine dönüştü. Papanikolaou, aziz milletimizin tarih boyunca tüm dinlere ait

ibadethanelere yönelik saygısını ve himayesini de “Türkler Girit’te hiçbir kiliseyi

kapatmamışlardır. Lakin Yunanistan’da Othonas'ın emriyle çok sayıda manastır ve kilisenin

kapısına kilit vurulmuştur” ifadesiyle tespit etmiştir. Daha da ileri giderek ''Bu yüzden insanlar

'Latin serpuşu yerine Türk sarığı görmeyi tercih ederim' demişti. Bana kalsa ikisi de görülmesin

ama ikisinden birini seçmek zorunda kalırsam Türkleri tercih ederim'' cümleleriyle adeta bir

vefa ve dürüstlük örneği sergilemiştir. Papanikolaou’yu bu hususları dile getirmeye sevkeden

hassasiyet ise bir mabede gösterilmesi gereken saygıyla ilişkilendirilmiştir. Müze haliyle

yapılan ziyaretlerde insanların mabed niteliğindeki bir mekana girişlerde ayakkabılarıyla ve

hiçbir tessettür kuralına uymamalarını eleştirmiş ve artık bu mabede buna riayet edilerek ile girileceğini mutlulukla ifade etmiştir.

Ayasoya-i Kebir Camiinin küşadı vesilesiyle paylaşmak istediğim hususlardan biri de İslam

Medeniyetinin tüm dünyada örnek alınan ve taklid edilen yönlerini açık yüreklilikle dile getiren

Alman Cumhurbaşkanı Richard von Weizsäcker ile ilgilidir. Bilimler Tarihi Dostu Prof. Dr.

Fuat Sezgin isimli kitap çalışmamızın 2019 yılında yayınlanmasından önce müstesna şahsiyet

Fuat Sezgin hocamızın gençlerimize rol model olacak söyleşi, sohbet ve konferanslarını

incelerken Alman Cumhurbaşkanı ile ilgili hatırayı okumuştum. Fuat Sezgin, 2017 yılında

Türkiye’de gerçekleştirilen bir söyleşide kendisine, yaptığı çalışmaların Bilimler Tarihinde

eksen değiştirecek nitelikte olduğu dolayısıyla bu tespitlerin Batı aleminde nasıl bir yankı

uyandırdığı, rahatsızlık oluşturup oluşturmadığı sorulmuştur. Zira bu tespitler, batının bugünkü

varlığını İslam’a borçlu olduğu anlamına geliyor. Böyle bir hususu batı dünyasının kolayca

kabul etmesi mümkün olmasa gerektir. Bu soruya karşılık Fuat Sezgin, Batı dünyasının bir iki

asır içinde ancak bunu hazmedebileceğini ifade etmiştir. İnsanların ya kendisini yahut Türkleri

yahut da İslamı sevmediklerinden kafi derecede bu tespitleri tanıtmadıklarını ifade etmektedir.

Bazılarının da buna cesaret edemediğini söylemiştir.

Fuat Sezgin bu tespitini coğrafyacılardan bir örnek ile teyid etmektedir.

“Bir şans. Müspet bir haber vereyim size, ne olduğuna dair. Ben bu haritayı, Me’mun haritasını

bulmuştum. Benim dünyam değişti. Çok şeyler de keşfettim falan falan. Baktım bunları çok

büyüttüm gözümde. Ben ölürsem bunlar tanınmadan kalırsa kaybolur gibi bir endişeye girdim.

Ondan sonra oturup bir kitap yazdım. Müslümanların coğrafya tarihine katkıları” böyle bir

kitap yazdım. Hem de birkaç dilde yayınladım. Ben o zaman büyük bir şey olduğunu

zannediyordum. Ama coğrafya çalışmamın beşinci altıncı yılıydı, önsözünü yazdığım sırada

yayınlama tabı için baskı işi biraz uzadı ama bu sırada gece gündüz çalıştığım için yeni birçok

şeyler öğreniyordum. Önsöze gelince basılmıştı, baktım o kitabı ben ne kadar büyütüyormuşum.

