Zürih’teki imzalar, barıştan korkanlara iyi
bir yanıt!
Tarih, 15 Mart 1991. Yer, Azerbaycan’ın başkenti Bakü. Sovyetler Birliği’nin tarihe karışmasına aylar kalmış...
Cumhurbaşkanı Özal’ın Moskova’dan başlayan, Kiev üzerinden Bakü’ye uzanan uzun gezisini izliyordum, Cumhuriyet’in genel yayın yönetmeni olarak. Bakü durağında Azerilerin duymak istemedikleri iki sözcük vardı:
Ermenistan’la barış...
Cumhurbaşkanı Özal bir akşam vakti Azeri Cumhurbaşkanı Muttalibov ve Başbakan Hasanov’la sohbetine bazı işadamlarıyla benim de içimde bulunduğum bir grup gazeteciyi dahil etmişti.
Şöyle demişti Özal:
“Benim her zaman üzerinde durduğum bir nokta var. Ülkeler arasında kavgayı azaltmanın esas yolu, karşılıklı menfaat sağlamaktan geaçiyor. Ekonomik bakımdan birbirine bağlanmaktır bunun çaresi...”(*)
Aradan 18 yıl geçmiş.
Turgut Özal böyle düşünürdü.
Barış kapısının açılmasında karşılıklı ekonomik bağımlılığın rolünü önemserdi.
Nitekim, PKK dolayısıyla ilişkilerimizin çok kötü olduğu 1980’li yıllarda bile Suriye’yle ekonomik ilişkilerin gelişmesine için çaba göstermişti.
Bunları, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu İstanbul’dan Zürih’e uçmadan önce dinlerken anımsadım.
Türkiye’nin son zamanlarda hız verdiği çok boyutlu ‘barış diplomasisi’ni ve bu çerçevede Türkiye’nin ‘Ermeni açılımı’nı dün sabah kapalı bir toplantıda gazeteci milletine anlatırken bir ara şöyle dedi:
“Öyle bir Kafkasya olsun ki, birbiriyle diyalog içinde olmayan ülke kalmasın. Bölge ülkeleri arasında karşılıklı ekonomik bağımlılık olsun. Kültürel ilişkiler sabırla geliştirilsin.
Kafkasya’da kalıcı bir güvenlik ortamı ancak böyle gerçekleşir.”
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun çizdiği bu barış çerçevesini Türkiye yalnız Kafkasya’da değil, Ortadoğu ve Balkanlar’da da oluşturmaya gayret ediyor.
Bu yolda Irak’la, Suriye’yle somut adımlar atıldı ve gelecek hafta (Suriye’yle salı günü, Irak’la perşembe günü) atılmaya devam edecek.
İran’la da durum farklı değil. Veyahut Filistin-İsrail meselesinde, İsrail’le Suriye ilişkilerinde, hatta Lübnan’da Ankara’nın olumlu çabalarından söz edilebilir.
Davutoğlu dün sabah İstanbul’da Sırbistan ve Bosna Hersek Dışişleri Bakanlarıyla buluşarak, Balkanlar’da kalıcı ve adil bir barış açısından nazik bir konuda daha Türkiye’yi daha çok devreye sokmuş oldu.
Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu...
Şeytan üçgeni!
Yer yuvarlağının bu bölgesi, özellikle 1990’larda Türkiye açısından böyle tarif edilirdi. Çünkü barış değil savaş, uzlaşma değil çatışma damgasını vururdu, çevremizdeki bu bölgelerin hallerine...
Şimdi bu değişmeye başladı.
Türkiye diplomasisi gayet yaratıcı biçimde ve bir kuyumcu titizliğiyle etrafımızda bir barış alanı örmeye çalışıyor. Krizleri donduran duvarları diplomatik yollardan yıkmaya çalışıyor.
Sonuç da alıyor.
Türkiye ve Ermenistan ilişkilerini en nihayet normalleşme rayına oturtabilecek olan imzalar dün Zürih’te Dışişleri Bakanları Ahmet Davutoğlu’yla Edward Nalbantyan tarafından atıldı.
Bölgesel barış adına, bölgesel istikrar adına olumlu bir gelişme...
Eğer Türkiye bir yandan içeride Kürt sorunuyla, Ermeni meselesiyle ilgili dertlerden kurtulmaya devam ederken, aynı zamanda kendi etrafında ‘sıfır problemli’ bir çevre oluşturabilirse, hiç kuşkunuz olmasın, demokrasi ve refah çıtası daha yüksek zamanlar yaşayabiliriz.
Sürekli barış korkusu içinde yaşayanlara, kulakları savaş tamtamlarına alışmış olanlara boş verip, ‘şeytan üçgeni’ni ‘barış üçgeni’ne çevirmek için yola devam...
İyi pazarlar!
HASAN CEMAL
MİLLİYET
—————————
* Hasan Cemal, 17 Mart 1991 tarihli Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasında çıkan “Bakü’den Dostluk Telleri” başlıklı yazıdan.
Trend Haberler

Kahramanmaraş'ta aşırı sıcaklık hastanelik etti

Bir Demet Bin Mutluluk Ekibinden ve PasaPort Pizza Piazza'dan Yetim Çocuklara Pizza Sürprizi

Kahramanmaraş'ta kömür sahasında işçi feci şekilde can verdi

Ahmet Aksoy kimdir, nereli, kaç yaşında?

Hatice Karahan kimdir, nereli, kaç yaşında?

Kahramanmaraş'ta konutta yeni dönem! 1+0...
Ekonomiden memnun musunuz?
Ankete Katıl