Kanal 46 yazarı bugünkü köşe yazısında, "Türk Boğazları ve Kanal İstanbul (!)" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Kanal Istanbul'u anlamak için Türk Bogazlarini ve Montrö Sözlesmesini anlamak gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti uluslararasi zeminde yillardir Istanbul ve Çanakkale Bogazlari için Türk Bogazlari tanimlamasini yapar ve bu tanimlamanin yerlesmesi için gayret gösterir. 
Zira Istanbul ve Çanakkale Bogazlari tamamiyla Türkiye Cumhuriyetinin hükümranlik alani içindedir ve dolayisiyla Türk topraklaridir. Marmara Denizi ise uluslararasi bir deniz degil bir milli iç denizdir. 

Türk Bogazlari ve Marmara Denizi bir bütün olarak mütalaa edilir. simlendirmeleri de Türk cümle kurulus mantigina göre Istanbul + Bogazi ve Çanakkale + Bogazi seklindedir. Bogaz Istanbul - Bogaz Çanakkale degildir.

Türk Bogazlari Karadeniz'e komsu ülkeler, Karadeniz'e Tuna nehrinin yatagini Kullanarak baglanmak isteyen Avrupa ülkeleri ve Odesa'dan Baltik Denizine baglanmak isteyen Baltik Ülkeleri ile diger ülkeler bakimindan stratejik önemi yüksek konumdadir. O nedenle sadece günümüzde degil tarih boyunca gündemde olmustur. Her ne kadar Osmanli döneminde Türk Bogazlarinin önemi yeterince kavranamamis olsa da Montrö ile Türkiye için hayati deger kazanmistir. Farkina varilmasi gereken kritik önemde bir jeopolitik ve jeostratejik degerdedir.

Tarihi süreç içinde Türk Bogazlarindan geçis rejimi dört ayri dönem olarak ele Alinabilir. Bunlar sirasiyla sunlardir;

1. Osmanli Devletinin bogazlar üzerinde her türlü egemenligini kullandigi ve tek tarafli olarak belirleyici oldugu 1453'den 1774 Küçük Kaynarca Antlasmasina kadar olan dönem birinci dönem olarak kabul edilir.

2. 1774 Küçük Kaynarca Antlasmasi ile 1829 tarihleri arasindaki dönem ikinci dönem olarak degerlendirilebilir. Bu dönemde Osmanli tek kural koyucu olma gücünü yitirmistir. 1829'da imzalanan Edirne Antlasmasi ile Osmanlinin bogazlar üzerindeki mutlak egemenligi sona erdirilmistir.

3. Üçüncü dönem 1841 yilinda imzalanan Londra Sözlesmesinden 1923 Lozan Antlasmasina ek Lozan Bogazlar Sözlesmesinin kabulüne kadar devam etmistir. Bu dönem Osmanli'nin tüm egemenlik yetkilerinin yok edildigi bir dönem olup Bogazlar tüm ticaret gemilerine açik hale getirilmistir. Birinci Dünya savasindan yenik çikilmasi nedeniyle de Osmanli Devleti bu defa mütareke sartlari geregi Bogazlari savas gemilerine de açmak zorunda kalmistir. Artik Osmanli adi olan ancak hükümranlik hak ve yetkilerini kullanamayan bir durumdadir.

4. Lozan Antlasmasina ek olan 1923 Bogazlar Sözlesmesi ile baslayan ve Montrö'ye kadar devam eden dönem dördüncü dönemdir.

Buna göre;Bogazlarin her iki yakasi askerden arindirilacak ve baskani Türk olan bir kurul tarafindan yönetilmistir. Bu kurulun çalismalari Milletler Cemiyetini güvencesi kontrolü altinda gerçeklestirilmistir.

Buna göre baris zamaninda askeri olmayan gemiler ve uçaklar (hava sahasi da, kullanima açiktir) bogazlardan geçebilecektir. Adalar dahil tüm Marmara Denizi askersiz olacaktir.

Türk Bogazlarinin bugünkü hukuki durumu 20 Temmuz 1936'da imzalanan Montrö Bogazlar Sözlesmesi ile belirlenmistir. 09 Aralik 1936'da yürürlüge giren sözlesme; Türkiye, Sovyetler Birligi, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Fransa, Yugoslavya, Ingiltere, Avustralya tarafindan imzalanmistir. Daha sonra 1938 yilinda Italya sözlesmeye dahil olmus, Japonya ise 1951 yilinda tüm hak ve menfaatleriyle birlikte sözlesmeden çekilmistir.

