ESKİDEN...

Bir yerlere gelemezlerdi... Bir yerlere gelmelerinin önü kesilirdi... Birine “İslamcı” dendi mi, işi biterdi...

Şimdi...

Şimdi önleri açık... Bir yerlerden “İslamcılığa” bulaşmış olmak, başlı başına bir imtiyaz nedeni...

Eskiden...

Meclis’te, TV stüdyolarında hep sıkıştırılırlar, hadleri bildirilirdi...

Şimdi...

Onlar had bildiriyor...

Eskiden...

Hep alttan alırlardı...

Şimdi...

Hep üstten alıyorlar...

* * *

Eskiden...

İşçinin hakkını alın teri kurumadan vermekten söz ederler, “Bir lokma / Bir hırka” derler ve Ebu Zer gibi zenginlikten kaçınmaya çalışırlardı.

Şimdi...

“Baba ben derviş miyem / Hırkamı giymiş miyem / MÜSİAD’dan burjuvazi olmaz mı / Niye ben ölmüş müyem” türküsünü çığırıyorlar...

Eskiden...

Yeni bir ekonomik model peşinde koşarlardı...

Şimdi...

Düzenin ekonomik modelini babalar gibi uyguluyorlar...

Eskiden...

En küçük bir zam olayında ortalığı birbirine katarlar, zam yapan iktidara kan kustururlardı...

Şimdi...

Yüzlerinde aldırmaz bir tebessümle zam üstüne zam yapıyorlar.

* * *

Eskiden...

Eleştiri kabul ederlerdi... Ömer’in karşısına çıkan “sahabe”nin, “Seni kılıcımla düzeltirim ey Ömer” sözünü örnek verirlerdi...

Şimdi...

Kendilerine en ufak bir söz söyleyeni kılıçlarıyla düzeltmeye kalkıyorlar.

Eskiden...

İstişare yaparlardı... “Tek adam”a itiraz ederlerdi...

Şimdi...

“Tek adam” raconu kesiyor, hepsi “gık” bile demeden itaat ediyor.

Eskiden...

Yürekli aydınlar vardı... Taşı gediğine koyan... İtiraz eden... İsyan eden... Özgün yaklaşımlar ortaya koyan...

Şimdi...

Organik aydınlar var... İktidara bağlı... İktidarın borusunu öttüren... Kampanya yapan...

* * *

Eskiden...

Mazlum güzelliği vardı üzerlerinde... Herkeslerin üzerine çullanmasından kaynaklanan bir güzellik...

Şimdi...

Zalim iticiliği var üzerlerinde... Aşırı güvenden, özgüven patlamasından, kibirden kaynaklanan bir iticilik...

Eskiden...

Merhametleri vardı...

Şimdi...

Sıfır tolerans...

Yeni Türkü’nün şarkılarıyla büyümek

* MASKELİ BALO: Bursa’daydım... Ulu Cami’nin yanındaki parktan dalgın bir şekilde geçiyordum. Parasızlıktan kırıldığımız günler... O anda melodiyi duydum... “Bitsin bu maskeli balo / Ve onun sahte yüzleri” diyordu gitarlı üç üniversite öğrencisi... “Ne güzel şey bu böyle” demiş ve şarkıyı sonuna kadar dinlemiştim.

* CEVRİYE: Yağmurlu bir İstanbul günüydü... Medyaya yeni adım attığım günler... Nabi Avcı, ben ve başka arkadaşlar, arabaya atladığımız gibi Reşitpaşa’da bir parka giderken sesi sonuna kadar açar ve bu şarkıyı dinlerdik...

* OLMASA MEKTUBUN: Kıştı... İstanbul’da küçük, dar bir mekanda Yeni Türkü’yü dinliyorduk... İstek üzerine üç kez üst üste çaldılar bu şarkıyı...

* SARDUNYAYA AĞIT: İlk dinlediğimde Can Baba’nın pek sevdiğim dizelerini anımsamıştım... “Vay be... Sevdiğimiz şiir, şimdi de sevdiğimiz şarkı oldu” falan demiştim... “İkindiyin saat beşte...” bölümüne özel vurgu...

* SONBAHARDAN ÇİZGİLER: İlk dinlediğimde bende bir yolculuğa çıkma hevesi uyandırmıştı bu şarkı... “Ne güzeldir yollarda olmak şimdi...” bölümünün etkisi büyüktür... Bir de şarkının sözlerinin aykırı Kürt liderlerden Kemal Burkay’a ait olmasını önemsemiştim... Dikkat: Kemal Burkay, “Bir kedim bile yok”un da söz yazarıdır...

* TELLİ TELLİ: İlk bakışta göbek atmalık bir şarkı gibi görünse de aslında hayli eleştirel bir şarkıdır bu... Gerçi Bülent Ersoy ve bazı piyanist şantörlerin diline düşerek hayli anlam kaymasına uğradı ama yine de hayatımızda bir yeri vardır bu şarkının...

* DESTİNA: Lale Müldür şiiri olması nedeniyle daha bir dikkat kesildiğimiz şarkı... Gerçi biraz fazla dinleyince “Dün gece sen uyurken...” diye başlayan şakalarla şarkının romantik dozu epey zedelenir ama yine de iyi şarkıdır.


AHMET HAKAN
HÜRRİYET