Suriye’de yaşanan olaylara, bizzat yaşayanların, şahit olanların gözüyle baktığı ve görüp duyduklarını aktardığı ‘Şahitler’ kitabı okuyucularıyla buluşuyor.


 


Suriye’de yaşanan olaylara, bizzat yaşayanların, şahit olanların anlattıklarını kaleme alan Gazeteci Yazar Fikret ÇAKIR, Şahitler’ kitabında; Sessizliğinizi affetmez Allah!’ diyor ve şöyle devam ediyor. “Bombardıman sırasında parçalanan cesetler arasında babasının cesedini arayan bir çocuğun, hiç değilse babasının sağlam bir cesedi olması için ettiği duayı, o sırada hissettiklerini vermez size hiçbir haber. Tecavüze uğrayan bir çocuğun aklını yitirmesini göremezsiniz televizyonda. Bütün ailesini kendi elleriyle toprağa gömmek zorunda kalan bir babanın acısı, yere boylu boyunca cesetleri serili çocuklarının başında onlara inanmazlıkla bakan, üzerlerini örten ve kendi de yanına yatıp ölmüş çocuklarına ninni söyleyen bir anneyi düşünün.”


Çakır, “Bizim okuyucuya çağrımız, Malcolm X’in ‘Sesini Yükselt’ şiirinde yol gösterdiği gibi, bir şeyler yapılması yönünde. Herkesçe bilinen meseldeki karınca misali, safımızı belirleyelim. Annesiz babasız kalmış çocukların boğuk hıçkırıklarını, sessiz gözyaşlarını, baba ahlarını, ana beddualarını, utancı, mahcubiyeti, pişmanlığı, umudu, umutsuzluğu, çaresizliği, feryadı, korkuyu duydu ve başkalarına da duyurmayı görev bildiğimiz bu yaşanmış olayları büyük bir üzüntü içinde kaleme aldık.”


“ŞAHİTLER KİTABININ DOĞUŞU”


Dili döndüğü, mürekkebi yettiğince, bir nevi ‘Şahit’ olanlara şahit oluyor ÇAKIR. Anlattıklarına, yaşamlarına, yüzlerindeki ifadelere, acılarına, gözyaşlarına, korkularına yabancı olan yazar, kutsal topraklara ziyareti sırasında ilk kez karşılaşıyor Suriyelilerle. İlgisi ve merakı arttıkça, dert edinmeye başlıyor. Ve her dertten iyi ya da kötü nasıl ki bir şey doğarsa, ‘Şahitler’de böylece doğuyor.  


Yazara göre, haber niteliği taşıyan savaş, televizyondan seyredilip, gazetelerden takip edildiğinde aslında izleyenin yüreğine ulaşmıyor, aklında yer etmiyor. Şahitlerin anlattıkları bu nedenlerden dolayı kaleme aldığını vurgulayan Gazeteci yazar ÇAKIR; “Kavga, kaza, savaş, şiddet görüntüleri yağmur gibi zihnimize yağıyor. Televizyon denilen aletin uzakları yakın ettiği, dünyayı evimize, salonumuza, ayağımıza kadar getirdiği yalan! Aksine, gözümüzün gördüğü bütün o sahnelerden uzağa atıyor bizi. Bizden uzakta bir yerlerde savaşlar oluyor, insanlar ölüyor, herkesin kıyameti kendine kopuyor. Ama bizimki değil. Bizim değil o savaş. Ölen biz değiliz. Ağlayan, acı çeken biz olmayacağız. Bir tuşa basmakla değişecek dünya. Bir kanal ötesi komedi filmi, diğerinde spor müsabakaları, bir sonraki oyun havaları bizi bunlarla uyutuyorlar.”


Gülemeyen çocuklar, gözü yaşlı anneler ülkesinde, Suriye’de bir savaş var. Orada; Doğmamış bebekleri annelerinin karnına gömüyorlar! Firavunlarının emriyle Suriye’nin çocuklarını katlediyorlar! Firavunlarının emriyle doğmamış bebekler mezarlığı kuruyorlar. Suriye’de ninniler artık ağıt! Her mermi çocukların rüyasına atılıyor. “La ilahe illallah!” Son sözü bu olan adamın canlı canlı toprağa gömülüşünü izletiyorlar Suriyeli adamlara. Susuyor adamlar. Korkuyorlar. Bir şey yapamadıkları için utanıyorlar. Dağ gibi adamları işkencelerle, gözleri önünde ailelerine yaptıklarıyla çökertiyorlar. Dedeleri, nineleri yaşındaki insanlara, cetlerine işkence yapıyor, ayak öptürüyor, tekmeliyorlar.  Toplu tecavüzlerle arsızlıkta sınır tanımıyorlar.  Adam adama bir savaş yaşanmıyor Suriye’de. Kadınlar ve çocuklarla hatta bebeklerle savaşıyorlar.  Korkutuyorlar. Öldürüyorlar. Delirtiyorlar. İnsanlar sağ kalmaya çalışıyor. Ailelerini kurtarmaya, kaçmaya, sığınmaya çalışıyorlar. Irzlarını korumanın derdindeler. Delirmemeye, isyan etmemeye, intihar etmemeye, üzerlerine bomba sarıp çoluk çocuk, ana babalarını öldürenlerin arasına dalmamaya, tevekkül etmeye çalışan insanlar yer almaz televizyonda,” diyor ve devam ediyor.”


“ÖLÜ ’DÜR ONLARIN İSİMLERİ”


“Ve nedense, konuşturmaz onları hiçbir haberci! Oysa oradalar. Herkesin çok yakınında, bombardıman haberleri görürsünüz. Haritada bir yerde, sizden çok şükür ki uzakta, bir yer bombalanmıştır. Bir yer ele geçirilmiştir. Bir yerden birileri kaçıyordur. Sayılar verilir size. Yirmi ölü, yüz ölü… ‘Ölü ’dür onların isimleri. Ve toplu bir sayının rakamından ibarettirler. Haberdarlığınız bu kadardır. Çünkü size sunulan budur. Oysa ötesi vardır. Derinliği vardır. Bilinmezlikleri vardır. İşkence görürler. Mahiyetini bilmezsiniz. Hissettirdiklerini, yarattığı tahribatı, sonuçlarını bilmezsiniz. Hayatlar son bulur. Kurdukları dünyaları yıkılır. Aileler dağılır. Yürekler dağlanır. Akıllar tutulur. Bilmezsiniz.  Bilmemeniz için kurgulanır bazen haberler.”


Yazar ‘Şahitler’ ile konuşuyor. Suriye’de yaşanan her ne varsa, bizzat yaşayanlardan olan biteni dinleyip okuyucuya anlatıyor. ‘Sessizliğinizi affetmez Allah’ kitabın yazarının ilk ve son sözü.


Suriyeli bir çocuğun fotoğrafı ve ‘Küstüm hepinize!’ sözüyle en baştan okuyucuyu sertçe uyandırarak başlayan kitapta 44 yaşanmış olaya Şahitlik ediyor eser.