Sözlesme, Türk Bogazlarindan geçis yapmak isteyen yabanci bayrakli ticaret gemileri ile Karadeniz'e giris ve Karadeniz'den çikis yapmak isteyen yabanci savas gemilerinin hukuki durumlarini düzenleyen yegane belgedir.

Montrö rejimi Türk Bogazlarinin milli bogaz olma özelligini korumus ve Türkiye'nin yetkisi esas alinmistir. Benzer özelliklere sahip Macellan (GüneyAfrika'nin en gü neyinde), Grönland Ile Izlanda arasindaki danimarka Bogazi ve Åland Bogazi (Güneybati Finlandiya'da Aland Denizinin dogusundadir) gibi istisnai özellik tasiyanlardan daha fazla yetkiyi Montrö Anlasmasi ile Türkiye kazanmistir.

Montrö Bogazlar Sözlesmesi ile Türkiye'nin Bogazlar üzerindeki egemenligi ve kontrol yetkisi yeniden tesis edilmistir. Bu kapsamda, Lozan Bogazlar Sözlesmesi ile kurulmus olan Bogazlar Komisyonu kaldirilmis ve Komisyonun yetkileri Türkiye Cumhuriyetine aktarilmistir (md. 24/1).

Montrö Anlasmasinin Türkiye'ye sagladigi avantajlar ve askeri bakimdan önemi bilinmeden Istanbul Kanali (Kanal Istanbul ifadesi Ingilizce düsünülüp konulan bir isimdir ve Türkçe dil kurallarina aykiri oldugu için Istanbul Kanali ifadesi kull nilacaktir) hakkinda düsünce üretilemeyecegi öncelikle kabul edilmesi gereken bir gerçektir. Bu nedenle Montrö'nün askeri bakimdan önemli olan birkaç maddesine deginmek gerekir.

Montrö Anlasmasinin 19. Maddesi, harp hali ve baris zamaninda yabanci savas gemilerin geçisi ayrintili sekilde düzenlenmistir. Buna göre;  Karadenize kiyidas Devletler, bu deniz disinda yaptirdiklari ya da satin aldiklari denizaltilarini, Türkiye2ye vaktinde haber verilmisse, deniz üslerine katilmak üzere Bogazlardan geçirme hakkina sahip olacaklardir.
* Bogazlardan geçecek tüm yabanci deniz kuvvetlerine ait deniz vasitalarinin toplam tonaji 15.000 tonu asmayacaktir.
* Karadeniz kiyidasi olmayan bir ya da birkaç Devlet, bu denize, insancil bir amaçla deniz kuvvetleri göndermek isterlerse, bu kuvvetin toplami hiçbir varsayimda 8.000 tonu asamaz.

* Karadeniz'de bulunmalarinin amaci ne olursa olsun, kiyidas olmayan Devletlerin savas gemileri bu denizde yirmibir günden çok kalamayacaklardir.
Savas gemilerinin savas halindeki durumlariyla ilgili esaslar 19. maddenin 2.fikrasi ile düzenlenmistir.

Bu Fikraya göre;

- Saldiriya ugramis bir Devlete ve Türkiye;yi baglayan bir karsilikli yardim antlasmasi geregince yapilan yardim durumlari disinda savasan herhangi bir devletin savas gemilerinin Bogazlar'dan geçmesi yasak olacaktir.

- Karadeniz;e kiyidas olan ya da olmayan Devletlere ait olup da baglama limanlarindan ayrilmis bulunan savas gemileri, kendi limanlarina gitmek maksadiyla bogaz geçisi yapabilirler.

- Savasan Devletlerin savas gemilerinin Bogazlar;da herhangi bir el koymaya girismeleri, denetleme (ziyaret) hakki uygulamalari ve baska herhangi bir düsmanca eylemde bulunmalari yasaktir.

- Savas zamaninda, Türkiye savasan ise, savas gemilerinin geçisi konusunda Türk Hükümeti tümüyle diledigi gibi davranabilecektir.

- Türkiye kendisini pek yakin bir savas tehlikesi tehdidi karsisinda sayarsa, Türkiye savas durumu geçis rejimini uygulamaya baslayacaktir.

* Savasan taraflarin harp gemilerinin geçisi yasaktir. Savasan taraftarlarla ilgili yasaklamayi gevseten üç istisna durum vardir.

Bunlar;

* BM;nin alacagi ortak karar çerçevesinde yürütülecek harekatta savas gemileri geçebilir.

* Baglama limanlarindan ayrilmis, Karadenize kiyidas devletlerin gemileri dönmek için bogazlari kullanabilir.