Bir de baktım birkaç ay içerisinde birçok şey daha öğrendim. O önsözü yazdığım sırada

Müslümanların çok daha ileri gittiklerini Avrupa’ya çok müthiş bir şekilde tesir ettiklerini

gördüm. Artık onları gelecek zamanda bahsederim. Bu kitabı bir filozof Alman Cumhurbaşkanı

vardı, bir münasebetle tanışmıştık onunla, Richard von Weizsäcker. Akıllı bir

adamdı, gönderdim ona. O, önsözünü okumuş sonra bana mektup yazdı. “Bu tahmininizi

gerçekleştirirseniz bu bilim tarihinde bir ihtilal olur”, dedi. Ben bundan sonra

kitaba devam ettim ona. (2000 yılında, - o 1987 yılında çıkmıştı) 13 yıl daha çalıştım.

Orada birçok şeyleri buldum, ufkum değişti. Dünyada coğrafyayı tek bilen insan

olma kıvancı geldi bana, ama öyle bir şey değil. Ama sizin biliminizi kabul eden bir

coğrafyacı oldum, ama öyle değil korkmayın. Cumhurbaşkanı’na bir mektup yazdım,

kitabın 3 cildini gönderdim. Bundan önceki mektubuma sizden şöyle bir cevap

geldi şimdi onun cevabını veriyorum size diye. Evet, Sayın Cumhurbaşkanı ben falan

filanları bulduğuma inanıyorum, kitabı gönderiyorum size. Bana Cumhurbaşkanı’ndan

iki ay sonra bir mektup geldi. Bu mektup beni hayatımda en çok sevindiren

mektuptu. Okumuş adamcağız. Evet diyor, “siz Avrupa’nın, İslam dünyasına ne

kadar ruhsuz olduğunu ispat ettiniz sizi tebrik ederim.” Böyleleri de var. O büyük

bir adamdı, hakikatin karşısında korkmayan bir adamdı. Tabi Cumhurbaşkanı’ydı

artık cevap vermek zorundaydı. Bana en güzel cevabı o yazdı ama şunu söyleyeyim,

benim o coğrafya ciltlerim bir abide olarak kalacaktır, kendimi öveyim. Buna hiç

şaşmıyorum. Bazıları aşırmaya bile başladı. Aşırsınlar, zararı yok mesudum.”

Nitekim Hakikati yazmaktan başka bir davası ve derdi olmayan islam aleminin yüzakı, Fuat

sezgin hocamız, “Dünya medeniyeti dünya bilim tarihi İslam medeniyeti olmaksızın bilinemez.

Avrupa medeniyeti, İslam medeniyetinin bir çocuğu...müspetse almak ve onlara dayanarak yeni

hamleler yapmak lazım” Altın değerindeki sözleri ile adeta çift kanatlı yeni nesillere ışık

olmaktadır. Paha biçilmez eşsiz eserleriyle genç neslin külliyatını oluşturmuştur...

Bu kardeşiniz, Ayasofya Camii Şerifinin açılışına şahitlik etmek, Cuma namazına, Eminönü

Yeni Camii civarında veya Prof.Dr.Fuat Sezgin’in meftun olduğu Gülhane’deki oluşabilecek cemaate iştirak ederek saf olur niyetiyle çocuklarım ve torunlarım ile 23 Temmuz 2020 günü Ankara’dan yola çıkmıştık. 24Temmuz 2020 Cuma günü (Kardeşinin evinde misafir olduğum) Başakşehirden, Gülhane istikametini hedef alarak, yola revan oldum.

