Ali Sami Yen’de perşembe gecesi kenetlenmek...

Bu ancak korku filmlerinde olur. Ya da kâbus üstüne kâbus üreten boğucu rüyalarda...

Pazar gecesi.

Yer, Ali Sami Yen.

Galatasaray dökülüyor, perişanları oynuyoruz.

Dakika 86, 3-2 mağlubuz.

Penaltı!

Bir umut ışığı mı?.. Bu fırsat da kaçıyor, Milan Baros topu kalecinin kucağına nişanlıyor.

Takım iyice dağılıyor. Korkunç! Son dakikalarda iki gol daha yiyor, 5-2 yeniliyoruz Kocaelispor’a...

Taraftarlar çok öfkeli.

“Skibbe istifa!” uğultuları...

Tribünde öyle oturuyorum, yalnız, kendi başıma. Etraf bomboş. Birçok seyirci daha maç bitmeden stadı terk etti gitti.

Herkesin yüzünden düşen bin parça.

Kendi sahanda 5 yemek!

Üstelik ligin dibinde demirlemiş, neredeyse iddiası kalmamış, düşme hattındaki bir takımdan...

İçim yanıyor.

Oysa, ne umutlarla dönmüştük Bordeaux’dan. Çocuklar gibi şendik! Altın değerinde bir puandı deplasmanda kopardığımız.
Perşembe günü Ali Sami Yen’de Bordeaux’yu yenip UEFA’da ilk sekize kalacağımıza artık iyice inanmıştık. Uçağımız İstanbul semalarına girdiğinde pilotun sesi duyuldu:

“Saraçoğlu altımızda gözüktü!”

Alkış kıyamet:

“Finale finale, Saraçoğlu’na!”

Bordeaux’da başlamıştı zirve yolculuğumuz. Yine yükselen bir dalganın üstüne oturmuştuk.

Pazar günü kendi sahamızda Kocaelispor’a karşı alacağımız çok gollü bir galibiyetle moral depolayıp, perşembe gecesi Ali Sami Yen’de Bordeaux’yu eleyip ilk sekize kalacaktık.

Sonra sırada Hamburg vardı.

Benfica’yı Lizbon’da, Hertha’yı Berlin’de eleyen Cimbom, Hamburg’u da geçer, yarı finale kalırdı.

Kısacası:

Finale finale, Saraçoğlu’na!

Anlaşılan erken havaya girdik.

Futbol bu belli mi olur?..

Nitekim, çok gollü galibiyet bize değil, Kocaelispor’a nasip oldu. Ali Sami Yen’de böyle bir ruhsuzluğa pek tanık olduğumu söyleyemem.

İçim acıdı.

Hele o Taner’in bize attığı birbirinden güzel dört gol... Kalemize altı şutu var, dördü içeride...

De Sanctis’in hataları mı?

Sanmıyorum.

Savunmamız elek gibiydi.

Uğultular gitgide yükseliyor:

“Skibbe istifa!”

Evet etsin, geç bile kaldı.

Ama sorun bitecek mi?

Galatarasay’ın sezon başından beri sergilediği korkunç istikrarsızlığın, iniş çıkışların tek sorumlusu olarak Alman çalıştırıcı gösterilebilir mi?

Evet, aslan payı onda.

Ama mesele onunla bitiyor mu sorusunun üstünde de durulabilir. Evet, Skibbe üst düzeyde bir Galatasaray yöneticisinin deyişiyle biraz ‘ruhsuz’du. Takımı motive edemedi.

Rıdvan Dilmen’in dediği gibi, fazla amatör kaldı Skibbe. Takım tertibinde büyük yanlışlar yaptı. ‘Almanlığı’na rağmen bir takımda olması gereken disiplini de kuramadı.

Veyahut şöyle denebilir:

Takım tam takım olamadı. ‘Takım ruhu’ndan, oyun içi dayanışmadan büyük ölçüde yoksundu. Kendi içinde kaynaşamadı.

Ayrıca, yerli-yabancı topçular arasındaki ‘maddi dengesizlik’ler de, öyle anlaşılıyor ki, takımda istikrarsızlığı körükleyen bir başka faktör oldu.

İniş çıkışlardan hiç kurtulamadık.

Bir iyiydik, bir kötüydük.

Ligin ilk yarısında Galatasaray müthiş bir yükseliş yakaladı. İkinci yarıyla birlikte büyük bir inişe geçti.

5 maçta 4 puan!

Olacak şey mi?..

Bordeaux’yu “Aslan Cimbom!” tezahüratıyla inletirken, üç gün sonrası Ali Sami Yen’de dağıldık, çözüldük.

Neredeyse seruma bağlanacaktık.

Böylesine bir istikrarsızlık yalnız Skibbe faktörü ile açıklanamaz.

Skibbe yok, gitti artık.

Ama şimdi Galatasaray’ın futbol yönetiminin de kendi kendisini bir eleştiri süzgecinden geçirmesi herhalde gerekiyor.

Bir de Servet’in sakatlanması..

İçim daha beter yanıyor.

Servet’in, bu aslan topçumuzun hem bizim takımda, hem Milli Takım’da boşluğunu doldurmak hiç de kolay olmayacak.
Şimdi bir sınav var:

Bordeaux sınavı!

Perşembe gecesi Ali Sami Yen’de tribünleri doldurmak ve büyük kaptan Bülent Korkmaz’la topçularımızın arkasında kenetlenmek zorundayız.

Galatasaraylılık bunu gerektiriyor.

Hasan Cemal
[email protected]
Milliyet