* Türkiye;nin taraf oldugu yardim sözlesmesinin hükümlerine göre geçebilirler.Bu üç istisna disinda, savasan devletlerin savas gemilerinin geçmesi söz konusu degildir.

* Ayrica Bogazlarimiz ve hava sahamiz geçis bildiriminde bulunmak Sartiyla, sadece sivil hava araçlarinin uçuslarina açiktir.

Montrö'nün Türkiye'ye sagladigi bu kadar önemli imkan varken bunun farkinda olunmasi gerekir . Nitekim Küresel güçlerin Karadeniz'e yönelik stratejilerinin önündeki en önemli engel, büyük oranda Türkiye'nin söz sahibi oldugu Montrö sözlesmesi ve bu Sözlesme ile Türkiye'nin elinde bulunan yetkilerdir. ABD ve onun yörüngesindeki ülkelerin Montrö nedeniyle, Türk Bogazlarinda ve Karadeniz'de istedikleri gibi hareket edemiyor olmalari ülkemizin yakin gelecekte önüne çikarilabilecek önemli problemlerin birinci sirasini isgal edecek özellik tasimaktadir. Ayrica Çin'in, Hindistan'in hatta Islam Arap ülkelerinin zaman
zaman rahatsizliklarini dile getirdikleri de bilinmektedir.
 
Montrö Sözlesmesinin kritik zayif noktasi, Sözlesmenin 20 yil olan yürürlük  sonlandirilmasina iliskin talebin Sözlesme geregi Fransa'ya yapilmasi
gerekmektedir. Akit taraflarin Sözlesmeyi sonlandirma talebinin bugüne kadar yapilmamis olmasi, Montrö Sözlesmesinin dünya barisina sagladigi katkilardan dolayidir. Ancak bu anlayisin terk edilmeyecegi dolayisiyla taraf ülkelerden birinin sonlandirma basvurusunda bulunmayacagi anlamina gelmemelidir.

Ayrica; Sözlesmeye taraf olan ülkelerden Bulgaristan ve Romanya günümüzde NATO ülkesi haline gelmistir.. Balkanlarda, Yunanistan'la Bulgaristan ve
Romanya'da ABD-NATO üsleri bulunmakta ve ABD tarafindan bu üs bölgelerine önemli miktarlarda silah, mühimmat, araç-gereç ve personel yiginagi yapilmaktadir. Bu yiginagin görünen hedefi Rusya, muhtemel hedefi ise Türkiye'dir. ABD'nin Karadeniz'i kontrolü altina alma ya da Balkanlar ile Kafkaslardaki herhangi bir yaninda siyasi, diplomatik, kültürel ve ekonomik dengelerin üzerinde olumsuz etki olusacaktir.

Ayrica son günlerde, Montrö Sözlesmesi siklikla gündeme getirilmektedir...
Karadenizin degisen jeopolitiginde etkinligini artirmaya çalisan ABD ve sadik partneri Ingiltere'nin "Genisletilmis Orta Dogu ve Afrika Projesi" yaninda' Balkanlara ve Kafkaslara yönelik planlari dogrultusunda bazi isimleri plan dahilinde çikarilamayacagi dolayisiyla ,ABD ve müttefiklerinin önündeki engelin kaldirilmasi yani Montrö'nün degismesi gerektigini dile getirmesi ve bu görüsünü Montrö'nün Rusya'ya, Karadenize hakim olma, kiyi devletlerini tehdit etme, saldiri ve isgal Etme imkani verdigi seklindeki kasitli yorumu örnek verilebilir.

Ayrica ayni sahis, Montrö Bogazlar Antlasmasindaki degisikliklerin 9 Kasim 2026'ya kadar yapilmasi gerektiginden bahsedebilmekte ve bu konunun sonuçlanmasi için tarih vermektedir. (https://www.gisreportsonline.com/r/black-sea-russia-turkey/ )

Böyle bir ortamda Türkiye'de, Kanal Projesi hayata geçirilmeye çalisilmaktadir.