Yüce Rabbime hamdolsun önce Gülhane’de medfun merhum Prof .Dr .Fuat Sezgin’in kabrini

ziyaret, Ruhuna Fatiha hediye ettikten sonra, sırasıyla Prof.Dr.Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı, İstanbul Prof Dr Fuat Sezgin ve Dr. Ursula Sezgin İslam Bilimleri Tarihi Kütüphanesini gördükten sonra, 800 yıl İslam Medeniyetini yaşatan İslam bilim adamlarının bulduğu, keşfettiği, bilimsel araç ve gereçlerin çalışır örneğini kendi cebinden yaptırdığı, Muhafaza ettiği, “Kendimi vatanımdan hiç ayrı düşünmedim, Ben ne yaptım ise hepsini milletim için yaptım” diyen Alim büyüğümüz Prof.Dr.Fuat Sezgin’in, Frankfurtta kurduğu müzeden 25 yıl sonra Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın isteği üzerine 2008 tarihinde İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi müzesinin 700 objeden oluşan bire bir örneğini İstanbul Gülhane’de açmış olduğu bu müzeyi de bu vesile ile bir kez daha gezmek ve görmek nasip oldu. Akabinde Mevlam Ayasofya-i Kebir Camiinde Cuma Namazını maske ve sosyal mesafeye dikkat ederek kılmayı ve sonrasında da iki rekat Şükür Namazı ile secdeye varmayı nasip etti.

Diyeceğim O ki, Ali Semerkandi Hazretlerinin “Niyet Hayır, Akibet Hayır..!” Sözünü idrak

ettik ve yaşadık, Senin adına en iyisini bilene teslim olmak ne güzel. Bu

güzelliği, heyecanı, coşku ve duyguyu bize yaşatan Yüce Rabbimize hamdolsun..!

Bugüne kadar Ayasofya hakkında yazı yazan. konuşan önemli bazı büyüklerimizden;

Şairler Sultanı, Üstad Necip Fazıl Kısakürek;

“Ayasofya açılmalıdır. Türk’ün bahtıyla beraber açılmalıdır. Ayasofya’yı kapalı tutmak,

Yunanlıya ‘ben yapamıyorum; sen gel de kendi hesabına aç!’ demekten farksızdır. Gençler!

Bugün mü, yarın mı, bilemem! Fakat Ayasofya açılacak!.. Türk’ün bu vatanda kalıp

kalmayacağından şüphesi olanlar, Ayasofya’nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilirler.

Ayasofya açılacak Hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün mânalar, zincire vurulmuş

masumlar gibi onun içinden fırlayacak!.. Öylesine açılacak ki, bu millete iyilik ve kötülük

etmişlerin dosyaları da onun mahzenlerinde ele geçecek Ayasofya açılacak! Bütün değer

ölçülerini, tarih hükümlerini, dünyalar arası mahsup sırlarını, her iş ve herşey hakkındaki gerçek

miyarları çerçeveleyici bir kitap gibi açılacak Allah tarafından mühürlenmiş kalplerin

mühürlediği Ayasofya, onların aynı şekilde mühürlemeğe yeltenip de hiçbir şey yapamadığı,

günden güne kabaran akınını durduramadığı ve çığlaştığı günü dehşetle kolladığı mukaddesatçı

Türk gençliğinin kalbi gibi açılacak Ayasofya’yı, artık önüne geçilmez bu sel açacak Bekleyin

gençler!.. Biraz daha rahmet yağsın Sel yakındır."

Osman Yüksel Serdengeçti ise, idamla yargılanmasına sebep olan Ayasofya adlı yazısı şu

satırlarla son bulur.

“….Ayasofya! Ey muhteşem mabet! Merak etme. Fatih’in torunları yakında bütün putları

devirip seni camiye çevirecekler. Gözyaşlarıyla abdest alarak secdelere kapanacaklar Tehlil ve

tekbir sedaları boş kubbelerini yeniden dolduracak. İkinci bir fetih olacak Ozanlar bunun

destanını, ezanlar bunun ilanını yapacaklar Sessiz ve öksüz minarelerinden yükselen tekbir

sesleri fezaları inletecek Şerefelerin yine Allah’ın ve onun sevgili Peygamberi Hz.

Muhammed’in şerefine ışıl ışıl yanacak Bütün dünya Fatih dirildi sanacak. Bu olacak Ayasofya

bu olacak!.. İkinci bir fetih, yeni bir basübadelmevt Bu muhakkak Bu günler yakın, belki yarın,

belki yarından da yakındır.” Bugüne yıllar öncesinden müjdeyi veren için ne büyük saadet.

