TARİHİN bazı anları vardır.

Dönüm anları.

Toplumların gelecek 50 yılının, 100 yılının portresinin çizildiği anları.

Orada yanlış yapmak felakete götürür.

Ama doğruyu yapmamak da felakete götürür.


Bu ikilem, o anın insanlarının önüne “tarihi tercih” denilen kararı kor.


Ya devam edersiniz.


Ya korkar, geri adım atarsınız.


Bir de, “durumu kurtarmak” vardır. Hiçbir şey yapmaz, eskisi gibi “idare edersiniz”.


* * *


Türkiye dün itibariyle işte bu yol kavşağına geldi.


Kamuoyu anketleri toplumun ortasından ikiye bölündüğünü gösteriyor.


Yarısı “Evet”, yarısı “Hayır” diyor.


Böyle anlarda klasik siyasetçinin can simidi, “hiçbir şey yapmadan” eskisi gibi devam etmektir.


Klasik olmayan siyasetçi ise önce şu soruyu sorar.


“Kararım doğru mu?”


Bu soruya “Evet doğru” cevabını veriyorsa, kararını alır, riskini yüklenir ve yoluna devam eder.


Diyebilirsiniz ki: “Sen bir gazetecisin, bugün öyle yazarsın, yarın tersini dersin.”


Doğrudur.


Ama büyük siyasetçi ile cüce olanın farkını da işte bu cesaret tayin eder.


* * *


Peki biz hiç mi risk almayacağız, sorumluluk yüklenmeyeceğiz?

Elbette yapacağız.


Bunun yolu, görüşünü kıvırtmadan, direkt, dobra dobra yazmaktır.


İşte bütün bunları hesaba katarak, kendi sorumluluğumu da yüklenerek şunu diyorum.


Ben, gazeteci Ertuğrul Özkök;


Kendi payıma........
Köşe yazısının tamamını okumak için bu linki kullanabilirsiniz