Istanbul Kanali düsüncesi bir bütün olarak "Kanallar Projesidir" ve Çanakkale Bogazini baypas ederek, açilacak olan Gelibolu Kanalini da kapsamakta olup bir
sahsin ya da bir siyasi partinin vazgeçemeyecegi projesi, ütopyasi, ileriye dönük hayalleri oldugundan bahsedilemez. Zira Istanbul kanali seslendirilirken hiçbir zaman; ülke ekonomisine saglayacagi katki, geçecegi sehirlerimize saglayacagi imkanlar, mesela deprem felaketine ugramasi kesin gözüyle bakilan Istanbul'un
bazi ilçe ve semtlerinin bu kanalin iki yanina tasinacagi ve vatandasa güvenli ikamet imkanlari saglanacagi, küresel iklim degisikligi için sebep gösterilen karbon salinimin yüzde su oraninda düsürülecegi, sehrin havasinin temizlenmesine katki saglayacagi, kamyon-tir trafigini hafifletecegi, Istanbul' a
maliyetlerini olumlu yönde etkileyecegi, yeni tarim alanlarinin açilmasina destek saglanacagi, yeni su havzalarinin ve göletlerin olusumunun desteklenerek sehrin su ihtiyacinin karsilanmasina katkisinin olacagi, yeni spor sahalarinin yasanmaz hale getiren trafik-ulasim sorununu çözecegi, lojistik alt yapi ile tasimaçilacagi gibi hiçbir seyden bahsedilmemesi yaninda onlarca yildir fevkalade kirilgan bir ekonomik ve mali kriz yasanirken bu projede israr edilmesi, proje tanitiminin
hedef kitlesinin petrol zengini körfez ülkeleri ile Suudilere olmasi, onlara pazarlanacagi iddialarini güçlendiren Tv reklam- tanitim kampanyalari ile
bölgeden arazi-toprak toplayan sirket ve yabancilarla ilgili haberler hakli kuskulari artirmaktadir.

Tüm bunlara karsilik Istanbul sehrinin gemi trafiginden kaynakli tehlike altinda oldugu ve geçen gemilerden alinan paranin düsüklügünden bahisle Proge gerekçelendirmeye, hakli çikilmaya çalisilmaktadir. Bu konuda ileri sürülen görüsler ile verilen rakamlar ise tatmin ve ikna edici mahiyette degildir.
Tüm bunlar dikkate alinarak eger Istanbul kanali; 

* Almanya ve Fransa'nin öncülügünde 50 milyar Euroluk bir bütçe ile yapilmasi zaman zaman gündem getirilen Mans Denizi ile Karadeniz'i birbirine baglamasi düsünülen 4 bin km uzunlugundaki ticaret nehri projesinin bir ayagi ise,
* Karadeniz ile Baltik Denizini birbirine baglamak üzere Ukrayna'dan Baltik Denizine yapilmasi düsünülen kanalin bir devami ise,
* Küresel boyutta lojistik merkezi konumundaki Çin ve Hindistan'dan çikan mamul ya da yari mamul sanayi ürünlerinin Avrupa ve Iskandinav ülkelerine ulastirilmasinda ülkemizin tercih edilir nitelikte bir güzergah olusturarak avantaj saglamasi düsünülüyor ise,


Kanal projelerine gerekçe uydurulabilir. Ancak buna kimin inanacagi meçhul kalir.

Eger yine batinin ve özellikle ABD'nin ve güdümündeki ülkelerin baskisina dayanilamayacak ve is Montrö'den taviz noktasina gelmis-getirilmis ise, Fener Ortodoks Kilisesine Vatikan vari bir egemenlik bölgesinin sinirlari çiziliyor ise vay halimize. Unutulmamalidir ki Montrö Sözlesmesi Türkiye'nin Uluslararasi kabul görmüs bir
güç kaynagi olmasinin yaninda, küresel barisa hizmet eden en önemli uluslararasi anlasmalardan biridir. Bu Sözlesmenin sagladigi imkanlar yaninda Türkiye'ninkazandigi diplomatik gücü sabote edecek adimlardan imtina edilmesi gerekir. Tek kutuplu dünya insa etmeye çalisanlarin 2008 NATO Genisleme Stratejisi ve 2008 AB Genisleme Stratejilerinde hedef alinan ülkelerin birer birer saf degistirmesi sonucu yasanan gerginlik ve sicak çatismalardan ders çikarilmasi gerekmektedir.

Ayrica Türkiye her denileni bas üstüne deyip kabullenecek ülke olmaktan çikarilmalidir. Bu konudaki tavir ve geri adimlar ile verilen tavizler milletin onurunu kirmakta genç nesillerin özgüvenini, devlet ve milletimize olan baglilik-mensubiyet duygusunu törpülemektedir.

NOT: Baris zamaninda ticaret gemilerinin gündüz ya da gece bagli oldugu liman-ülke (bayrak) ne olursa olsun saglikla ilgili sinirlama ve denetimler hariç geçis
Serbestisine sahiptir.(Montrö-Md.2)