İlk kıvılcımı yakan,

İstanbul Fatih’teki Kariye Camisi, Rumeli Hisarı, İlyas Bey Camisi, Trabzon’daki

Ayasofya ve İznik’teki Ayasofya’nın cami vasfına dönüştürülmesi için yıllardır hukuk

mücadelesi yürüten emekli Matematik Öğretmeni İsmail Kandemir’in çabaları sonuç

verdi.

Bursalı İsmail Kandemir, “Ayasofya benim Kızılelmam. Gençlik yıllarımda gidip gizli

gizli namaz kılardım. Artık 75 yaşındayım. Şimdi sıhhat meselesi, eskisi kadar ziyaret

edemiyorum ama şu an birisi haydi kalk seni Ayasofya’ya götüreyim dese, abdestimi alır

yola düşerim. Bir anne çocuğunun yüzüne bakarken ne hissederse, hissettikleri nasıl

tarifsizse, Ayasofya konusunda benim hislerim de tarifsiz, bunu anlatamam” dedi. Tek

gayesinin ‘değerlerine sahip çıkmak’ olduğunu belirten Kandemir, milliyetçi bir Türk

vatandaşı için Ayasofya’da namaz kılmanın ulaşılamayacak bir ideal olmadığını söyledi.

Hamdolsun, işte o yarınlara kavuştuk.

Kadim dostum, Abdurrahman Kahyaoğlu’nun 11 Temmuz 2020 tarihi itibariyle, gönül pınarından yeni gelen damlalardan;

AYASOFYAM!

“Kırıldı artık zincirler açıldı kapılar;

Karıştı birbirine sevinç ile çığlıklar!

Ayasofyam gitsin artık yüzündeki hüzün;

Kalktı üzerinden kara bulutlar bugün!.

Ayasofyam yıllarca hıçkırarak ağladın;

Mahzun gönüllere hep mâtem bağladın!.

Sanki yeniden diriliş günüdür bugün;

Tekbirin arşa yükseldiği gündür bugün!.

Ayasofyam açılışın yeni bir milâd oldu;

Kederli yüzler biranda nurâ gark oldu..

Kararmış ufkuna güneş doğdu bugün;

Gitti bâtıl zihniyet, Hak geldi bugün!.

Ayasofyam! başlar artık inecek secdeye;

Âminlerle gönüller erişecek vecde!.

Mabedinde mü'minleri izlerken melekler;

Hak dergâhına yükselecek dua ile dilekler!

Ayasofyam şanlı bir simgesin bu devlete;

Küşâdın yeni bir fetihdir bu necip millete!.

Ağlama! sil gözlerindeki yaşları bugün;

Sevin artık! esaretten kurtuldun bugün!.

Asırlardır tekbirlerle inlerken kubbelerin;

Ezan sesleri ile çınlarken minârelerin,

Bir anda susturuldu o güzel sesin;

Gül artık şimdi bayram günündür senin!.

Ülkemin üzerinden kalktı kara bir bulut;

Açılışın ümmet için oldu yeni bir umut!.

Seni zincire vuranlar mahkûmdur bugün;

Ayasofyam senin için yeni tarihtir bugün!” Diyor.

Bu heyecan ve duygu yüklü şiirini siz dostlarım ile paylaşmaktan mutluyum.

Mübarek Kurban Bayramı 31 Temmuz 2020 Cuma gününe rast geldi çifte bayram bizler için,

Ayasofya camii kebirde Sabah, Kurban Bayramı ve Cuma namazını kılacakların coşkusunu anlatan

Mümtaz şairlerimizden, yazar, Yahya Kemal Beyatlı’nın kaleme aldığı muhteşem şiirinin son kıtası ile yazımıza noktayı koyalım.

SÜLEYMANİYE`DE BAYRAM SABAHI “

…….

Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.

Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine

Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.

Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı. “ anlayışı ile,

Bütün islam aleminin, aziz milletimizin her ferdinin, bu çifte bayramda da Yahya Kemal şairimizin yaşadığı gibi, gönlümüze ışıklar dolsun..

Bayramınız ve cumanız mübarek olsun Türkiye tadında… Kalın sağlıcakla efendim…